Kurumsallaşma için en uygun dönem ne zaman başlar?
Nazmi KARYAĞDI - Yeni Ekonomi Danışmanlık AŞ. Kurucu Ortağı
İşletmelerde kurumsallaşma çalışmalarının başlatılması için en uygun zaman hangisidir?
Daha doğrusu böyle bir zaman var mıdır? İşlerin yolunda gittiği dönem mi yoksa kriz dönemleri mi en uygun zamandır?
Sürekli değişen ve farklılaşan piyasa koşulları, teknoloji ve toplumsal yapı kurumsallaşma çalışmalarının başlatılmasında adeta itici bir güç haline gelmiş durumdadır.
Dolayısıyla da “şimdi değişim vakti” diyerek değişim sürecini başlattığımızda dahi geç kalmış olabiliriz. Çünkü artık bugünün dünyasında “şimdi değişim vakti” diye bir zaman dilimi bulunmuyor.
Sürekli değişim denilen kavram artık tüm sektörler, tüm şirketler, tüm yöneticiler ve tüm çalışanlar için en temel bir ilke haline dönüşmüş durumdadır. Köklü yapısal değişimler bir yana sürekli gelişme ve iyileştirme faaliyetleri işletmelerin gündelik faaliyetlerinin arasına girmek zorunda. Daha doğrusu böyle bir kurum kültürünü yaratmak gerekiyor. Aslına bakarsanız şu ana kadar sözünü ettiğimiz konular, başarılı işletmelerin ortak özelliklerini incelediğimizde karşılaştığımız ilkelerdir.
Peki, gündelik yaşamda işletmelerin genel eğilimi ne yöndedir?
Gerek ulusal ekonomide gerekse uluslararası ekonomik sistemde bir takım ekonomik daralmalar yaşanıyorsa işletmeler bu duruma nasıl tepki veriyorlar? Ya da nasıl tepki vermez, pasif bir bekle-gör pozisyonuna geçiyorlar?
Ekonomik fırtınanın arttığı, dalgaların boyunun yükseldiği ortamlarda mevcut şartların geçmesini beklemek en uygun hareket tarzı mıdır? Yatırım kararlarının ertelendiği, satın alma kararlarının dondurulduğu, personel alımının durdurulduğu hatta kimi işletmelerde personelin işten çıkartıldığı ve sadece mevcutları korumanın hedeflendiği durumlarda kurumsallaşma gündeme getirilebilir mi?
Yaygın inanışın aksine bu dönemlerin aslında kurumsallaşma için en uygun zaman olduğunu düşünüyoruz.
Çünkü ekonomik türbülans (burgaç) anında içe kapanmak zorunda olduğunu hisseden işletmenin mevcut yapısını öz değerlendirmeye (ya da dış değerlendirmeye) tabi tutması, yararlı ve aktif bir içe dönüklük olacaktır.
Değerlendirme sonucunda ortaya çıkacak olan iyileştirmeye açık alanlarına yönelik çözümler, durgunluk zamanlarında rahatlıkla hayata geçirilebilir. Çünkü bu esnada müşteri baskısı, tedarikçi baskısı, rakip baskısı minimum düzeydedir. Bu nedenle de iyileştirme çalışmalarını başlatmak için çok fazla zaman vardır.
Öte yandan gündelik faaliyetler ile değişim faaliyetlerini bir arada yürütmek zorunda olan ekiplerde, geleneksel olarak, temel şikâyet “Bu kadar işin gücün arasında bu değişim-yapılanma işi de nereden çıktı?” şeklindedir.
Durgunluk zamanları, bu konuda da ekiplerde oluşan şikâyetlerin ortadan kalkmasına yardımcı olur. Çünkü “değişim için, iyileştirme için zamanımız yok” mazereti artık anlamını yitirmiştir. Diğer taraftan güneşli günlerde uygulama imkânı bulamayan zor kararlar da bu zamanlarda daha rahat bir şekilde alınabilir. Bu nedenle de işletme yöneticileri açısından zor kararları yani yapısal kararları alabilmek için uygun bir ortam söz konusudur.
İşletmelerin harcamaları disiplin altında tutmaya çalıştığı finansal darboğaz zamanlarında düşük maliyetli değerlendirme, eğitim, danışmanlık ve rehberlik satın almaları, işletmeler için ek yük oluşturmaz. Hatta kimi zaman iç kaynakların veya kullanılmayan potansiyellerin devreye alınmasıyla belki de ek maliyet hiçbir şekilde ortaya çıkmaz.
Örneğin; yapılan öz değerlendirmede işletmede etkin bir süreç yönetiminin olmadığı ortaya çıkmışsa buna harcanacak bedel ile karşılığında elde edilecek kazanımları dikkate aldığımızda işletmeler mutlaka net kazançla iyileştirme sürecini kapatmış olacaklardır.
Yeri gelmişken PwC’nin, görüşümüzü destekleyen, 2019’da dünya genelinde yaptığı 22. CEO araştırmasından söz etmek istiyorum. CEO’ların %57’si bir yıl önce küresel ekonomide büyümenin devam edeceğine inanıyorken bu yıl oran %42’ye düşmüş durumdadır.
Bu olumsuzluğu aşmak için CEO’lar ne planlıyorlar diye araştırmayı incelediğimizde, gelecek 12 aylık dönemde;
- %77’si operasyonel etkinliği artıracaklarını,
- %71’i organik büyümeyi hedefleyeceklerini,
- %62’si yeni bir ürün ve hizmete başlayacaklarını,
- %40’ı yeni stratejik ittifaklara ya da iş ortaklıklarına gideceklerini,
ifade etmişler.
Baştan beri cevabını aradığımız ve kendi bakış açımıza göre vermiş olduğumuz cevabı, CEO’ların ezici bir çoğunluğu da (%77’si) vermiştir: İyileştirme faaliyetleri ile operasyonel etkinlik artırılmaya çalışılacak.
İşte tüm bu nedenlerle zor zamanlardan geçen işletmelerimize diyoruz ki; güneşli günler mutlaka gelecek.
Rekabet yine acımasızca devam edecek.
Ve değişim ihtiyacı hiç bitmeyecek.
Gelecek güzel günlerden azami derecede yararlanabilmek için;
“Şimdi tam da kurumsallaşmanın, operasyonel yetkinliklerimizi geliştirmenin vaktidir.”