Küreselleşme, Çatışma ve "var" olmak
Geçen hafta, Ankara Düşünce ve Araştırma Merkezi tarafından Kızılcahamam'da düzenlenen Çatışmadan Diyaloğa: Gençlik Mutabakat Zirvesi'ne katıldık.
Zirve tanıtım metninde şöyle denmiş: "Küreselleşmenin en önemli sacayağını oluşturan iletişim ve ulaşım vasıtalarındaki gelişmelerin kültürlerarası kaynaşmaya kattığı olumlu sonuçların yanısıra, bu vasıtaların farklı odakların negatif yönlendirmelerine alet edilmesi nedeniyle kültürler ve hatta medeniyetler arası çatışmaların çıkmasına engel olunamamaktadır."
Son derece yerinde bir tesbit. Küreselleşmeyi mal ve hizmetlerin kıtalararası yayılma hızının ve yoğunluğunun artması olarak tanımlayabiliriz. Bunlar teknolojik gelişme sayesinde oluyor. Teknolojik gelişme aynı zamanda insanların ve fikirlerin de yayılmasınını kolaylaştırıyor. İnsan ve fikirler daha kolay yayılıyorsa anlaşmazlıkların azalması beklenir. Ancak insanların ve fikirlerin daha kolay ve hızlı yayılması aynı insanların "yanlışa" yönlenmesini kolaylaştırabiliyor. Bu da çatışmaları önlemek yerine, doğurabiliyor.
Ekonomi bunun neresinde? Ekonomik alan, küreselleşmeyle birlikte çatışmaların arttığı mı? Azaldığı bir alan mıdır? Muhtemelen arttığı bir alan. Örneğin, "kur savaşları söylemi" küreselleşmenin artmasının getirdiği olmasa da güçlendirdiği bir söylem değil mi? İktisat tarihinde merkantillizm tartışmalarını hatırlayanlar kur savaşlarının yeni bir şey olmadığını söyleyebilirler. Haklıdırlar; ancak küreselleşme sürecinin bu savaşı şiddetlendirdiği ve hatta amansızlaştırdığı kesindir.
Kur savaşından devam edersek; savaşın esasında bir "istihdam" savaşı olduğunun altını çizmek gerekiyor. 150 sene once İngiltere'de bir insanın istihdam edilmesiyle Çin'deki bir hem cinsinin işini kaybetmesi arasında (varsa) oldukça uzun bir sure geçmesi gerekiyordu. Bugün ise bir Çin'linin istihdam edilmesiyle bir İngiliz'in işini kaybetmesi arasında çok kısa bir süre yeterli.
Yani bu açıdan küreselleşme çatışmayı artırıcı bir temayülü beraberinde getiriyor.
Oysa küreselleşme çatışmayı azaltıcı bir rol de oynayabilir; bunun anahtarı ise küreselleşme ile "yok olmayı" reddetmekten geçiyor. Küreselleşme sürecinde yok olmadığınız sürece dünyaya bir şeyler katıyorsunuz demektir. Ekonomik manada yok olmamak, dünyaya satacak albenili malı ya da hizmeti geliştirmekle mümkün oluyor.
Aynı şey küreselleşme karşısında fikri, kültürel ve değer boyutları için de geçerli. Küreselleşme Türkiye ve her toplumu bu manada "yok" olma riskiyle karşı karşıya getiriyor ancak aynı zamanda tüm dünyayı etkileme şansını da beraberinde getiriyor.
Türkiye olarak küreselleşen dünyada yok mu olacağız? Yoksa dünyaya değer mi katacağız? Buna kendimiz karar vereceğiz.
Yazara Ait Diğer Yazılar
Tüm Yazılar