Küreselleşme ve siyasette çözülme
Geçtiğimiz yüzyılın son çeyreğinde iyice ivmelenen küreselleşmenin bu gün geldiği noktada sıkıntılar yaşadığına tanık oluyoruz. Küreselleşme ulusal ekonomilerin mal, hizmet ve sermaye bağlamında serbestleştikleri, bu akımlar üzerindeki müdahaleleri kaldırdıkları, dışa açıldıkları ve eklemlendikleri bir süreci tanımlıyor. İkinci savaştan sonra büyük kapitalist ülkelerin sürüklediği liberalleşme süreci geçen yüzyılın son çeyreğinde aktif bir küreselleşme dinamiğine dönüştü. Bu evrede ortaya çıkan dönüşüm zenginlik ve dinginlik vaat eden bir gelişme dinamiği olarak algılandı. Geniş de destek buldu.
Ancak bu küreselleşme atağının görece uzun süre devam edip kendi katkılarını yerleşik hale getirdiğini söylemek zor. Tersine, 2000’li yıllarda başlayan hoşnutsuzluk günümüze büyük bir karşıtlık olarak ulaştı. Bu gelişmenin iç içe geçmiş iki olgudan kaynaklandığını düşünüyorum. Bunlardan birisi sosyal ve ekonomik küreselleşmeye teslim olmuş olan ülkelerin bu dönüşümle uyumlu siyaset ve siyasetçi yetiştirmekte yetersiz kalmasıdır. Bununla bağlı olan ikinci olgu da bu kifayetsiz siyaset kadrolarının küreselleşmeyi yönetmekte yetersiz kalmalarıdır. Böylece, yirminci yüzyılın son çeyreğinde ciddi bir ivme kazanmış olan küreselleşme daha yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğine ulaşamadan iktisadi ve siyasi sorunlar yaşamaya başlamıştır.
Küreselleşmenin yaşadığı iktisadi sorun bellidir. Küresel ekonomi 2008 yılında önemli ve derin bir iktisadi krize girmiştir. Aradan geçen on yıla yakın sürede liberal iktidarlar krizden çıkmanın yollarını tam olarak bulamamıştır. Küreselleşme bu gün itibariyle büyümekte ve ulusal ekonomileri ileriye taşımakta sıkıntı çeken bir süreç haline gelmiş gibidir. Bunun ana nedeni küreselleşme dinamiğini yönetecek bilgi, beceri ve donanımda siyasetçilerin eksikliğidir. Bu eksikliğin küreselleşme dinamiğinin bütünüyle kar peşinde koşan sivil aktörlerin ve büyük çok uluslu şirketlerin eline teslim edilmesi sonucunu ürettiği kanısındayım. Regülasyonun büyük ölçüde gevşetildiği, sermayenin serbest dolaştığı ve hızla yer değiştirebildiği ortamlar karlılık açısından caziptir ama hızla yer değiştiren sermayenin üreteceği çalkantılara da açık hale gelir. Yeni yüzyılın başından bu yana yaşanan küçük çaplı ulusal türbülanslar ve ardından gelen küresel krizde finans alanındaki koşullanmışlığın ve algı çarpıklığının önemli rolü olduğunu düşünüyorum.
Bütünüyle dünyaya açık ve serbest kaynak tahsisi yapar hale gelmiş olan ulusal ekonomilerin bu sonuçtan olumsuz etkilendikleri bu gün açıkça görülüyor. Gelinen noktada küresel ve ulusal düzlemde gelir dağılımı bozulmuş, ekonomiler ciddi ölçüde istikrarsızlaşmış, adaletin adilce dağıtımından uzaklaşmış, ulusal ve uluslararası güvenliği tam anlamıyla sağlayamayan bir düzen dünyaya egemen kılınmış gibi görünüyor. Bu durum hem küreselleşmeye hem de bu günkü haliyle siyasete karşı gittikçe artan dozda bir karşıtlık üretiyor.
Küreselleşmenin ürettiği ve siyasetin çözmesi gereken bir durumdur bu. Ancak sorunun çözülememesi, tersine gittikçe yoğunlaşıyor olması küreselleşeme ortamında siyasetçinin kendi işlevini yerine getirmediği anlamına geliyor. Siyasetteki bu yetersizliğin yine küreselleşme dinamiğinin bir sonucu olarak algılanması gerektiğini düşünüyorum. Toplumsal ihtiyaçlara göre biçimlendirilmesi gereken siyasi tercihlerin yerine kar-rant kaygısı ile hareket eden, kararlar alan ve bunu dayatan küresel aktörlerin tercihlerini ikame eden küreselleşme anlayışı temel siyaset pratiğinde ciddi bir çözülme yaratmıştır.
Temel siyasi çıkarları temsil etmekten uzaklaşmış olan günümüz siyaseti küreselleşmenin çıkarları doğrultusunda dayatmacı, ayrıştırıcı ve çatışmacı bir duruşu yeğleyen bir konumdadır. Bu tavır en gelişmiş ülkeden en geriden gelen ülkeye kadar siyasete egemen olmaya başlayan bir tercih gibi görünüyor. Kendi toplumunu baskılayan, popülist söylem ve eylemlerle siyaseti yürütmeye çalışan siyaset anlayışı tepki de çekiyor kuşkusuz. Siyasette yaratılan çözülme küreselleşmenin kendi ürettiği sorunları çözememesi gibi bir sonuç yaratıyor. Çözüm olmadığı sürece de hem siyasetin hem de küreselleşmenin doğru bir raya oturması zor olacak gibi görünüyor.