Kurumsallaşma, “kaynanalık” mıdır?
Tabir kısa adı STFA olan “Sezai Türkeş Feyzi Akkaya” firmasının kurucu ortaklarından Feyzi Akkaya'ya ait. 2004 yılında vefat eden rahmetli Feyzi Akkaya, 1989 yılında yayınlanan “Ömrümüzün Kilometre Taşları, STFA'nın Öyküsü” adlı kitabında, ülkemizdeki işletme sahiplerini “profesyonel yöneticilere kaynanalık yapmadan edememek”le eleştiriyor.
Kanaatimizce bu eleştiri aynı zamanda isabetli bir “kurumsallaşamama” eleştirisi. Kendisi ömrü boyunca bekar kaldığı için şirketin personeline kaynanalık yapacak bir eşe sahip değildi! Fakat ölümünden 21 yıl önce, 1983 yılından itibaren kendi isteğiyle emekli oldu. Ofisine bu yıldan itibaren haftada bir kez, sadece perşembe günleri gitmeye başladı. Kişiliği de esasen kaynanalık yapmaya hiç uygun değildi. Yukarıda adı geçen kitabında, ölmekten “nalları dikmek” diye bahsedecek kadar neşeli, Türkiye'nin her köşesinde ve bizzat şantiyelerin içinde gece gündüz çalışmış, hoşsohbet ve tevazu sahibi bir kişiliğe sahipti. Neredeyse tüm malvarlığını kendi adı ile aynı adı taşıyan eğitim vakfına bağışlayan bir şantiye mühendisi, bir bilim insanı ve başarılı bir girişimci, saygıdeğer bir işadamı olarak yaşadı. Hakkında söylenen aşağıdaki hikayenin de kurumsallaşma konusunda ilginç bir örnek olduğunu düşünüyoruz.
Hikaye şöyle: Ortağı Sezai Türkeş ile Suudi Arabistan'daki şantiyelerden birini ziyarete gitmişler. Kendilerini şantiye müdürü ve saha mühendisleri karşılamış. Şantiyede müdür ve mühendisler onları bilgilendirirken Feyzi Akkaya'nın canı sıkılır. “Siz devam edin, ben şantiyeyi şöyle bir dolaşayım” diyerek ayrılır. “Aman Efendim, yalnız gitmeyin, yanınıza bir arkadaşımızı verelim” diyen şantiye müdürünün teklifini de, “yok, ben yalnız dolaşmak istiyorum” diyerek reddeder. Gruptan ayrılarak, eller cepte, yavaş yavaş etrafı dolaşmaya başlar. Kendisi şantiyede böyle etrafı inceleyerek dolaşırken, elinde kazma çalışmakta olan bir işçi kendisine seslenir: "Hey n'apıyon lan öyle orda aylak aylak, gel de şu kazmayı kazmama yardım et!" Feyzi Akkaya susmuş önce. Sonra adamın yanına gidip almış eline kazmayı, başlamışlar beraberce çalışmaya. İşçi, işe yeni başlamış kendisi gibi bir işçi olduğunu zannettiği Feyzi Akkaya ile sohbete girişmiş: “Yenisin galiba burada! Neyse, burayı beraber kazalım, öğle yemeğinden sonra ustabaşı sana da bir iş ayarlar” diyerek yol göstermiş ona. Feyzi Akkaya sesini çıkarmamış. Bir süre beraber çalıştıktan sonra öğle yemeği saati gelince birlikte yemeğe gitmişler. İkisi birlikte kapıdan girince Feyzi Akkaya’yı gören herkes ayağa kalkmış. Bu işe bir anlam verememiş işçi. Feyzi Akkaya tutmuş işçiyi kolundan, “gel şuraya oturalım” diye mühendislerin masalarına yöneltmiş. İşçi, biraz da şaşkınlıkla, “Aman!” demiş; “Orası mühendislerin yeri, biz şuraya oturacağız, sen yeni olduğundan bilmiyorsun” diyerek Feyzi Akkaya’yı işçilerin yerine yöneltmek istemiş. Feyzi Akkaya, “tamam, gel korkma, çekinmene gerek yok” diyerek onu Sezai Türkeş’in de oturduğu masaya doğru sürüklemiş. İşçiyi de yanına oturttuktan sonra ortağı Sezai Türkeş’e dönerek şöyle demiş: “Sezai, bu şantiyede bir şey olmaz. Biz olmasak da burası tıkır tıkır işlemeye devam eder.” sonra da yanında oturan işçiyi göstererek sürdürür konuşmasını: “Baksana şu hergeleye! Sabahtan beri beni çalıştırıp durdu. İmanımı gevretti. İşçisi böyle çalışan şantiyede sorun çıkmaz, tıkır tıkır çalışır.” Sonra da işçi ile birlikte aynı masada oturup yemişler yemeklerini.
