Küreselleşmenin neresindeyiz?

Tamer MÜFTÜOĞLU
Tamer MÜFTÜOĞLU KOBİ'LERDEN GİRİŞİMCİLİĞE

Küreselleşme, globalizasyon, mondalizasyon, dünyalaşma. Hepsi de 30-40 yıldır yaşamakta olduğumuz dünyamızdaki yeni değişim sürecini ifade eden sözcükler. Bilgi toplumu ile gelen bu süreç, daha önceki tarım toplumu ve sanayi toplumundan sonraki üçüncü dalga olarak kabul ediliyor.

Bu süreçte neler oluyor?

Haberleşme, ulaşım ve bilişim alanlarında gerçekleştirilen çok önemli teknolojik gelişmeler ve bu alanlardaki maliyetlerin büyük ölçüde düşmesi sonucunda ülkelerin, şehirlerin, işletmelerin ve diğer toplum kuruluşlarının, en önemlisi de insanların birbirlerine yakınlaşmaları. Telefonla, bilgisayarla ulaşabildiğiniz dünyanın her köşesi sizin potansiyel pazarınız; buna karşılık sizin pazarınıza telefonla, bilgisayarla ulaşabilen dünyanın her yerindeki işletmeler de potansiyel rakipleriniz durumuna geliyor. Kısaca işletmeler için hem risk artıyor hem fırsat.

Teknolojik gelişmeler sonucunda katma değeri yüksek yepyeni ürünler geliştiriliyor. Bu ürünleri geliştiren insanlar hızla zenginleşiyor, işletmelerin piyasa değeri hızla yükseliyor. İnovasyon kavramıyla ifade edilen bu gelişmeyi aşağıdaki örnek çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor: “Türkiye’de Sakarya vilayetimiz sahillerinde iyi kalite kumun ekonomik değeri 0,7cent/kg olarak kabul edebiliriz. Şayet siz bu bir kg kumdan hammaddesi yüzde yüz kum olan cam yaparsanız, kilosunu 1 dolardan satabilirsiniz. Eğer bir kilo kumdan cam değil de Pentium 3 çipi yaparsanız, kilosunu 17.000 dolardan satabilirsiniz.”  (TÜBİTAK eski Başkanı Tosun Terzioğlu’nun 24 Ocak 2002 tarihinde Rekabet Kurumu’nda yaptığı sunum).

İşletmeler arasında satın almalar, ortaklıklar ve işbirliği hızla artıyor. Hem de ülke sınırlarını aşarak dünya ölçeğinde gerçekleşiyor bu gelişme. İşletme ölçekleri büyüyor, işletme ilişkileri yoğunlaşıyor. Ölçek ekonomileri yanında sinerjik ilişki (2+2’yi 4’ten daha büyük yapan farklılığın uyumu) ve simbiyotik ilişki (karşılıklı olarak birbirine hayat veren, birbirini destekleyen ilişki) de hızla artıyor ve yaygınlaşıyor. Bu gelişmeler işletmelerde bir taraftan maliyetleri düşürürken diğer yandan kaliteyi yükseltiyor ve en önemli sonuç olarak da inovasyon olanaklarını arttırıyor. 

Yurdumuzda BOBİ’lerimizde ve özellikle de KOBİ’lerimizde, burada da bilhassa toplam işletmelerimizin yüzde 96-97’sini oluşturan mikro işletmelerimizle küçük işletmelerimizde ölçek ekonomilerinin, sinerjik ve simbiyotik etkilerin değerlendirilmesi konusunda çok büyük bir işbirliği açığı vardır.

Bu gelişmeler sonucunda hem ülkeler, hem şehirler, hem işletmeler, hem insanlar arasındaki ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkiler hızla artıyor. Bilgi küreselleşiyor, sermaye küreselleşiyor, ticaret ve yatırım küreselleşiyor.

Fakiri ve zengini ile tüm ülkeler de küreselleşebiliyor mu? Maalesef burada tam tersi bir durumla karşı karşıyayız. Küreselleşme dünya ölçeğinde değil, sadece gelişmiş ülkelerin kendi aralarında gerçekleşiyor. AB ülkeleri, ABD ve Japonya gibi gelişmiş ülkeler serbest ticaret anlaşmaları ile birbirlerine daha çok yakınlaşmaya çalışıyorlar. Halbuki mevcut durumda 70 trilyon dolarlık dünya hasılasının yüzde 62’sini 1 milyar nüfuslu gelişmiş ülkeler elinde tutuyor. Dünya hasılasının sadece %34’ü gelişmekte olan ülkelerin elinde. 850 milyon nüfusuyla gelişmiş ülkeler nüfusunu hemen hemen yakalamakta olan en az gelişmiş (çok fakir) ülkelerin payı ise sadece yüzde 1 seviyesinde kalıyor.

