Kuzey Kore ve ABD başkanları ve nükleer silahsızlaşma
Prof. Dr. Süha ATATÜRE - İstanbul Gedik Üniversitesi İİSBF Uluslararası İlişkiler Bölümü
İş adamlığından devlet adamlığına geçmenin yarattığı bazı üstünlükler ve olumlu gelişmeler olduğu gibi olumsuzluklar ve sorunlar yarattığını da 26 Şubat 2019 Vietnam, Hanoi’de ABD’nin iş adamı Başkan Trump ile Kim Jong-un arasındaki görüşmede yaşadık. Benzer durumu Türkiye’de Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ABD Başkanı George Bush dönemindeki ilişkilerde de görmüştük. Diplomasi, savaşı barışa dönüştüren ve barışı da savaşa karşı direngen kılan bir uluslararası ilişkiler olayı, diplomatlar ise onun yürütücüsü aktörlerdir. Diplomatlar bypass edildiğinde Hanoi’de gördüğümüz gibi olan şey liderler görüşmeleridir ki çok etkili gibi görünse de başarı şansı düşüktür.
Nitekim, Başkan Trump ve Kuzey Kore lideri Kim Jong-un, “liderler diplomasisi” Vietnam'ın Hanoi kentinde 26-27 Şubat günlerinde gerçekleşti ancak, görüşmeler sonunda beklendiği halde bir anlaşma yapılamadı. Bunun nedeni de görüşmelerde; Trump’ın Kim Jong-un’dan nükleer füze geliştirmesi ve testlerini sona erdirmesini isterken, Kim Jong un da Trump’dan Güney Kore’deki askeri varlığını sonlandırmasını ve yaptırımları kaldırmasını bu olmazsa testlere de devam edeceğini bildirmesi olmuştur.
Kuzey Kore’nin nükleer güce ve füzelere sahip olmasının engellenmesi Amerika Birleşik Devletleri için vazgeçilmez bir hedeftir. Bundan önce de Jimmy Carter 1994’de Kuzey Kore’yi ziyaret eden ilk Başkan olurken, 2009’da Bill Clinton ve 2010 yılında Jimmy Carter yeniden Kuzey Kore’yi ziyaret ederken de aynı hedef söz konusuydu.
Bundan önce 12 Haziran 2018 günü iki lider Singapur'un Sentosa Adası'nda bir araya gelmiş ve bu görüşmeden sonra Trump, bire bir görüşmeden memnun olduğunu belirtirken, Kim Jong-un da açık fikirlerle geldiklerini belirterek umutlu bir durum sergilemişlerdi.
Oysaki 2019 Hanoi buluşmasında bu umutlu durum bir anlaşma yapılamadan çözüm üçüncü görüşmeye bırakıldı. Anlaşmanın yapılamamasında temel neden ABD’nin uyguladığı yaptırımlardan ödün vermemesi, oysaki yaptırımların kaldırılmasının Kim Jong-un için yaşamsal olmasıdır. Çünkü Kuzey Kore aslında BM, ABD, Japonya, Güney Kore ve Avrupa Birliği’nin ayrı ayrı uyguladığı yaptırımlarla sarılmış durumdadır.
Nitekim Kuzey Kore’ye yaptırımlar BM Güvenlik Konseyi’nin 6 Ağustos 2017 tarihli 2371 nolu resolutionu ile kabul edildi. Kararda, Kuzey Kore'nin kömür, demir, demir cevheri, kurşun, kurşun cevheri ve deniz ürünleri de dahil olmak üzere başlıca ihracatı hedefleniyor. Bankalar ve yabancı şirketlerle ortak girişimler gibi diğer gelir akışlarını da engelliyor. Ayrıca silah ve askeri teçhizat, çift kullanımlı teknolojik araçlar (hem askeri hem sivil amaçlı kullanım), endüstriyel makineler ve metal ticaretini yasaklamak; Nükleer programa katılanların varlıklarını dondurmak; elektrikli teçhizat, kömür, mineral, deniz ürünleri ve diğer gıda ve tarım ürünleri, odun, tekstil ve taş ihracatını yasaklamak; Kuzey Kore emek ihracatını sınırlamak; petrol ve rafine edilmiş petrol ürünlerinin ithalatı; doğal gaz ithalatını yasaklamak ve balıkçılık haklarını kısıtlamak. Yalnızca insani yardım için ise herhangi bir kısıtlama söz konusu değil. Görüldüğü gibi BM yaptırımları görülmemiş bir sınırlamalar listesi oluşturuyor. Üstelik yaptırım uygulayan aktör yalnızca BM’de değil.
