Kusursuz mükellefe de ceza
Vatandaşın birisi beyannameye girmemesi gereken gelirini yanlışlıkla beyannameye dahil etmiş (ki bu konu da tartışmalıdır), bu geliri üzerinden kesilen vergileri düşmüş ve alacaklı çıkmış. Vergi dairesi bu beyannameyi kabul etmiş, tahakkuk fişine bağlamış, sonra da mükellefe iadeyi yapmış.
Bir süre sonra vergi dairesi, konuyu fark etmiş ve basit rapora istinaden haksız alındığını öne sürdüğü stopajı cezası ile geri istemiş.
Mükellef, gelirin beyana gireceği ve uygulamanın doğru olduğu inancı ile cezalı tarhiyata karşı dava açmıştır.
Yapılan yargılama sonucunda ilk derece mahkemesi, vergi aslına yönelik tarhiyatı onamakla birlikte yasa hükmünün yanlış yoruma elverişli olması, idarenin beyannameyi kabul ederken bu duruma dikkate etmemesi, iade ile birlikte hatalı uygulamasını sürdürmesi, mükellefe haksız iade yapılmasında mükellefin kusurunun bulunmaması sebebiyle cezayı iptal etmiştir.
Konu temyiz yoluyla Danıştay’a gelince ilginç bir karar ortaya çıkmıştır. Danıştay 3. Dairesi'nin E.2016/3455 K.3851 sayı ve 25.5.2016 günlü kararı ile ilginç ve üzerinde tartışılması gereken bir karara varmıştır. Kararı aşağıda aktarıyorum.
“Vergi Usul Kanunu'nun 341. maddesinde vergi ziyaı, mükellefin veya sorumlunun vergilendirme ile ilgili ödevlerini zamanında yerine getirmemesi veya eksik yerine getirmesi yüzünden, verginin zamanında tahakkuk ettirilememesi şeklinde ifade edilmiş, 344. maddenin uyuşmazlığa konu dönemde yürürlükte bulunan birinci fıkrasında vergi ziayı suçu, mükellef veya sorumlu tarafından 341. maddede yazılı hallerle vergi ziyaına sebebiyet verilmesi olarak tanımlanmış ve vergi ziyaı suçu işleyenlere ziyaa uğrattıkları verginin bir katı tutarında vergi ziyaı cezası kesileceği, (…) kurala bağlanmış, 344. maddede 5728 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle, 341. Maddede yazılı hallerle vergi ziyaına sebebiyet verildiği takdirde mükellef veya sorumlu hakkında ziyaa uğratılan verginin bir katı tutarında vergi ziayı cezası kesileceği hükme bağlanmıştır.
Verginin zamanında tahakkuk ettirilmemesi veya haksız yere geri verilmesine sebebiyet verilmesinin vergi ziayı cezasının kesilmesini gerektirdiği, vergi ziayı cezasının ziyaa uğratılan verginin kaç katına göre hesaplanacağının ise 341 ve 359. maddelerdeki eylemin niteliğine göre tayin edildiği Vergi Usul Kanunu'nda, vergi ziyaı cezası kesilmesini mükellef veya sorumlusunun kasıt veya kusuruna bağlayan bir düzenleme bulunmadığından, vergi mahkemesince davacının suç kastı ve fiili olmadığı gerekçesiyle vergi ziayı cezasının kaldırılmasına ilişkin hüküm fıkrasında hukuka uyarlık görülmemiştir.”
Dikkat edilirse Danıştay yerel mahkemenin kararını, mükellefin kusurlu olup olmadığını irdeleyerek ve mükellefi kusurlu gördüğünden dolayı cezayı kaldıran kısmı itibariyle bozmuyor, “Kanunda hüküm olmadığından kusuru olmayana verilen cezayı da onamak durumundasın” diyerek bozuyor.
Bu arada genel kanun niteliğindeki Kabahatler Kanunu'nun, “kabahat deyiminden karşılığında idari yaptırım uygulanan fillerin” anlaşılması gerektiğini söyleyen 2. maddesi, “bu kanunun genel hükümlerinin idari para cezası yaptırımını gerektiren bütün fillere uygulanacağını” söyleyen 3. maddesi, genel hükümler içerisinde yer alan ve “kabahatlerin kasten veya taksirle işlenebileceğini” söyleyen 9. maddesi karşısında bu Kararı anlamlandırmak güçtür.
Vaz geçtim Kabahatler Kanunu'ndan. Ceza veya yaptırım kavramları, zaten içeriğinde kast veya kusur kavramlarını taşır. Kusursuz kişiye ceza verilebilir mi?
Fiilinde kastı veya kusuru olmayan kişiye ceza verilmesini, bu sonucun bu konuda hüküm bulunmaması dolayısıyla kanundan kaynaklandığını ileri sürüp kabul ediyorsak, kimse bana vergi ceza hukukunun adaletinden bahsetmesin.
Vergi Konseyi çalışmaları ile inşallah bu sorunlar giderilecek.
Bir de Maliye Bakanlığı'nın bilmeden sakıncalı belge kullanana da ceza verilmesini öngören anlayışı var. Ama o konuda da çok önemli gelişmeler. Onlar da gelecek yazımda.