Kütleçekim dalgaları ve vay bu ülkenin haline!

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Programda yoktu; açılış toplantısına katıldığım için düzenleyiciler, birkaç söz söylememi istedi. Düşündüm, bugünün dünyasında insanlara "analitik ihtiyaç" üzerine bir çağrı yapmamın yararlı olacağına karar verdim. Kararımı etkileyen de Michio Kaku' nun "Geleceğin Fiziği" adındaki kitabındaki düşünceleri oldu: Ünlü bilim insanı, düşünür ve aktivist diyordu ki ekonomik büyümenin eski motorları toprak, sermaye ve doğal kaynaklardı. Bunlar, günümüzde artık çok önemli değiller. Toprak az bir öneme sahip, çünkü tarımda endüstriyel uygulamalar rekolteleri artırarak ihtiyacı aşan üretim yapılmasını sağladı. Sermayenin görece  önemi azalıyor; çünkü daha düşük maliyetle yüksek getiri sağlayan projeler uygulanabiliyor; iyi bir projeniz varsa dünyanın her yerinden sermaye bulabiliyorsunuz. Ülkelerin zenginliği nicel rakamsal varlıklar yerine, o ülke insanının kalitesi, örgütlenme beceresi, motivasyonu, öngörme ve önlem alma disiplini; hayata taşınabilir projeler üretebilmesiyle ölçülüyor.

Kaku, geleceğin anahtarının da "bilgelik" olduğunu söylüyor. Yazar, ünlü filozof Kant'a gönderme yaparak, "Bilim düzenli bilgilidir; bilgelik ise düzenli bir yaşamdır" saptamasını anımsatıyor. Bilgelik,  çağımızın önemli sorunlarını belirleme, bu sorunları değişik bakış açılarından  analiz etme, değerlendirme ve bunlar arasında asil ilke ve amaca bizi götürecek olanlarını seçmedir, tanımlamasını da yapıyor. Sonra genellemesini iletiyor: "Modern toplumda en değerli emtia bilgililiktir" diye altını çiziyor.

Elektromanyetik radyosyon

İnsanlık, son üç yüz yılında çok şey kazandı. İnsanlar, çıplak güçleriyle yapamayacakları işleri, akıllarını kullanarak buldukları metot, araç ve gereçlerle yapmayı başardılar. Bu nedenle evrenin ve maddenin  işleyişini anlamak için bilgi sınırları genişletiliyor. Merakları peşinde sürekli Ar-Ge yapan insanoğlu  hızla ilerliyor: Termodinamik kuralları, insanların kol güçlerinin uzantısı olan makinelerin yapılmasını sağladı. O makineler bize uzayın ve yerin derinliklerini kendi emrimize sokma fırsatları yaratıyor. Elektromanyetik radyosunun insanların emrine girmesi, radyo dalgaları, ışık, x ışınları, gama ışınları ve kızıl ötesi ışınlarla  gücümüzü aşan işler yapmaya, yaşamımızı daha çeşitli, daha renkli ve daha zengin kılan olanaklara kavuşmaya fırsatlar yarattı. Bilgisayarlarımızı, robotları, internet ve bulut bilişim olanaklarını, akıllı ve bağlantılı ürünleri, üç boyutlu baskı ve eklemeli üretim alanındaki gelişmeleri hep elektromanyetik radyasonu kullanabilmeye borçluyuz. Elektromanyetik alanında sınırlara ulaştığımız söylenemez; bir dizi buluşun yaşamımızı derinden etkileyeceğini söylemek aşırı değerlendirmeye dayalı bir kehanet girişimi değildir.

Albert Einstein'in  yerçekimsel dalga kuramı 100 yıl öncesinde geliştirildi. Bilim insanları, büyük ölçekli Ar-Ge çalışmaları yaparak yerçekimi dalgalarının varlığını kanıtladı: California Teknoloji Enstitüsü, Massachusettes Teknoloji Enstitüsü ve LIGO Bilimsel İşbirliği Kurumu ortak bir açıklama ile kuramı doğruladılar. Bu yeni buluş, bugünkü aşamada yüzde 95'i karanlıkta olan evrenle ilgili bilgilerimizin sınırlarını hızla genişletebilir; uzay zamanın doğası çözülebilir. Yerçekimsel dalgalar her şeyin içinde geçtiği ve bozulmadığı için maddeyle ilgili yüzde 70'lık karanalık alanı aydınlatabiliriz. Daha net görüntüler sağlayan araç-gereçler geliştirebiliriz. Sağlık sorunlarımızı daha etkili çözebilir; sağlıklı yaşam koşullarını artırabiliriz.

Bilinçli miyiz?

