Kütahya'da 'iş yapma metodu'nun önemini tartıştık
DÜNYA gazetesi ile Kütahya Ticaret Ve Sanayi Odası'nın düzenlediği toplantıya Hakan Güldağ ile katıldık. Bugünlerde Kütahya gibi çok sayıda Anadolu kentinde iş insanlarının merak menziline "endüstri 4.0 aşaması" var.
Gelecek beş yılda hepimiz sınırsız bağlantı, sınırsız iletişim, artan eşzamanlı uygulama, uzmanlık ve yeni rekabet sorunlarıyla yüzleşeceğiz. Bağlantı maliyetleri dramatik biçimde azalacak; yeni ekonomik yapı ve değer yaratma örüntüsü oluşacak. Sınırsız bağlantı, sınırsız iletişim ve eşzamanlı uygulamalar işlem maliyetlerinde tasarrufun önünü açacak. Tüm işlemlerin kaydı yapılacak.Kayıt altına alınan geçmiş, geleceği planlamada rehberimiz olacak. Kayıtlar çalışanlarımızı, müşterilerimizi, iç süreçleri ve dış süreçleri daha iyi tanıma ve anlama fırsatları da yaratacak. Bütün bu gelişmelere entegre olmak istiyorsak "iş yapma metoduna sahip olmamız" gerekiyor. Unutmayalım: "Metot o kadar önemsizdir ki, sadece esası etkiler!"
Ülkemizin değişik yerlerinde "endüstri 4.0" bağlamında anlattıklarımızın bazı bölümlerini köşe yazısı sınırları içinde paylaşıyoruz. Kütahya' daki analizimizin bir bölümü de "iş yapma metoduyla" ilgiydi.
Öncelikle, iş insanlarını güdülendiren etkenleri iyi analiz etmeliyiz. Hangi etkenler bizi bilinçli bir etkilenmeyle yönlendiriyor? Bu sorunun yanıtını mümkün olduğu kadar net vermeliyiz. Bunun için mevcut birikimlerinizi aşırı ve noksan değerlendirme tuzaklarına düşürmeden sorgulamalıyız. Değerlerimiz ve kaynaklarımız hakkında bilgi sahibi olmaya özen göstermeliyiz.Bilgili ve temas halinde olmadan sorunlara doğru çözümler üretmemiz çok zor.
İkincisi, ilgilerimizi tanımlamalı "net bir amaca" dönüştürmeliyiz. İşimizi sevda haline getirmeliyiz. Amaçlarınıza hangi araçlarla, hangi ortamlarda ulaşabileceğinizi düşünmek, bilmek ve olası etkilerini öngörmek zorundayız. Değerlerimizle kaynaklarımız arasındaki uyumu, dengeyi ya da dengesizliği sorgulamaktan kaçınmamalıyız. Üstelik bu sorgulamayı önyargıların tuzaklarına düşürmeden yapabilecek özgüven sahibi almaya gayret etmeliyiz.
Kuramı küçümseyen çağın gerisine düşer
Üçüncüsü iş yaşamında en etkili aracın "iş kuramı" olduğunu unutmamalıyız : Yaşadığınız dünya, ilişkide bulunduğunuz çevre, uzak ve yakınınızda işimizi doğrudan ve dolaylı etkileyen olgularla ilgili varsayımlarınızı sürekli gözden geçirmeliyiz: Çevreyle ilgili varsayımlarla birlikte, özgül misyonunuzla ilgili varsayımlarınızı da sürekli sorgulamalıyız. Misyonunuzu hakkıyla yerine getirmek için hangi çekirdek yetkinliklere sahip olduğunuza ilişkin varsayımlarınızı da netleştirmeliyiz. Varsayımlarınızın aşırı ve noksan değerlendirmeden uzak, hayatın öz gerçekliğine yakın olup olmadığını sürekli test etmeliyiz. Varsayımlarınız arasındaki uyumu izlemeli, gözlemeli ve ayarlar yapmalıyız. Varsayımlarınızı organizasyonunuzda çalışan ve müşteriyle paylaşmalı, herkesin net olarak bilmesini ve içselleştirmesini sağlamalıyız. Daha da önemlisi, varsayımları her anlamda sorgulayarak, eskiyen ve işe yaramayanları yenileriyle değiştirmeliyiz.
Dördüncüsü, işimizle ilgili net bilgi sahibi isek tutarlı plan ve projeler yapabilir; proje-odaklı çalışırken fizibilite anlayışını öne çıkarabilir; hesaba-kitaba dayalı iş yaparak değerlerimizi ve kaynaklarımızı etkin biçimde yönetebiliriz.
Beşincisi, geri-bildirimi döngüsünü sistematik çalıştırmaktır. İşinizle ilgili sağlıklı veriler üreterek, alışkanlıkla değil analizle işlerimizi yönetmelisiniz. Çağımız teknolojilerinin yarattığı "büyük veriyi ehlileştirerek" kirli ve işe yaramaz verileri ayıklamak önemli. Ayrıca ayıkladığınız verilerden yeni bir iş yapma metodu ve yeni bir ürün çıkararak rekabet etmek gücümüzü artırmalıyız.
İster avcı-toplayıcı, ister tarım toplumu, ister sanayi toplumu isterse de bilgi toplumu aşamalarında yaşayalım; etkili ve kaliteli bir yönetişimin yukarıda özetlenen iş yapma metodunu gerektiriyor.
Kütahya'da önemle altını çizdiğimiz bir başka olgu şu: Üç kişiyle çalışan işletmenin de, dünya ölçeğinde porselen üreten işletmenin de gelişmeleri yakından izlemesi gerekiyor.
Şeytanın saklanacağı alan daralıyor
"Biz bu yarışta bir şey yapamayız" diye kendimizi vurmaya dönük olumsuz bakışlara kendimizi kaptırmayalım, kendi ayağımıza kurşun sıkmayalım.Objektif duruma göre adımlarımızı atalım. Dünyayı anlamak için ihtisas medyasını izleyelim, uzmanların sesine kulak verelim. Mesleki örgütler içinde sistemli iletişim ağlarının örelim; ilkesiz gizlik tuzaklarına yakalanmayalım. Olup bitenleri ateşi giderek harlanan bir merakla izleyelim.
Çağımızın teknolojisi bir yanıyla uzayın sonsuzluğu gibi büyüklükleri, diğer yandan "Tanrı parçacığı" diye adlandırılan en küçük parçacığın davranışını araştırıyor. "Şeytan ayrıntıda saklanır" denir. Teknoloji, Şeytan'a saklanacak alan bırakmama yolunda hızla ilerliyor. Bize düşen, bilim ve teknolojinin izini sürerek ayrıntı peşindeki topluluk ve toplumlardan kopmamaktır. İz sürmenin en iyi aracı da iş yapma metodumuzu sürekli sorgulamaktır; sürekli tartışmalar yapma sabri ve direnci göstermektedir. Konuşur, tartışır ve anlama derinliğimizi artırırsak, bilgili ve temas halinde olan halkın enerjisini maddi ve kültürel zenginliğe dönüştürebiliriz.
İnsanlık bugüne kadar "mitolojik bilinç", " teolojik bilinç", " ideolojik bilinç" aşamalarından geçti. Bugün "teknolojik bilinç" aşamasında olduğumuzu söyleyebiliriz. Teknolojik bilinç, dünya genelinde teknolojideki gelişmeleri izleme, anlama ve açıklamayı gerektirir; bu temel bileşenlerden biridir. İkinci bileşen, teknoloji kullanma ve üretme konusunda kendi yerimizi net olarak belirlemektir; bu da gelişmelere entegre olmak için gereklidir. Üçüncüsü de, geleceği nasıl inşa edeceğimize ilişkin bir stratejiye sahip olmaktır. Şimdi kendimize ayna tutalım ve soralım: Biz bu işlerin neresinde duruyoruz?