Kurlar yükseldikçe sabır sınırları zorlanıyor!
Türk Lirası değer kaybetmeye devam ettikçe, kafalar iyice karışıyor ve güvensizlik artıyor. Gerçekleri görmezden gelerek günü kurtarmaya çalışmanın faturası ağırlaşıyor. Yaşanan ve yaşanacak olumsuzluklarda, mali sektörün de en az siyasi irade kadar kusurlu olduğunu hesaba katmak gerekiyor. Gelişmelerin sebep sonuç ilişkilerini farklılaştırarak beklentiler yolu ile piyasa eğilimlerini yönlendirmeye ve gerçeklerin belirleyici olmasını önlemeye çalıştılar; sorunların daha da ağırlaşmasına ve geleceğimizdeki ipoteğin büyümesine en büyük katkıyı yapmaktan kaçınamadılar.
Sormak gerekiyor: güvensizliğin artmasını ve gerçeklerin açığa çıkmasını önlemek adına, sorunların ağırlaşmasına yol vermek ve yanlışları kerhen de olsa desteklemek nasıl bir anlayışın ürünü olabilir? Bu tercihler, denize düşüldüğü için yılana sarılmak anlamına gelmiyor mu? Davul çala çala gelen küresel koşullardaki olumsuzlaşmayı ve yaratacağı sonuçları neden yeterince dikkate almadınız, kırılganlığın artmasını bu şekilde destekleyerek bindiğiniz dalı kesmeye devam ettiniz?
Güvensizlik ve kırılganlık artışını önlemek için, pembe tablolar çizmek ve gerçekleri olduğundan farklı göstermek kısa vade için yeterli olabilir; fakat bu tercih orta vade açısından kesinlikle yanlıştır. Bu yola girildiğinde bireysel, kurumsal ve ulusal çıkarlar arasındaki uyum bozulur; zamanla yanlıştan dönme şansı kalmayacağı için sorunlar hızla ağırlaşmaya başlar ve gelişmelerin kontrol dışına çıkması kaçınılmaz hale gelir. Küresel koşullar kalıcı şekilde olumsuzlaşmaya başladığında, para ve veya maliye politikası uygulamaları ile bu tür olumsuzlukların giderilebilmesi mümkün olmaz. Bu tür yanlışlara saplananlar günü kurtarmak adına, müşterilerini suiistimal etmek ve olduklarından farklı görünmeye çalışmak zorunda kalarak yıpranmaktan kurtulamazlar.
Küresel koşulların olumsuzlaşmaya devam edeceğini ve Türk Lirası’nın kaçınılmaz olarak değer kaybedeceğini bile bile, umudu tam aksi yöndeki eğilimlere bağlamak ve müşterileri buna göre yönlendirmek çok büyük bir gaflettir. Makroekonomik görünüm bozulmasın ve kırılganlık algısı güçlenmesin diyerek, müşterilerini yanlışa yönlendirerek uçuruma sürmenin kabul edilebilir bir yanı olamaz!
Sene başından bu yana döviz kurları dalgalı bir şekilde yükseliyor; fakat işletmelerin net döviz borcu azalmıyor veya artıyor, bilançoları bozuluyor. Çünkü onların risklerini azaltmak adına, Türk Lirası’nın değer kaybına ve beklentilerin bozulmasın katkı yapması istenmiyor! Kurun spekülatif şekilde çok yükseldiği, daha fazla yükselmesinin zor olduğu ve bu seviyelerden döviz almak yerine sakin kalmanın daha iyi olabileceği telkin ediliyor!
Merkez Bankasının müdahale edebileceği veya büyük koalisyonun kurulması ile birlikte işlerin düzeleceği yönündeki söylemler ile yönlendirme pekiştiriliyor! Hesap tutmayınca da, olumsuzlaşan küresel koşulların arkasına saklanmaya çalışılıyor; ya da tasarrufçunun dövize yöneldiği yalanına sığınılıyor.
Özetle söylemek gerekir ise kılavuzu karga olanların başı dertten kurtulamıyor! Çoğu kez olduğu gibi, akılsız başların cezasını ayaklar çekmeye devam edecek gibi görünüyor. Kur farklarından oluşan kayıplar, hem faaliyet gelirlerini yutuyor ve hem de öz kaynakları eritiyor. Türk Lirası değer kaybettikçe, beklentiler ve makroekonomik görünüm bozuluyor; kırılganlık algısı güçleniyor, güvensizlik ve tepkisellik artıyor. Kafalar kaçınılmaz olarak karışıyor, dost ile düşmanı ayırt etmek iyice zorlaşıyor.
Yine sormak gerekiyor: bu aşamadan sonra küçük orta boy işletmeler kur risklerini azaltarak başlarının çaresine bakmaya çalışır ise neler yaşanır? Hem kredi faizleri ve hem de döviz kurları hızla yükselir, kırılganlık algısı iyice güçlenir; zira Türk Lirası cinsinden borçlanma ve döviz talebi hızla artar.
Ne diyelim, kurlar yükseldikçe sakin kalarak büyüyen kayıpları seyretmek kolay olmayacak! Olduklarından farklı görünmeye meraklı iyimserlerin tuzakları, kötümserleri aratacak!