Küreselleşmeden yana taraf olanların çaresizliği...

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody's Türkiye'nin kredi notunu Ba3'ten Ba2'ye yükseltmiş. Bu kararın gerekçesi ise mali şokları emebilme kapasitesine olan güvenin artması olmuş. Görünüşe bakılır ise söz konusu değerleme kısa vadeli, aşırı iyimser ve spekülatif karakterli beklenti yönetimine destek verilmiş, eğilimlerin sürdürülebilir olmadığı yanı sıra yaşananların ekonomiye verdiği tahribat dikkate alınmamış; bazı kesimlerden yana taraf olunmuş...

Sürdürülebilir olmayan durumlarda geçmişte yaşananlar ile orta vadeli gelecekte yaşananların belli bir devamlılık arz etmesi mümkün değildir, eğilimlerin değişmesi kaçınılmazdır. Böyle olduğu için belirsizlik ve kırınganlık artar, güvensizlik büyür, özetle söylemek gerekir ise sistematik risk artar. Kredi değerlendirme kuruluşları da diğer kurumsal yapılar gibi sistemin bir parçası olduğu ve sürdürülebilir olmayan durumlarda kendi kendisini de etkileyeceği için olması gereken tarafsızlığı kaybeder olumlu olan gelişmeleri görür, olumsuz alanlara karşı duyarsızlaşır, artan zaafları nedeniyel siyaseten yönlendirilebilir hale gelir ve kademeli olarak itibar kaybederler. Bugün itibariyle uluslararası kredi değerlendirme kurumları sistemden ve kısa vadede kırınganlığın artmasını engelleyen aşırı iyimser eğilimlerden yana taraftır, diğerleri gibi sorunları görmezden gelerek günü kurtarmaya çalışmaktadır. Küresel sorunlar ağırlaşır iken küreselleşme lehine taraf olan kurumlara ve kamuoyuna ilan ettikleri analizler ile değerlendirmelere ne kadar güvenebilirsiniz?.. Sürdürülebilir olayan eğilimler en güçlü ve onlardan yana taraf olanlara da telafisi imkansız bir şekilde yıpratır, korkuları büyütüp çaresizliği artırır, adalet ve demokrasi gibi kavramlar yozlaşır. Varlığını koruma içgüdüsü bu süreçte belirleyici olur, görüntü ile gerçek farklılaşır.

Bu aşamada sormak gerekiyor, eğer Türkiye'nin mali şokları eritebilme kapasitesine olan güven artıyor ise küreselleşmeden yana taraf olanlar neden IMF diye ısrar ediyor? Yoksa bu kesimlerin dile getiremediği gerçek kanaatleri tam aksi yönde mi? Para ve maliye politikasının etkinilği, yapısal sorunlar ağırlaştıkça artar mı, yoksa azalır mı? Rekabet koşulları olumsuzlaştıkça faaliyet gelirlerinin azalması ve devamında ekonominin daralması mevcut uygulamalarla aşılabilecek bir sorun mudur? Eğer öyle değil ise mali şokları emebilme kapasitesine olan güven nasıl artıyor olabilir?.. İki yüzlülük ve riyakarlığı vurgulamak adına benzer nitelikteki soruları çoğaltmak mümkün, ancak şimdilik bu kadarı yeterli...

Türkiye ekonomisine ilişkin endişeler büyüyor ve korkular artıyor; bunların kısa vadedeki etkisini sınırlamak adına bir çeşit doping yapılıyor. 2009 yılında mali sektör ve kamu kesimi suni teneffüsle ayakta tutulmuş, para politikası iyice gevşetilmiş, faizler düşürülmüş; bu sayede varlık değerlerindeki tahribat kontrol altına alınmış, bütçe açığındaki anormal büyümeye rağmen kamu finanse edilmiş, paniğin büyümesi önlenmiş. Bugün için kısa vadeli faizler yüzde 6.5, reel faizler sıfır düzeyine inmiş ve önümüzdeki altı ayda enflasyon artacağı için negatife ineceği biliniyor. Bütçe açığı yüksek düzeyini koruyup, kamu borç yükü arttıkça sıkıntının büyüyeceği ve gelişmelerin kontrolden çıkacağı biliniyor. 2010 yılı brüt dış borç ödemesinin 116 milyar dolar düzeyinde olması ve özel sektörün taşıdığı kur riskinin 70 milyar dolar seviyesini aşması, döviz kurunda çok ciddi bir enerji birikimi olduğu anlamına geliyor. Diğer taraftan eriyen faaliyet gelirleri, yükselen zorunlu ihtiyaç maddesi fiyatları kamu kesimi ve mali sektör için iyi şeyler söylemiyor.

Ekonomi dalgalı bir şekilde daralacak, bütçe ve kamu finansman ihtiyacı büyüyecek ve sorunlu krediler tırmanacak. Bu tabloya bakarsanız Türkiye'nin mali şokları emebilme kapasitesi taban yapmış gibi görünüyor, hal böyle olunca aksini düşünüp güveni artmış gibi davrananları mercek altına alıp incelemek gerekiyor!...

Kendilerini küreselci olarak tanımlayanlar daha önce almış oldukları pozisyonların kölesi durumunda ve bugün yanlış olduğu bilinen söz konusu pozisyonları korumak adına kimsenin almak istemediği riskleri almak zorunda kalıyor. Güçleri tükenme mınırına yaklaştığında onları bu duruma düşürüp yönlendirenler mevcut politikaların değişmesini önlemek adına şapkadan tavşan çıkarıyor, başka bir kaleyi kullanıyorlar. Sonuçta beklentiler yolu ile piyasalar yönlendiriliyor, bu saatten sonra ekonominin nereye gittiğine bakılmıyor. Toksit kağıtlara AAA notu nasıl verildiyse, Türkiye'nin kredi notu da aynı hiyerarşi içinde yapay olarak günü kurtarmak ve mevcut tercihlerin değişmesini önlemek adına yükseltiliyor. Kendini bu oyuna kaptıranlar, gerçeklerden kopuyorlar ve orta vadede evdeki hesaplarının çarşıya uyması imkansızlaşıyor. Ne ekerlerse onu biçeceklerini unutuyorlar!...

Ne dersiniz küneselciler birbirlerine güveniyorlar mı? Eğer öyle ise gelişmiş ekonomilerde bankalar arası işlemlere devlet güvencesi neden getirildi ve hala kaldırılamadı? Küreselleşme ve bundan yana taraf olanlar yıpranıyor, günü kurtarmaya çalıştıkça ekonomik daralma potansiyelini derinleştiriyor ve geniş kesimler nezdinde itibar kaybetmeye devam ediyorlar. Güç dengeleri değişiyor, sürdürülebilir olmayan eğilimlerin bilinen sonuçları taksit taksit önümüze geliyor; gelecekte de her şeyin eskiden olduğu gibi devam edeceği gibi yanlış varsayıma itibar itibar edenler büyük hatalara yenilerini ekliyor...

Ortak aklın kullanımını engelleyecek düzeydeki korkunun ecele faydası olamayacağını hep unutuyorlar...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar