Küresel sistem krizi Trump ve gıdanın geleceği
Aşırı tüketim ve sömürgeye dayanan küresel sistem, uluslararası tarım ticaretini ve gıda güvencesini tehdit ediyor. Trump, henüz göreve başlamadan sosyal medya paylaşımları ile küresel dengeleri sarsıyor. Tartışmalar, ABD ve Çin’in dış ticaretine odaklansa da gözden kaçan önemli bir nokta var: Gıda ticaretindeki değişim.
Aslında her şey Trump’ın ilk döneminde Çin’e tarifeler ve ticari kısıtlamalar koymasıyla başladı. Çin, bir yandan ABD’den, başta soya olmak üzere, tarımsal ithalatını azaltıp Brezilya’ya yönelirken diğer yandan gıdada kendine yeterlilik konusunda tarımsal altyapı ve teknolojilere büyük yatırımlar yapmaya başladı. Rusya, gıdada kendine yeterlilik konusuna çok daha önce el atmış ve mesafe almıştı.
Sonuçta ABD’li çiftçiler bundan çok olumsuz etkilenirken Güney Amerika ülkelerinin tarımsal gücü giderek artıyor. Tüketici açısından ise gıda fiyatları yükseliyor. Oluşumu onlarca yıl süren tedarik zincirlerinin kırılmasına Trump’ın birkaç sosyal medya paylaşımı yetiyor.
Aşırı tüketim ve sömürge düzeni
Küresel sistem krizi aslında İkinci Dünya Savaşı sonrasında Bretton Woods’da kurulan dünya düzeni.
İklim değişikliği ve kuraklık, doğal kaynakların hızla tükenmesi, türlerin giderek yok olması, temiz suyun azalması ve göçler başta olmak üzere neredeyse tüm küresel sorunların kaynağı bugünkü küresel düzendir. Bu düzenin temeli ise aşırı tüketime, sömürgeye ve adaletsiz paylaşıma dayalı.
Tüketimin körüklenmesi daha fazla üretim, daha fazla üretim ise daha fazla kaynak kullanımı anlamına geliyor. Karbon ayak izi ve su ayak izi gibi terimler, kaynakların aşırı tüketimi ve heba edilmesi ile ortaya çıkmıştır. Ancak en büyük problem, tüm bu sorunlara neden olanların çözümün adresi olarak kendilerini göstermeleri.
2008 finansal krizi ile dünya ekonomisinin durağanlaşması, pandemi, iklim krizi ve kuraklık, ülkeleri farklı arayışlara yöneltiyor.
BRICS bu düzeni değiştirmek veya bir alternatif yol bulmak için ortaya çıkmıştır. Özellikle de ABD’nin finans sektöründeki hakimiyetini, SWIFT sistemi ve dolarizasyon ile sağlama gayretleri, ülkeleri yeni bir rezerv para birimi aramaya ve yeni bir ödeme sistemi kurmaya zorluyor. Bugün birçok ülke kendi aralarında ABD doları yerine kendi para birimleri ile ticaret yapıyor. Cari açığını ve borçlarını, rezerv para gücü ile para basarak kapatabilen ABD için en büyük kâbus bu gücün elinden alınması.
Trump, ekonomi ve ticarette pervasızca kararlar alacağı konusunda son işareti, X’den yaptığı paylaşımla, BRICS üyesi ülkelere verdi. Trump, BRICS ülkelerinin dolardan uzaklaşmalarından duyduğu rahatsızlığı ve bunu öylece durup izlemeyeceklerini yazdı. Bu ülkelerin ne yeni bir BRICS Para Birimi yaratacaklarına ne de güçlü ABD dolarının yerini alacak başka bir para birimini destekleyeceklerine dair bir taahhüt istediğini, aksi takdirde yüzde yüz tarifelerle karşılaşacaklarını ve ABD’ye satış yapamayacaklarını söyledi.
Trump’ın bu paylaşımı, ABD için asıl tehdidin, finansal sömürü düzenini kaybetmek olduğunu açıkça gösteriyor. Trump’ın belki de tek farkı, önceki başkanların örtülü uyguladığı bazı politikaları daha açık ve düz oynamasında.
İklim krizi konusunda Trump’ın yaklaşımını, önceki başkanlık döneminden tüm dünya zaten biliyor. Göreve başlamasıyla, daha önceden yaptığı gibi Paris İklim Anlaşmasından tekrar çekilmesi ise kuvvetle muhtemel.
Ezcümle; mevcut sömürge düzeni devam ettiği müddetçe iklim değişimi de paylaşımdaki adaletsizlik de artarak devam edecek.