Kurumlar vergisi beyannamesinde Anayasa’ya aykırı finansman gideri kısıtlaması

Avukat Prof. Dr. Funda BAŞARAN YAVAŞLAR
Avukat Prof. Dr. Funda BAŞARAN YAVAŞLAR [email protected]

Finansman gideri kısıtlaması (FGK), bir şirketin borçlanma yoluyla sağladığı finansman giderlerini sınırlayan bir vergi düzenlemesidir.

Türkiye’de FGK’nın şirketlerin öz sermaye yapısını güçlendirmeye hizmet ettiği kabul edilmektedir. Buna karşılık OECD BEPS (Eylem 4) yaklaşımında ve Avrupa Birliği’nde (AB) (2016/1164 sayılı Direktif ) FGK, şirketlerin dış kaynaklı finansmanı aşırı kullanarak bunu bir agresif vergi planlaması aracı olarak kullanmalarını önleme amaçlıdır. Türkiye’de ve AB’deki FGK, içerik bakımından da birbirinden farklılaşmaktadır.

Türkiye’de FGK (GVK md.41/1-9, KVK md.11/1-i), yabancı kaynakları öz kaynaklarını aşan şirketler için geçerlidir (kredi kuruluşları, finansal kuruluşlar, finansal kiralama, faktoring ve finansman şirketleri hariç). Yabancı kaynağın öz kaynağı aşan kısmına ilişkin faiz giderlerinin % 10’unun gider (KKEG) olarak indirilmesi yasaktır. Sadece faiz değil, aynı zamanda komisyon, vade farkı, kar payı, kur farkı ve benzeri adlar altında yapılan gider ve maliyet unsurları da kapsama dahildir.

Buna karşılık AB’de FGK, EBITDA (Earnings Before Interest, Taxes, Depreciation and Amortization), yani faiz, vergi ve -maddi ve maddi olmayan varlıklardaamortisman öncesindeki kazanç (FAVÖK) üzerinden hesaplanmaktadır.

Faiz giderleri, ortaya çıktıkları dönemde, EBITDA’nın % 30’una kadar indirilebilir. Ne kadar faiz indirileceği belirlenirken, sadece vergilendirilebilir gelir dikkate alınır. Üye Devletler, daha yüksek bir koruma düzeyi sağlamak için bu oranı düşürebilir veya zaman sınırlamaları koyabilir, cari vergi döneminde indirilememiş borçlanma maliyetlerinin aşan kısmının ileriye veya geriye taşınmasına izin verebilirler. Belirtmek gerekir ki, grup içi borçlanmalar bakımından ayrıca örtülü sermaye kuralı hem Türkiye’de hem de AB’de uygulanmaktadır. Türkiye’de FGK’ya karşı açılan çok sayıda dava var.

Özellikle, yabancı kaynaktan ne anlaşılması gerektiği (işletmenin mali borçları), vadeden önce bankadan peşin alınan alacak niteliğinde olan CSA’nın ve bunlar nedeniyle ortaya çıkan kur farklarının finansman gideri kısıtlamasına tabi tutulması, Cumhurbaşkanı’na indirilemeyecek gideri belirleme konusunda verilen yetkinin Anayasa’ya uygunluğu, 3490 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile belirlenen oranın 01.01.2021 tarihinden itibaren başlayan vergilendirme dönemi kazançlarına uygulanması, yasal düzenlemenin yürürlükte olmadığı dönemler için dahi idarenin finansman gideri kısıtlamasını getirmesi konuları yargı önüne götürülmüş durumda. Ancak, Danıştay’da henüz çıkan nihai bir karar yok.

Kurumlar vergisi beyannamelerinin verildiği bu dönemde, mükelleflere bir hatırlatma: Vergi matrahının saptanmasında belirleyici olan ilke, Anayasa’daki “verginin mali güçle orantılı olması ilkesi”dir. Bu ilke, kurumun, kazanç elde etmeyle bağlantılı tüm gerçek giderlerinin -gayrisafi kazancından- indirilmesini şart koşar. Gerçek giderlerin bir kısmının dikkate alınmaması gibi bir durum, ilkeye aykırıdır.

Çünkü o zaman mali güç olduğundan daha yüksek saptanmış ve böylece mükellef gerçekte sahip olmadığı bir mali güç üzerinden vergilendirilmiş olur. Diğer yandan, ülkemizdeki haliyle FGK’nın vergi yasasını dolanılması yoluyla vergi matrahının aşındırılmasını önleme amacı da taşımadığı dikkate alındığında haklı bir neden olmaksızın bir kurumun kendisini yabancı kaynakla mı yoksa öz kaynakla mı finanse edeceği konusundaki özgürlüğü ölçülülük ilkesine aykırı şekilde sınırlandırdığı ortaya çıkmaktadır.

Bu ise, istenilen alanda özel teşebbüs kurulması ve özel teşebbüsün kendisiyle ilgili kararları serbestçe alabilmesini garanti altına alan Anayasal çalışma ve sözleşme özgürlüğüne aykırıdır. Mükelleflerin beyannamelerini ihtirazi kayıtla verip, enflasyon düzeltmesinin yanısıra, FGK’yı da yukarıdaki gerekçeyle bir kez daha yargı önüne getirmeleri kendi menfaatlerine olacaktır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar