Küresel sistem krizi Trump ve gıdanın geleceği

Prof. Dr. Aykut GÜL
Prof. Dr. Aykut GÜL STRATEJİK DÜŞÜNCE [email protected]

Aşırı tüketim ve sömürgeye dayanan küresel sistem, uluslararası tarım ti­caretini ve gıda güvencesini tehdit ediyor. Trump, henüz göreve başlamadan sos­yal medya paylaşımları ile küresel denge­leri sarsıyor. Tartışmalar, ABD ve Çin’in dış ticaretine odaklansa da gözden kaçan önemli bir nokta var: Gıda ticaretindeki değişim.

Aslında her şey Trump’ın ilk döneminde Çin’e tarifeler ve ticari kısıtlamalar koy­masıyla başladı. Çin, bir yandan ABD’den, başta soya olmak üzere, tarımsal ithalatını azaltıp Brezilya’ya yönelirken diğer yan­dan gıdada kendine yeterlilik konusunda tarımsal altyapı ve teknolojilere büyük ya­tırımlar yapmaya başladı. Rusya, gıdada kendine yeterlilik konusuna çok daha ön­ce el atmış ve mesafe almıştı.

Sonuçta ABD’li çiftçiler bundan çok olumsuz etkilenirken Güney Amerika ül­kelerinin tarımsal gücü giderek artıyor. Tüketici açısından ise gıda fiyatları yük­seliyor. Oluşumu onlarca yıl süren tedarik zincirlerinin kırılmasına Trump’ın birkaç sosyal medya paylaşımı yetiyor.

Aşırı tüketim ve sömürge düzeni

Küresel sistem krizi aslında İkinci Dün­ya Savaşı sonrasında Bretton Woods’da kurulan dünya düzeni.

İklim değişikliği ve kuraklık, doğal kay­nakların hızla tükenmesi, türlerin giderek yok olması, temiz suyun azalması ve göç­ler başta olmak üzere neredeyse tüm kü­resel sorunların kaynağı bugünkü küresel düzendir. Bu düzenin temeli ise aşırı tü­ketime, sömürgeye ve adaletsiz paylaşıma dayalı.

Tüketimin körüklenmesi daha fazla üre­tim, daha fazla üretim ise daha fazla kaynak kullanımı anlamına geliyor. Karbon ayak izi ve su ayak izi gibi terimler, kaynakların aşırı tüketimi ve heba edilmesi ile ortaya çıkmıştır. Ancak en büyük problem, tüm bu sorunlara neden olanların çözümün adresi olarak kendilerini göstermeleri.

2008 finansal krizi ile dünya ekonomi­sinin durağanlaşması, pandemi, iklim kri­zi ve kuraklık, ülkeleri farklı arayışlara yö­neltiyor.

BRICS bu düzeni değiştirmek veya bir alternatif yol bulmak için ortaya çıkmış­tır. Özellikle de ABD’nin finans sektörün­deki hakimiyetini, SWIFT sistemi ve do­larizasyon ile sağlama gayretleri, ülkele­ri yeni bir rezerv para birimi aramaya ve yeni bir ödeme sistemi kurmaya zorluyor. Bugün birçok ülke kendi aralarında ABD doları yerine kendi para birimleri ile ti­caret yapıyor. Cari açığını ve borçlarını, rezerv para gücü ile para basarak kapata­bilen ABD için en büyük kâbus bu gücün elinden alınması.

Trump, ekonomi ve ticarette pervasız­ca kararlar alacağı konusunda son işare­ti, X’den yaptığı paylaşımla, BRICS üye­si ülkelere verdi. Trump, BRICS ülkeleri­nin dolardan uzaklaşmalarından duyduğu rahatsızlığı ve bunu öylece durup izleme­yeceklerini yazdı. Bu ülkelerin ne yeni bir BRICS Para Birimi yaratacaklarına ne de güçlü ABD dolarının yerini alacak baş­ka bir para birimini destekleyeceklerine dair bir taahhüt istediğini, aksi takdirde yüzde yüz tarifelerle karşılaşacaklarını ve ABD’ye satış yapamayacaklarını söyledi.

Trump’ın bu paylaşımı, ABD için asıl tehdidin, finansal sömürü düzenini kay­betmek olduğunu açıkça gösteriyor. Trump’ın belki de tek farkı, önceki baş­kanların örtülü uyguladığı bazı politikala­rı daha açık ve düz oynamasında.

İklim krizi konusunda Trump’ın yakla­şımını, önceki başkanlık döneminden tüm dünya zaten biliyor. Göreve başlamasıyla, daha önceden yaptığı gibi Paris İklim An­laşmasından tekrar çekilmesi ise kuvvetle muhtemel.

Ezcümle; mevcut sömürge düzeni de­vam ettiği müddetçe iklim değişimi de paylaşımdaki adaletsizlik de artarak de­vam edecek.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar