Küresel ve bölgesel koşullar ekonomi programını tekletiyor!
Küresel düzeyde ekonomik beklentiler olumsuzlaştıkça sorunlar ağırlaşıyor, çıkar çatışmaları açığa çıkıyor ve jeopolitik gerginliklerdeki tırmanış bir çeşit kısır döngü yaratıyor. Eşanlı olarak para politikalarının giderek etkisizleşmesi, ifade etmeye çalıştığımız sürecin kontrol altında tutulabilmesini zorlaştırıyor, riskten kaçınma eğiliminin daha belirleyici olacağı algısının belirleyici olması önlenemiyor. Ekonomimiz ise bu türden olumsuzluklara dirençli bir yapı sergilemiyor ve daha önce yapılmış hesapların çarşıya uyması mümkün olamıyor.
Bu hafta içinde açıklanan bazı veriler ekonomimizin üçüncü çeyreğe ilişkin eğilimleri konusunda genel bir fikir veriyor. Söz konusu dönemi temsil açısından Ağustos ayı rakamları özel bir önem taşır ve üçüncü çeyrek eğilimleri yıllık görünüm açısından daha belirleyicidir.
Ağustos ayı Sanayi Üretim Endeksi, bir yıl öncesinin aynı dönemine göre yüzde 3,6 oranında gerilemiş; bir önceki aya göre erileme yüzde 2,8 oranına ulaştığını ve bu rakamların takvim etkisinden arındırılmış veriler olduğunu hesaba katmak gerekiyor. Yine aynı döneme ilişkin takvim etkisinden arındırılarak sabit fiyatlarla hesaplanmış Perakende Satış Endeksi yüzde 4,3 gibi yüksek oranlı bir gerilemeye işaret ediyor. Ciro Endekslerindeki artışlar ise ortalama yıllık enflasyon oranının çok gerisinde kalmış!
Ağustos ayına ilişkin dış ticaret ve konut satış verileri ise anormal sayılabilecek koşul farklılıkları ve baz etkileri nedeniyle belirsizliğin azalmasına ve beklentilerin düzelmesine katkı yapamıyor. Örneğin bir yıl öncesine göre, miktar bazında ithalat artışının yüzde 7 ve ihracat artışının yüzde 5,3 olmasına rağmen sanayi üretimi sert bir şekilde gerileyebiliyor! Hızla aşağı çekilen faizler konut talebini gıdıklıyor fakat iç talebi uyaramıyor!
Ağustos ayında konut satışları yüzde 5,1 oranında artar iken talep yetersizliğine bağlı olarak dayanıklı tüketim malı üretimi yüzde 9 oranında daralmış; Eylül ayında stoktan yapılan satışların yüzde 15,1 oranında artmış olması da diğer eğilimleri değiştirmesi zor görünüyor. Daha önceki yıllarda aşırılıkların fazlası ile zorlanmış ve sorunların ağırlaşmasına kayıtsız kalınmış olması, faizin ekonomik eğilimler üzerindeki etkisini belirgin bir şekilde azaltıyor.
Temmuz ayı İşgücü İstatistikleri de Ağustos ayına ilişkin olumsuzluklardan fazlası ile etkilenmiş, mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış işsizlik oranının yükselmesinde ve istihdamın daralmasında belirleyici olmuş. Zira açıklanan rakam, Haziran-Temmuz-Ağustos ayı anket sonuçlarının birlikte hesaplanması ile şekilleniyor.
Ekonomimiz açısından ve mevsimlik olarak ekonomik faaliyetin zirve aylar Ağustos ve Eylül’dür. Eğer Ağustos ayı görece zayıf kalmış ise, Eylül ayının daha farklı olması ve tüm üçüncü çeyrek döneme ilişkin beklentileri olumlu yönde farklılaştırması pek mümkün olamıyor. Rakamlar bu yılın üçüncü çeyrek döneminde de, bir yıl öncesinin aynı dönemine göre Gayri Safi Yurtiçi Hasıla artışının yaşanmadığını düşündürüyor. Yaklaşık dört çeyrek dönemdir ekonominin büyüyemiyor olması, sorunların ve ödenecek bedellerin ağırlaşıyor olması anlamına geliyor. Artık durgunlaşma değil bunalım kokusu her tarafa yayılıyor!
Hemen yukarıda ifade etmeye çalıştığımız görünüm bir sonuç niteliğinde ve daha farklı eğilimlerin sebebi olacak potansiyeli bünyesinde taşıyor. Küresel eğilimler ve geleceğe ilişkin beklentiler, ortaya çıkan sonuçta belirleyici olmuş gibi görünüyor! Aşılamayan durgunlaşma, çıkar çatışmaları ve jeopolitik gerginliklerin tüm eğilimler üzerindeki belirleyiciliğinin artması, para politikalarının etkisizleşmesi ve riskten kaçınma eğiliminin dalgalı bir şekilde baskın çıkacağı algısının güçlenmesi sıkıntı yaratıyor.
Bu eğilimlerin etkili olmayacağı varsayımına dayalı ekonomik açılımlar, etkisiz kalıyor ve oluşması önlenemeyen güvensizliği derinleştiriyor. İçerideki sosyal ve siyasi dengelerin, yaşanan farklılaşmalardan etkilenmemesi pek mümkün olamıyor. Finansal piyasaları yapay eğilimlere zorlamak, olumsuzlukları dengeleyemiyor. Israrla kaçınılmaya çalışılan, daha radikal ve küresel koşullara olan bağımlılığı azaltan ekonomik açılım olasılıkları kapıyı çalıyor!