Kurumsallaşma da, yukarıdaki örnekte olduğu gibi, işletmede işlerin tıkır tıkır yürüdüğü bir düzenin oluşturulması olarak anlaşılıyor genellikle. İşletmenin faaliyetlerine ilişkin standartları olmalı ve işler bu standartlara uygun olarak yürütülmeli. Bu düzen yazılı kurallara bağlanmalı ve kurallara uyulup uyulmadığı denetlenmeli. Tespit edilen sapmalar için gereken önlemler alınmalı, bu konuda yetkili olan makamlar ve yetkilerinin kapsamı ve sınırları düzenlenmeli. Kısaca işletme saat gibi tıkır tıkır işlemeli.
Bunlar ilk bakışta kurumsallaşmanın avantajları olarak gözüküyor. Ancak, genel olarak işletmecilik konularında hep olduğu gibi, bir de madalyonun arka yüzü var. Tıkır tıkır işleyen saat iyi ama bazen saatin ileri veya geri alınması gerekebiliyor. Coğrafi konuma, mevsimlere ve genel olarak değişen şartlara göre saatin işleyişini değiştirmek gündeme gelebiliyor. Bu gibi durumlarda işletmenin değişen şartlara uyum kabiliyetini ifade eden esneklik kavramı önem kazanıyor. Zira kurumsallaşma adına oluşturulan standartlar, kurulan sistemler bir ayak bağına dönüşebiliyor. Bu durum içinde bulunduğumuz global ekonominin hızlı değişim sürecinde daha da büyük bir önem taşıyor. Kurumsallaşma adına kurulan sistemin katı kuralları ve bürokratik yapısı işletmeyi zaman zaman kıpırdayamaz bir duruma getirebiliyor. Bu durum esnekliğin büyük bir avantaj olarak vurgulandığı KOBİ’ler için daha da büyük bir önem taşıyor.
Son yıllarda kurumsallaşma bir moda kavram oldu. Adeta içinde yaşadığımız dönemin bir paradigmasına dönüştü. Büyük küçük tüm işletmelerimiz kurumsallaşma peşinde. Akademisyenlerimiz de konuyla yakından ilgileniyor. Hatta bazı teşvikler kurumsallaşma şartına bağlanıyor veya çeşitli yollardan kurumsallaşma teşvik ediliyor. Kanaatimizce kurumsallaşma sonuna kadar götürülmesi (maksimum kurumsallaşma) gereken bir düzenlemeyi değil kurumsallaşma ile sahiplenme arasındaki optimum bir bileşimi ifade etmelidir. Bu optimum farklı sektörlerde, farklı ölçeklerde, farklı zamanlarda ve başkaca farklı şartlarda değişebilecektir.
Öte yandan kurumsallaşma kavramı net bir içeriğe sahip değil. Genel olarak işletmecilik dünyasında moda kavramlar için geçerli olan bu durum kurumsallaşma konusunda da geçerliliğini koruyor. Konunun sürdürülebilirlik, profesyonel istihdamı, aile işletmeciliği ve ölçek büyüklüğü gibi diğer konular çerçevesinde değerlendirilmesine önümüzdeki yazılarımızda devam edeceğiz.