Küresel üretimin parçası olmak

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

 


Reel kesimin rekabetçiliğinin, genel ekonomik performansı belirleyen en kritik değişken olduğunu zaman zaman vurguluyoruz. Geçen hafta da en büyük şirketlerin 2011 yılı performans sonuçları ışığında ölçek, verimlilik ve teknoloji kısıtları nedeniyle reel kesimin, çeşitlenmiş yapı avantajına rağmen, sürükleyici bir güce henüz ulaşamadığına, daha çok konjonktüre ve kamu politikalarına bağımlı bir büyüme ve karlılık gösterdiğine, görünür gelecekte bunu kırmanın reel ücret maliyetlerini azaltmak (ya da bazı alanlarda verimliliği arttırmak) ve/veya teknoloji/ihracat çekişli küresel ortaklıklar geliştirmek yoluyla mümkün olabileceğine değinmiştik. Bu bakımdan bir bölümü yerli ortaklıklar şeklinde faaliyet gösteren mevcut yatırımcıların değerlendirmelerine ve yapılanmalarına göz atmak yararlı olacak.

Son Barometre sonuçları olumlu

Bu bağlamda Türkiye'deki küresel şirketler ve ortaklıklarının belli ölçeği aşmış olanlarının çatısı altında toplandığı Uluslararası Yatırımcılar Derneği YASED'in Temmuz ayında açıkladığı Barometre araştırması anlamlı veriler içeriyor.
Araştırmaya göre dünyadaki yavaşlama ile kıyaslandığında Türkiye'deki yatırım ortamı daha olumlu algılanıyor. Yatırım ortamının mevzuat, kurumsal altyapı, finans ve rekabet açısından iyileşeceği, siyasal istikrar ve öngörülebilirlik yönünden ise kötüleşebileceği bekleniyor. Ancak yeni yatırım kararlarında, yeni teşvik sisteminden ziyade yukarıdaki faktörler konusundaki algının etkili olacağı anlaşılıyor. Bu arada önceki araştırmalara oranla öne çıkan kriterler arasında büyümenin sürdürülebilirliğine yapılan vurgu dikkat çekici. Hükümete öncelik önerileri kapsamında bu vurgu ile birlikte yapısal reformlar, cari açık ve kayıtdışı yer alıyor.

Bütün faktörler birlikte dikkate alındığında 2012'de doğrudan yatırım girişlerinin 15-20 milyar dolar aralığında olacağı, sektörler itibariyle sırasıyla enerji, finans, otomotiv, hızlı tüketim malları, sağlık, bilgi ve iletişim teknolojilerinin öne çıkacağı öngörülüyor.

Küresel değer zincirinde üs konumu

Uluslararası şirketlerin kendi faaliyet alanlarında Türkiye'yi nasıl bir yere oturttuğu, şimdiye kadar çok dikkat edilmeyen, oysa çok önemli bir husus. Son araştırma, buna ilişkin önemli bir veri sunuyor: Buna göre Türkiye'yi bölgesel merkez ( ya da üs) olarak kullananların oranı yüzde 33, yani her üç şirketten biri Türkiye'yi sadece üretim hattı olarak değil, aynı zamanda stratejik bir nokta olarak görüyor.

Ülkenin küresel değer zincirine eklemlenmesi ve üretilen katma değerden daha fazla pay alması açısından bu özellik kritik değer taşıyor. Dolayısıyla ülkenin geliştirdiği politikalarla bu nitelikte bir yatırım yeri potansiyelini artırması gerekir. Ne var ki yukarıda belirtilen üçte bir'lik oranın böyle proaktif politikalardan çok, Türkiye'nin coğrafi ve kültürel yakınlıklarını da içeren jeostratejik konumundan kaynaklandığı açık. Başka bir deyişle bilinçli bir odaklanmanın bu oranı çok daha yükseltmesi hiç te güç değil.

Öncelikle mevzuatımızda uzun zamandır varolan irtibat büroları düzenlemesi dışında geçtiğimiz yıllarda Kurumlar Vergisi ile bölgesel holding'lere getirilen ancak pek de tanıtılmayan vergi avantajı ile sınırlı yaklaşımı genişletmek gerekiyor. Şirketlerin özellikle yönetim, stratejik planlama, pazarlama ve araştırma geliştirme gibi temel kurmay fonksiyonlarının, ayrıca ortak hizmet merkezlerinin Türkiye'de kurulmasını özendirmek sadece ülke içindeki üretime ve istihdama katkı yapmakla kalmayacak, şirketin küresel üretim değerinden daha fazla bir bölümünün Türkiye'de kalmasını sağlayacak.

İstikrar ve imaj katkısı

Küresel şirketlerin stratejik fonksiyonlarının ve merkezi organizasyonlarının bir bölümünü küresel ya da bölgesel düzeyde taşıdıkları ülkeleri hem avantajlı hem de güvenli bulmaları gerektiği açık. Bu işe hem kurumsal hem de fiziksel altyapının elverişli olmasını, nitelikli ve verimliliğine kıyasla makul maliyette işgücü arzedebilmesini, liberal piyasa koşullarının ve yatırım dostu mevzuatın varlığını dayatıyor. Aslında bu koşullar genel ekonomik performans için gerekenlerden farklı değil.

Başarı sağlandığında kazanılacak çok önemli bir avantaj da küresel şirketlerin ülke ile özdeşleşerek istikrar ve imaj yönünden yapacakları katkı. Dünya çapında güçlü bir lobi potansiyeli oluşturmaları da cabası. Son zamanlarda hizmet üretimi ve ticaretine yönelik düzenlemeler, özel ekonomik bölgeler tasarımı ve YOİKK platformunda daha somut ve ölçülebilir eylem odaklı yapılanma gibi adımlar, hedefler iyi saptanır ve kafalar karışmazsa bu işin pekala kotarılabileceğini gösteriyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçim biter, kriz bitmez 02 Temmuz 2019
Yolun sonuna geliyoruz 11 Haziran 2019