Lafın gittiği yer…

Osman AROLAT
Osman AROLAT AROLAT'tan [email protected]

 

Bizim siyasilerimiz zaman zaman "Lafın gideceği yeri tam düşünmeden" açıklama yapıyorlar.  Eski söylemleriyle çelişip/çelişmediğini de düşünmüyorlar. Oysa, güzel halk söylemimiz "Gırtlak dokuz boğum sekizini yut birini söyle" şeklindedir, bir başka sözümüz "Öfke ile kalkanın zararla okuduğu" nu belirtir. Sayın Başbakanın bankaları "faiz lobisi" diye suçlarken, "Borsada benim param yok batarsa siz zarar edersiniz" söylemlerinin nedenini çok net, somut suçluları açıklayarak, somut örneklerle açıklaması gerekir. Yoksa sınırları belli olmayan suçlamalar uzun süredir istikrarın kaynağında olduğu açıklanan finans sektöründe ve ekonomimizde "istikrarsızlığa neden olur.

Söz ağızdan çıktığında geri dönmez. Onun için " Gırtlak dokuz boğum sekizini yut birini söyle" diye bizim sözün kontrole alınmasının önemli olduğuna dair halk söylemimiz vardır. Bunu halkımız "Öfke ile kalkan zarar ile oturur" sözüyle bir başka şekilde de ifade eder. Siyasilerin Salı gurup toplantılarında olduğu gibi "Çatışma söylemini" sürdürmeleri esas itibariyle bir tek kendi tabanlarını "Militanlarını" sevindiriyor. Onun dışında kalan herkesi düşünmeye itiyor. Bugün Türkiye'deki tablo budur.  Sayın Başbakan'ın Kuzey Afrika dönüşü birbiri ardından bir gün içersinde yaptığı beş konuşma "kendi militan tabanının alkışları" içinde "öfkeli" bir söylemdi.

Üzerinde durduğu ve suçladığı iki alanın iktidarı döneminde "İstikrar açısından" etkisinin ne olduğunu unutmamak gerekir…

"Faiz lobisi" olarak suçlanan Bankacılık sektörü, 2001 krizi sonrası reformlarıyla sağlam bir yapıya ulaşarak, Türkiye'nin istikrarına çok önemli katkıda bulundu. Başbakan dahil, ekonomi yönetimi dünyada banka batmaları yaşandığı dönemlerde bizim bankacılık sektörümüzün sağlam yapısının istikrarımız üzerinde çok olumlu etkisi olduğunu sık sık tekrarladılar. Borsanın yükselmesi konusunda da yine başta Başbakan olmak üzere ekonomi yönetiminde yer alan bakanlar olumlu görüş beyan ettiler.

Şimdi Başbakan'ın art arda yaptığı konuşmalarda bankaları "Faiz lobisi" olarak suçlaması, "Borsada benim param yok batarsa siz zarar edersiniz" demesi eski söylemlerine ve "istikrar taleplerine" aykırı bir durum olarak karşımıza çıkıyor.

Yabancılar borsada yüzde 64.69 paya sahipler. Borsadaki banka hisselerinde de yabancı payı yüksek. Yabancıların borsa hisselerindeki payları Denizbank'ta yüzde 99.4, Halk Bankası'nda yüzde 85.3, Vakıflar Bankası'nda yüzde 80.6, Garanti Bankası'nda yüzde 74.9, İş Bankacı (C)'de yüzde 66.9, Albaraka Türk'te yüzde 62.4, Yapı Kredi Bankası'nda 57.8, TSKB'da yüzde 56.6, Asya Kalkınma Bankası'nda yüzde 47.1, Akbank'ta yüzde 45. Bu da gösteriyor ki yabancılar borsada önemli ölçüde yer alıyorlar. Gezi Parkı olayları döneminde yabancıların borsadaki paylarının yüzde 1 oranında düştüğüne de tanık olduk.
Bankalarda yabancı payına baktığımızda da ilk kez 1996 yılında sektörde yabancı payının yüzde 10'un üzerine çıktığını yüzde 11 olduğunu görüyoruz. 2000'li yıllarda ise bankacılık sektöründe yabancı payının hızla artarak toplam içinde yüzde 43 seviyesine ulaştığını sonucuyla karşılaşıyoruz..  Son yıllarda toplam içersindeki payları yüzde 5'in üzerine çıkan 4 katılım bankasından üçü Kuveyt Türk, Al Baraka ve Türkiye finans'ta yabancı sermayeli bankalar. Katılım bankalarından sadece biri Bank Asya yerli sermayeli.

Özellikle kriz döneminde dünyada bazı ülkelerde bankaların zora düştüğü ve battıklarına tanık olurken, o dönemde Türkiye'de bankacılık sektörü istikrarın önemli unsuru olarak nitelendi. Borsa'nin yükselişi de yatırımlar ve istikrar açısından bir sağlık göstergesi olarak tanımlandı. O dönemde Başbakan ve ekonomi yönetiminin düşünceleri ve demeçleri de bu yöndeydi.

Bu nedenle Başbakan'ın eski söyleminin tersine son yaptığı açıklamaların hangi nedenlere dayandığının çok somut ve net örneklerle ortaya konması gerekir. Bu söylem karşısında bankacılık ve borsada güçlü paya sahip olan yabancıların bundan olumsuz etkilenerek alacakları tavrın  "istikrarı" nasıl etkileyeceği hesaplanmalıdır. İlk belirtiler bu alanda belirsizliğin artığını göstermektedir.

Onun için öfkeyle kalkmanın bir faturası olacağı unutulmadan, saptanmış suçlular varsa, onların somut suçları ortaya konularak açıklamalar yapılmalıdır. Aksi halde sınırları belirsiz toptancı "Suçlamalar" yarar yerine zarar sağlayacak ve "İstikrarı" olumsuz etkileyecektir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar