Kusur ondan kaynaklanmıyor

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ dunyaweb@dunya.com

 

 

Bir haber. Abdülhamit Osmanoğlu adında hanedan kökenli bir tekstilci. Atalarının bu memlekete yaptığı hizmetlerden dem vurarak, talep olursa, siyaset alanında hizmet edebileceğini söylüyor. Ülkemize siyaset yoluyla hizmet etmek isteyenlere kapıları açık tutan demokrasi diyebileceğimiz bir yönetim sistemi var. Her isteyen gider, uygun gördüğü partiye kaydını yaptırır. Çalışır, aday adayı olur, başarırsa aday olur. Milletvekili seçilebilir.  Ama beyefendi, daha çok avamın itibar ettiği o yollara girmeyi tasarlamıyor. Aile isminden yola çıkarak siyasette yer edinebilmeyi umuyor. 
Haberi okuyunca önce kızdım. Soyadı Osmanoğlu olmak bir meziyet midir? Şüphesiz hayır. Üstelik aynı aileden sicilleri pek de iyi olmayan padişahlar ve sultanlar da çıkmıştır. Eğer imparatorluk uzun süre hayatta kaldıysa, bu başarının altında aynı soydan gelen tek tek şahıslardan ziyade bir imparatorluk sistemi yatar. O çok uluslu imparatorluk da, değişen koşullar sonucu tarihteki yerini almıştır. Bu ismi kullanarak siyaset sermayesi çıkarmaya gerek yoktur. Siyaset sermayesi çıkar mı, o da ayrı. Bazı okuyucular hatırlayacaklardır. Cumhuriyetin 50. yılı kutlanırken, Osmanlı ailesinin erkeklerinin Türkiye’ye dönmesine izin verildi. Bundan siyaset sermayesi yaratabileceğini düşünen bir ufak partinin lideri, gelenleri havaalanlarında karşıladı, fotoğraflar çektirdi. Bütün bunlar ne kendisine ne de hanedan mensuplarına bir fayda sağladı. 
Haberi bir defa daha okuyunca, Abdülhamit Beyi haklı buldum. Bizde siyaset, özellikle belediye başkanlığı ve milletvekilliği, parti genel başkanlarının tensibiyle elde edilen görevler. Kişi bu türden görevlere talip ise, olağan yollardan değil, parti genel başkanına bağlılıklarını ve hizmetini arz ederek adaylık koparmaya, başkanın karizmasından yararlanarak seçim kazanmaya çalışıyor. Böylece demokrasimizin en büyük zaaflarından birisi de ortaya çıkmış oluyor. Kendilerine ait seçmen temeli olmayan “temsilciler,” liderlerini denetleme işlevini yerine getiremiyorlar. Tersine, beğensinler ya da beğenmesinler,  liderin her yaptığını onaylamak, savunmak durumuna düşüyorlar. Demokrasiye atfedilen iç denetim ortadan kalkınca, yozlaşmanın önüne geçilemiyor. Sistem kişisel diktatörlük özlemlerine, keyfiliğe, bireysel hatalara açık hale geliyor. 
Anayasamız ve siyasi partiler kanunumuzda hem önseçim hem de merkez yoklaması vardır.  Yanılmıyorsam, önseçim esastır; merkez yoklaması önseçimin yapılamayacağı durumlar için öngörülmüştür. Önseçim sisteminde siyasete yatay geçişle önemli kişilerin kazandırılması için merkez kontenjanı imkanı da bulunmaktadır. Ancak günümüzde önseçim unutulmuş gibidir. Parti genel başkanları, seçim bölgelerinde işin içinden çıkamadıkları adaylık sorunlarıyla karşılaşırlarsa, kurtulmak için önseçime başvurabilmektedirler. Sonuç, sorunlu bir demokrasidir ama kimse kendisini mevki sahibi yapan bu sistemi sorgulamıyor, değiştirmeyi arzulamıyor. 
Ennetice, Abdülhamit Bey’e haksızlık yapmayalım. Beğendiği partinin genel başkanını öven demeçler versin. Padişah dedem hayatta olsaydı, falancayı sadrazam yapardı desin. Merak etmesin, kısa sürede kendisine siyasi mevkiler de nasip olur. Pek demokratik değil belki ama kusur ondan kaynaklanmıyor. 
Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
G7 nereye gidiyor? 04 Eylül 2019