Küreselleşmeden korumacılığa geçiş çok sıkıntılı olabilir
Son yarım asır genelindeki küresel eğilimleri incelemeye çalıştığımızda, orta vadeye ilişkin olumlu senaryolar üretmek nerede ise olanaksızlaşıyor. Gelir ve servet dağılımlarının hızlanan bir şekilde bozulması, eğilimlerin sürdürülebilir ve politikaların geleneksel olmaktan uzaklaşması, rekabet koşulları bozulurken varlık fiyatlarındaki balonlaşmanın sıkıntı yaratması, geniş kitleleri yapay beklentiler yolu ile yönlendirebilmenin giderek zorlaşması, sorunlar ağırlaşırken dengesizliklerin büyümesi türünden pek çok faktör bu sonuç üzerinde etkili oluyor. Küreselleşmeden korumacılığı uzanan gidişatın bu sayede şekillendiğini unutmamak gerekiyor.
Hemen girişte kısmen özetlediğimiz olumsuzluklar nedeniyle, küresel ekonominin varsayılandan çok daha kırılgan olduğunu hesaba katmak zorundayız. Uzlaşıya dayalı küresel bir çözüm üretilememesi durumunda ki bu olasılık sıfır düzeyine yaklaşmıştır, sistemik çöküş belki bir süre daha sorunların ağırlaşması pahasına ötelenebilir fakat yaşanması engellenemez.
1970’li yıllarda yaşanan ekonomik olumsuzluklar küreselleşme denilen kuralsızlığın sahne almaya başlayarak yaygınlaşmasında etkili oldu. Tüm ekonomiler sorunları küçük iken çözmeyi hedefleyen ve ağırlaşmasını engelleyen etkili düzenlemeleri tasfiye etmeye zorlandı. Monetarist anlayışın ön plana çıkarılmış desteği ile bir sorunu çözmeye çalışırken çok daha büyük ve çeşitli yeni sorunların ortaya çıkması gündeme geldi. 1995 yılı sonrasında ise sürdürülebilir olmayan eğilimler ve geleneksel olmayan politika setleri ile sorunların hızlanan bir şekilde ağırlaşması pahasına günün kurtarılmasına mecbur kalındı. Kısa vadeli ve değişken beklentiler yolu ile geniş kesimler ve piyasalar manipüle edildi, sorunların ağırlaşma hızı artarken dengesizlikler büyüdü. Küresel krizler devrinin perdesi açıldı; güven bunalımı kademeli olarak derinleşti, çıkar çatışmaları şekillendi ve riskten kaçınma tercihi daha belirleyici hale geldi.
Mevcut küresel düzen, yaşanan gelişmeler karşısında etkisiz kaldı. Sorunların ağırlaşmasını ve dengesizliklerin büyümesini finanse ederek bindiği dalları kesmek dışında hiçbir şey yapamadı, yozlaştı! Daha güçlü olduğunu varsayan kesimler, bu sürecin nimetlerinden yararlanmak ve tüm külfetinin bedelini başkalarına ödetmek için birbirleri ile yarışa girdi. Kısır eğilimler açısından 2018 yılı önemli sayılabilecek bir kırılma yılı olarak ön plana çıktı; bazı çok uluslu şirketler ve finansal kurumlar, stratejilerini değiştirerek bu oyuna desteklerini kısmaya ve bir sonraki aşamaya hazırlanmaya başladı. Jeopolitik gerginliklerdeki tırmanış yanı sıra ticaret savaşları ile ödemeler sistemi üzerindeki yaptırımlara ilişkin gelişmeler bu sonuçta etkili oldu. Ne kadar görmezden gelinirse gelinsin geleceğe yönelik küresel kırılganlık algısı tavan yaptı.
Geniş kitlelerin beklentilerini ve piyasaları yapay bir şekilde yönlendirmek çok zorlaştı. Kurumsal yapının profesyonelleri ve bunlarla iş birliği içindeki siyasiler ciddi oranda itibar kaybetti. Bu gelişmeler hiç yaşanmamış gibi davranış sergilemek veya bu türden eğilimleri pazarlamaya çalışmak anlamsızlaşır oldu. Ekonomi cephesindeki sorunlara bağlı olumsuzlukların çekim gücü, direnmeye çalışan tüm kesimleri yıpratarak kırılganlaştırdı.
Bu yazıda kısmen özetlemeye çalıştığımız uzun dönemli küresel eğilimler ve önemli kırılmalar, başta ülkemiz olmak üzere gelişen ve gelişmiş tüm ekonomileri etkileyecek. Küresel düzeyde iyimser koşullara bağımlı olanların yaşayacağı sıkıntılar daha büyük ve uzun süreli olabilecek; böyle olmasını engellemeye yönelik eski alışkanlıklar pek bir işe yaramayacak.
Ufukta görünen küresel durgunlaşma eğilimi, daha öncekilerden çok daha tehlikeli olabilir! Çünkü sorunlar hiç olmadığı kadar ağır ve dengesizlikler büyük! Çünkü küreselleşmeden korumacılığa geçişi yavaşlatmak veya hızlanmasını önlemek, tahammül sınırlarını zorlayan çıkar çatışmaları ve derinleşmiş korkular nedeniyle pek olası görünmüyor! Kendi ürettiği sorunları çözme yeteneğini üretemeyen her düzen, çökme riski ile tanışmak durumundadır!