Oysa ki gerçek maalesef küreselleşme esprisinin tam tersi yönünde işliyor. Bu konudaki gerçeği dünya ölçeğinde yapılmış olduğunu varsaydığımız aşağıdaki sanal anket sonuçları çarpıcı bir şekilde yüzümüze vuruyor. Anket sanal ama, hiç de mümkün değil gibi gözükmüyor!

Bu anket çalışmasında çeşitli ülkelerdeki insanlara tek bir soru sorulmuş. Soru şöyle: “Lütfen dünyanın geri kalan ülkelerindeki yiyecek kıtlığına bir çözüm ile kişisel görünüşünüzü dürüstçe belirtiniz.”

Anket çalışması başarısızlıkla sonuçlanmış. Çünkü verilen cevaplarda soruların aşağıdaki nedenlerle yeterince anlaşılamadığı ortaya çıkmış:

- Afrika’nın birçok ülkesindeki insanlar anket sorusunda yer alan YİYECEK sözcüğünden hiçbir şey anlayamamışlar.

- Batı Avrupa’da yaşayan insanların çoğu da anket sorusunda yer alan KITLIK sözcüğünü anlayamamışlar.

- Doğu Avrupa’daki insanlar da anket sorusundaki KİŞİSEL GÖRÜŞ sözcüğüne takılmışlar.

- Ortadoğu’da yaşayan insanlar da ÇÖZÜM kelimesinin ne anlama geldiğini bir türlü çıkaramamışlar.

- Bazı ülkelerdeki insanlara da sorudaki DÜRÜSTLÜK sözcüğü yabancı gelmiş.

- Nihayet dünyamızın süper gücü ve en zengini olan ABD vatandaşları da anket sorusunda yer alan DÜNYANIN GERİ KALAN KISMININ neresi olduğunu bilememişler.

 

Küreselleşme sürecinin günümüz dünyasındaki bu kötümser tablosunu tarihimizde yer alan iki örnekle birazcık da olsa iyimserliğe dönüştürebilir miyiz?

Bu örneklerden birincisi 1867-1915 yılları arasında yaşayan şair ve öğretmen Tevfik Fikret’in 1912 yılında yazdığı “Haluk’un Amentüsü” adlı şiirinde yer alan aşağıdaki dizeler:

“Toprak vatanım, nev-i beşer milletim

İnsan insan olur ancak, buna izanla inandım”

İlk dizesini kısaca “insanlık milletim, yeryüzü vatanım” şeklinde öztürkçeleştirebileceğimiz bu dizeler kadar bilgi toplumunun küreselleşme esprisini açık seçik bir şekilde dile getirmek çok zor olsa gerek.

İkinci örneğimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1934 yılında bizzat kaleme aldığı ve Çanakkale’de savaşın 19. yıldönümünde ANZAK şehitlerine ve diğer yabancı şehitlere hitaben dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya tarafından okunan aşağıdaki mesajı:

“Bu memleketin topraklarında kanlarını döken kahramanlar!

Burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız.

Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”

Bu sözler Çanakkale Muharebesinden henüz 19 yıl geçtikten sonra söylenmiştir. O savaş ki 300 bine varan şehidiyle tarihin en çok ölüm saçan muharebelerinden biri. O dönemde bu mesajı dile getirebilmek ancak asrımızın dahisi olmakla mümkün olsa gerek.

Bu iki örneğin de küreselleşme sürecinde kötümserliğin iyimserliğe dönüştürülmesinde etkili olabileceğini düşünüyoruz. Bunun dünya ölçeğinde pazarlanabilmesi de bizim işimiz olmalı. Maalesef bu konuda ilk adımı biz değil başka bir ülke başlattı. 1 Mart 1978 tarihinde Canberra’da ANZAK Bulvarı’nda açılan Kemal Atatürk Anıtı’nın üzerinde Atatürk’ün yukarıdaki mesajı yazılı.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Bir deneme 09 Kasım 2018
Geleceğin tarihini yazmak 01 Aralık 2017
Bayramlaşma köprüsü 23 Haziran 2017