Kuzu postunun gerisindeki gerçek!
Giderek büyüyen güven bunalımını aşmak, finansal piyasalardaki yıkıcı dalgalanmaları kontrol altına almak amacı ile devreye giren uygulama ve öne sürülen tasarılar, tartışmaların farklı boyutlara sıçramasını gündeme getiriyor. Ödemeler sistemindeki kırılganlığı aşmak için uygulamaların serbest piyasa anlayışına ne ölçüde uygun olduğu sorgulanır hale geliyor, geleceğe yönelik endişelerin büyümesi önlenemiyor.
Son söyleyeceğimizi daha önce ifade ederek konuyu irdelemeye çalışalım. Sebebi ne olur ise olsun sorunları büyütmek pahasına günü kurtarmak, bu çerçevede yanlış yapanları ödüllendirirken, maliyeti diğerlerine çıkarmak şeklindeki anlayış serbest piyasa ve demokrasi anlayışına aykırıdır. Fakat kapitalizm anlayışına uygundur. Bu açıdan baktığımızda kapitalizm ile serbest piyasa ve demokrasi anlayışlarının ortak paydası kadar farklılıklarının da bulunduğunu hesaba katmak gerekiyor. 1980'lerde küreselleşme olarak ortaya çıkan anlayış serbest piyasa ve demokrasi konularını öne çıkararak kendisini tanımlamış, kapitalist yönünü gizlemeyi tercih etmiştir. Bugün için gizlenecek fazla bir şey kalmamış, geleceğe yönelik güvensizlik ve endişe ön plana çıkmıştır.
Kapitalizmde kural yoktur, keyfiyet çoktur ve güçlüler haklıdır. Serbest piyasa ve demokrasi anlayışı ise etkinlik adına herkesin her şeyi bilmesini ve tutarlı davranmasını ister, bunu başaramayacak olanların çıkarlarını onlar adına korumaya çalışır; kural çoktur, keyfiyete tahammül yoktur ve güçlü-güçsüz ayrımı kabul edilebilir değildir. Ekonomik, sosyal ve siyasi istikrar mevcut iken kapitalizm de serbest piyasa ve demokrasi ikilisi arasındaki farklar asgariye iner ve aynı şey olduğu düşünülebilir. Fakat çok yönlü istikrarsızlık etkisini hissettirmeye başladığında gerçekler açığa çıkar, kapitalizmin içgüdüleri baskın çıkar serbest piyasa ve demokrasi kavramlarını yozlaştırır.
Serbest piyasa ve demokrasi için gerçeğin kendisi önemlidir, günü kurtarmaya çalışmaz, zira sorunları ilk farkedildiğinde daha küçükken çözmeye çalışır, temel ilkelerden hiçbir koşulda vazgeçmez; doğru yapanları cezalandırır iken güçlü-güçsüz ayrımı etkili olamaz. Beklentileri yöneterek geniş kitleleri koyun sürüsüne dönüştürmek çabasında olamaz ve olanları tasfiye etmeye çalışır. Kıt kaynakların etkin dağılımı, barış ve istikrar ancak bu ilkeli yolda ısrar etmenin, tartışmasız bir şekilde aydınlığı karanlığa tercih etmenin doğal bir sonucudur. Gelir dağılımının bozulmaması, rekabet koşullarının olumsuzlaşmaması öncelikle dikkate alınan konulardır. Kapitalizm için durum farklıdır, zira bencildir ve öncelikle kendi çıkarlarına odaklanır; istikrarsızlık arttıkça serbest piyasa ve demokrasi için geçerli kalıpların tam aksini savunmaktan çekinmez.
Sonuç olarak sormak gerekiyor. Küreselleşme adı altında serbest piyasa ve demokrasiyi mümkün kılan, güçsüzleri koruyan ve güçlülerin değerlerini suiistimalini engelleyen kuralların kademeli bir şekilde tasfiyesi vahşi kapitalizmi hatırlatmış olabilir mi? Evet diyor iseniz, 1980 sonrasında gerek küresel, gerekse ulusal düzeyde istikrarsızlığı kademeli olarak artıran gelişmeler tesadüf olabilir mi? Hayır diyor iseniz, mevcut tavırlarınızı değiştirmemeniz durumda daha kaybedecek çok şeyiniz var demektir!...