Küresel soruna küresel çözüm üretilemiyor!..
G-20 Zirvesi'nden çıkan sonuç bildirisi, beklentileri olumsuz yönde etkilememek adına uzlaşmazlığı gizlemeye çalışıyor, fakat başaramıyor. Kısa vadede günü kurtarmaktan başka bir şey düşünmeyip sorunların ağırlaşmasına kayıtsız kalanlar ise durumu olduğundan farklı göstermek yönünde çaba harcamaktan vazgeçmiyor. Ekonomiyi canlandırmayı amaçlayan teşvikler, bankaların sermaye yeterlilikleri, büyük bankalara getirilecek sınırlamalar, küresel bankacılık vergisi ve diğer yapısal sorunlar gibi konularda somut kararlar alınamadı. Oysa umutların bu oluşuma çaresizlik nedeniyle odaklandığı 2009 Nisan zirvesinde farklı söylemler vardı. Küresel soruna küresel uzlaşıya dayalı çözüm gerekiyordu ve etkili düzenlemelere ihtiyaç vardı. Belli ki G-20 uzlaşıya dayalı çözüm arayışından uzaklaşarak günü kurtarmaya çalışıyor, çıkar çatışmalarının çeşitlenerek büyümesini önleyemiyor, kısacası umutları boşa çıkarıyor. Herkesin kendi başının çaresine bakmak zorunda kalacağı sıkıntılı günler yaklaşırken geleceğe yönelik endişeler büyüyor.
Sosunç bildirisinde ima edildiği şekilde ABD ile AB arasında herhangi bir uzlaşı gerçekleşmemiş gibi görünüyor. Küresel büyümeyi sekteye uğratmadan açıkları küçültmeye çalışmak gibi ne anlama geldiği belli olmayan bir söylemi ciddiye almak pek mümkün görünmüyor. Sormak gerekiyor büyüme ve talep cephesinde istenmeyen gelişmeler olur ise AB üyeleri maliye politikalarını gevşetme eğiliminde olup açıklarını büyüterek geleceğini riske mi atacak? Hayır, başta Almanya ve Fransa küresel büyümeden bağımsız olarak maliye politikalarını sıkılaştıracak ve bunu yapmayanların büyüyen faturasını ödemeyecek. Ayrıca kendi mali sektörlerine de ABD'nin göze alamadığı katı kurallar getirerek olumsuz sürpriz yaşanmasını engellemeye çalışacak. ABD'nin söz konusu ülkeleri kırılgan koşullar nedeniyle bunları yapmamaları konusundaki girişimleri etkili olamadı, uzlaşıya varılamadı...
Bazı AB ülkeleri, ABD'nin tavsiye ettiği yaklaşımın sorunları ağırlaştırıp çözüm yollarını tümüyle kapamanın karşılığında günü kurtarmayı amaçladığını görüyor ve taviz vermiyor.
ABD'deki zorlama canlılığın tökezlediği, gelişmekte olan ekonomilerdeki talep artışının yetersizliği ve AB'nin büyümeyi belli bir süre unutan hatta daralmayı göze alan kararlılığı dikkate alınır ise küresel ekonomimizi zor günlerin beklediğini söylemek abartılı bir yorum sayılamaz. Eğer herkes kendi başının çaresine bakacaksa sinsice çeşitlenip etki alanı genişleyen korumacı eğilimlerin aksi yöndeki söyleme rağmen değişmeyeceği düşünülebilir. Bu tablo küresel düzeyde ticaret hacmi ve sermaye hareketlerinin yeniden daralacağı, işsizliğin artacağı bir döneme işaret ediyor. Sorunları ağırlaştırarak günü kurtarmak yerine sorunlarla iyüzleşmek seçeneği daha ön plana çıkacak gibi görünüyor. Özetle söylemek gerekir ise AB'nin tercihi her şeyi değiştirecek, hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı sancılı bir dönemin kapısını açacak, potansiyeli bünyesinde taşıyor. Hal böyle olunca belirsizlik ve kırılganlığın hani boyutlara kadar tırmanacağını kestirmek pek mümkün olmuyor.
G-20 zirvesinde iyice aleni hale gelen bu durum finansal piyasalar tarafından fiyatlanmış değil. Hemen olmasa bile fiyat oynaklığının artması, güven bunalımının geri gelmesi, varlık değerlerinin erimesine bağlı olarak bilançoların yıpranması gibi olumsuz eğilimler bu yılın ikinci yarısında hissedilecek. Orta vadeye ilişkin daha önce yapılmış hesaplar tutmayacak. Herkesin kendi başının çaresine bakmak zorunda kalması, başkalarını yönlendirmekten kısmen vazgeçildiği ve beklenti yönetiminin iflas ettiği anlamına gelecek. Bu tabloyu gizlemeye çalışan söylem ve yorumların etkisi ise kısa vadeden öteye etkili olamayacak. Güç dengeleri değişecek, değişmeyeceği varsayımına göre pozisyon alanlar çok daha büyük bedeller ödemek durumunda kalacak...