Amerika Birleşik Devletleri’nin, Kuzey Kore'ye uyguladığı yaptırımlar adeta BM yaptırımlarını bütünler nitelikte ve BM yaptırımlarından çok daha fazla kişi ve iş listesini içeren bir yapıda. Amerika Birleşik Devletleri birkaç kez, nükleer programını dondurmaya ve tesislerinin parçalarını sökmeye söz vermesi karşılığında Kuzey Kore'ye yönelik yaptırımların bir kısmını kaldırdı. Ancak, Pyongyang, vaatlerini yerine getirmeyince ABD Kongresi, 2016'da Kuzey Kore'ye yaptırımları arttırdı.
Birleşmiş Milletler ve ABD dışında Güney Kore, Japonya ve Avrupa Birliği de Kuzey Kore’ye BM Güvenlik Konseyi’nin dayattığı önlemlerin ötesinde yaptırım uygulamakta.
Japonya 2006’dan başlayarak Kuzey Kore ile ticari ve diplomatik ilişkiyi kısıtladı. Bu önlemler bazı Kuzey Kore ve Çin varlıklarını donduruyor, Kuzey Korelilerin girişini yasaklıyor ve 880 dolardan daha fazla değerdeki paraları yasaklıyor. Avrupa Birliği de ek ekonomik kısıtlamaları getirirken safkan atlardan kayak ekipmanlarına kadar uzanan lüks ürünlerin ihracatını yasaklayan, Kuzey Kore ekonomik sektörlerinde AB yatırımını ve Kuzey Kore'ye para yatırmayı yasaklayan bir dizi yaptırım uygulamakta.
Bundan sonra ne beklenir?
Başkan Trump ve Kim Jong-un Hanoi buluşmasından beklenen sonucun çıkmaması ve bir anlaşma yapılamaması Kuzey Kore’ye uygulanan yaptırımların süresi, boyutu ve kapsamında gizli. Yalnızca ABD değil, Birleşmiş Milletler, Güney Kore, Japonya ve Avrupa Birliği yaptırımlar uygularken aslında Kuzey Kore yaptırımlarla sarılmış durumda. Çin ile ilişkileri ve ticareti de sınırlı. Kaldı ki Çin Halk Cumhuriyeti bile BM’nin Güvenlik Konseyi Daimi Üyesi olarak Yaptırım kararlarını onaylıyor.
Kim Jong-un’un Trump’la görüşmelerinde hedefinde olan tek şey öncelikle yaptırımların kaldırılmasını sağlamak. Bunu başarması, aslında yine de kendisine fazla güvenilmemekle birlikte, sorunun önemli bir bölümünü çözecek. Nükleer silah geliştirmeye ve testlerine, en azından gizlice ve yeniden başlamadığı sürece, önce rahat bir nefes alınacak, sonra da yaptırımlarından kurtulmuş bir Kuzey Kore küresel ekonomik sistem içine girebilecektir. Trump’ın bu umudu canlı tuttuğunu ve bunu etrafına hissettirme çabası içinde olduğunu düşünüyorum. Nitekim daha önce de yaptığı gibi Nisan ve Mayıs aylarında Güney Kore ile birlikte yapacakları geniş çaplı askeri tatbikatı geciktirecek ya da erteleyecek.
Aksi halde yaptırımlardan ödün vermeksizin hatta daha da arttırarak Kim’i yola getirme seçeneği mutlaka ters tepecek ve Kim yapabileceği en etkin şeyi yapacak. Nükleer silahlanmaya devam etmek. İşte BM ve ABD başta olmak üzere Batı’nın bu durumda ne yapabileceklerine şimdiden karar vermeleri yaşamsal bir sorumluluk sayılmalıdır.