Kurlar, faiz, iç ve dış talep
Kurlardaki hareketlilik Merkez Bankası’nın erken faiz indirimini engelledi. Fakat 24 Şubat’ta büyük ihtimalle en az 50 baz puanlık bir indirim gelecek. Piyasalar Merkez Bankası ile bilek güreşi yapmaya bir süre daha devam edecek olsa da; beklenmedik ve önemli boyutta bir dış ya da iç şok olmadıkça Şubat ayında indirim şu anda kesin görünüyor. İndirim geldikten sonra da Türkiye’nin faizleri çekici olmaya devam edecek. Dolayısıyla 24 Şubat’tan önce, bu kararın piyasalar tarafından satın alınmasını ve kurlara istikrar gelmesini bekliyoruz. Fed’in faiz kararıyla ilgili ‘yeni’ gelişmelerin ortaya çıkmasına kadar sürebilecek ‘ara’ dengede TL bir süre değer kazanarak 2,35’lere inerse sürpriz olmasın.
Daha önemlisi, TL’nın değer kaybının Türkiye açısından olumlu bir gelişme olduğunun farkına varılması. Biliyoruz; dolar ya da euro borçlu finansal ve finansal olmayan şirketlerimiz var. Biliyoruz; TL değer kaybettikçe bu kesimlerin bilançoları kötüleşiyor. Ve biliyoruz; TL’nın yukarı hareketi enfl asyonun 2015’deki beklenen düzelişine zarar verecek.
Ancak unutmayalım; bu seviyelerde yaşanan değer kaybı Türk Lirasını esasında ‘temel değerine’ yaklaştırıyor; uzaklaştırmıyor. Liranın aşırı değerli olması enfl asyon üzerinde olumlu etki etse de büyüme ve cari açığı da menfi etkiliyor. En doğrusu, hangi ülkede olursanız olun, paranızın ‘temel’ değerinden uzun süre uzakta kalmamasıdır. Eğer paranız uzun süre aşırı değerli kalırsa diğer dengeleriniz bozulur.
Dolayısıyla, Türk Lirası’ndaki ‘düzeltmenin’ menfi etkilerine ‘takılmamak’ gerekiyor. Yukarıda sayılan o menfi etkiler öyle veya böyle gerçekleşecek zaten. Önemli olan, Fed’in faiz artırımları başladığı veya başlayacağı tarih piyasalarca satın alındığı zamanki viraja aşırı değerli Türk Lirası ile girmemek. Viraja girerken Türk Lirası gerçek değerine ne kadar yakın olursa dalgalanma o kadar küçük olur.
Daha yakın cepheden de bazı faktörlere bakalım. Birincisi; baz etkisi sebebiyle, enfl asyonun düşüşü Şubat ayıda yavaşlayacak (hatta Şubat’ta hafif artabilir de); Mart ve Nisan aylarında ise tekrar hızlanacak. İthalatta doların değeri önemli olduğu için kurlardaki hareket bu resmi daha zor hale getirebilir.
İkincisi; dolar-euro paritesindeki gelişmelerin Avrupa üzerinden ihracatı baltalaması ve toplamda da dolar bazındaki yıllık toplam ihracat gelirlerini düşürecek olması. Buna Avrupa’daki sancılı büyüme ve Rusya’daki krizi de ekleyince bu yılın ihracatçı açısından zor bir yıl olacağını artık biliyoruz. Rusya’nın Türkiye’den ithalata sıcak bakması resmi biraz düzeltiyor.
Üçüncüsü; Orta Vadeli Plan ve bu yıl bütçesinin iç talebe dayandırılması. Dışarıdaki zorluklar ortada. Yukarıdaki faktörlerin sonucunda yükselen doların sonuçta ihracata ne kadar destek / köstek olacağını henüz bilmiyoruz. Bu durumda iç talebe dayalı büyüme çekirdek enflasyonu yukarı çevirecek. Ancak, kredi büyümesinin henüz iç talebi destekleyici hareket edip etmeyeceği de kesin değil. Politika faizleri inme sürecinde olsa da Merkez Bankası da BDDK da bunu istemiyor.