Yaşamı bilinçle kavradığımızı ileri süreceksek, dünya genelindeki gelişmeleri izlememiz, anlamamız ve açıklayabilmemiz ilk adımdır. İkinci adım, kendimizi bilmektir. Kendi olanak ve kısıtlarımızı net bir biçimde bilmiyorsak; dünya genelindeki gelişmelerin yarattığı fırsatları değerlendiremez; tehlikeleri de en düşük maliyetle savuşturamayız. Üçüncü adım da insanı diğer canılardan ayıran en büyük özelliğine sahip olmaktır: Geleceği planlama, planları sürekli gözden geçirme, sapmaları düzelten ince ayarlarla kesintisiz ilerleme sağlamaktır.

Ülkemizin gelişmesini içtenlikle istiyorsak, dünyada olup bitenleri keşfetmek, tanımlar yapmak ve iletişim kurarak gelişmeler karşısında "alternatif tepkiler" geliştirmek zorundayız.

Geleceği inşa etmek için "alternatif tepkiler planlamanın" neresindeyiz? Bu soruya yanıt verirken korktuğumuz bir yaklaşımdan örnek verelim.

Yazının giriş paragrafında katıldığımı söylediğim açılışta ülkemizin önde gelen sivil toplum örgütünün başkanına da söz verildi. Kendisinden önce yaptığım kısa konuşmada, "İşlerinizi atadan dededen gördüğünüz gibi yapıyor; görgüye dayalı iş yapmada ısrarlıysanız, henüz  'analitik 0.0' aşamasındasınız; yaşadığımız dünyanın rekabet koşullarında yeriniz yok. İşinizle ilgili düzgün ve sağlıklı kayıtlar tutuyor;sermaye kalitesinden kâr kalitesine bütün işyeri hareketlerini analiz ederek; alışkanlıkla yönetimden analizle yönetime geçmişseniz;önemli bir adımı atmışsınızdır, ama bu sizi rekabet savaşında bir yere götürmez. Bir adım daha atmalısınız, öğrenen, ürünlerin sürekli veri ürettiği  'büyük veriyi'  ehlileştirerek  'işinize yarayan ve yaramayan verileri' ayıklamışsanız; küresel rekabette ciddi ilerleme sağlamış olursunuz. İlerleme sağlamak  rekabet edebilmeniz için garanti olamaz. Bir adım daha ilerleyeceksiniz, ayıkladığınız işe yarar bilgileri bir iş yapma metodunu, bir ürünün içine gömerek farklı ve rekabet edebilir iş yapma tarzı ve ürünler ortaya çıkaracaksınız ki gelecek 10 yılda varlığınızı sürdürebilesiniz.Sizleri  analitiğin işinizi geliştirmedeki önemi üzerine sistemli düşünmeye çağırıyorum" demiştim.

STK başkanı üyelerinin uluslararası piyasada kahramca ihracat artırdıklarını, analitik gibi konularla uğraşacak zamanları olmadığını; yaptıkları işe odaklanmaları gerektiğini korkak bir ifadeyle anlattı.

Toplantı kapatıldığı için herkesin önünde yanıt veremediğim için üzgünüm. Daha sonra, serinkanlılıkla bu yaklaşım üzerinde düşündüm. STK başkanının yaklaşımında  haklılık payı olup olmayacağı konusunu irdeledim. Sonunda şu karara ulaştım: Sözünü ettiğim STK başkanı gibi düşünenler bilmelidir ki buharlı makineler tezgahlara uygulanırken, makinelerdeki gelişmeleri izleme yerine, " Hz. İbrahim'in konuştuğu karınca erkek miydi, dışı mı?" tartışması yapanlardan hiçbir farkları yoktur.

STK yöneticileri ve liderlik

STK'ların temel görevi, makam ve mevki korumak; ortalıkta gözükmek değildir. Gelişmeleri yakından izlemek, ortaya çıkan eğilimlerin fırsatlarını ve tehlikelerini üyeleriyle paylaşmaktır. STK yöneticileri, sadece kendi adına söz söyleyemez; gelecek inşa eden liderlik de yapmaları gerekir. Eğer durum liderlik değilse, gelişmelerden habersiz; ön yargılar, yerleşik doğrular, kalıp düşünceler ve ezberlere dayalı "kitle dalkavukluğu" ise vay bu ülkenin haline.

Her yerde anlatıyorum: Bir STK kendi alanında  entelektüel kaynağa sahip değilse, kendi alanında  dünya genelindeki önde gelen sürekli yayınları izlemiyorsa, eğilimlerle ilgili üyelerine "erken uyarı" yapacak yapıya ve birikime sahip değilse, gerçek işlevinden uzaklaşır; kişilerin popülist tatminlerinin, egoları şişirmenin aracı haline gelir.

Buharlı makinelerin, elektromanyetik yapıların ve  kütleçekim dalgalarının yakın ve uzak gelecekteki etkilerini düşünmeden, ülke insanına ve geleceğine  katkı yapılabilir mi?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar