Küresel rekabette bilgi
Bilgi toplumunun küresel rekabet ortamında, bilgi başta gelen rekabet avantajı konumuna yükseldi. Bu durum KOBİ'leriyle olsun BOBİ'leriyle olsun tüm işletmeler için geçerli. Bilgiye hızlı ulaşım büyük bir avantaj sağlıyor rekabet yarışında. Ama bu yetmiyor. Aynı zamanda bilgiyi en iyi şekilde değerlendirmek gerekiyor. Bilgiye ulaşım sürekli gelişen teknolojilerle giderek kolaylaşırken, bilgiyi değerlendirme konusunda da daha etkili yollar aranıyor. Bilgiyi değerlendirmek de artık başlı başına bir inovasyon alanı.
Bilginin sağladığı rekabet avantajına ilişkin olarak bir AB bürokratının anlattığı hikayeye, katıldığım toplantılarda sık sık atıf yapıyorum. "Kedilerin Rekabeti" diye adlandırdığım bu rekabet senaryosu şöyle:
İki kedi birlikte fare avına çıkmışlar. Artık karınlarının zil çalmaya başladığı sırada bir de ne görsünler! Karşılarında bir fare duruyor. İkisi birden hızla atlamış farenin üstüne doğru. Fare kaçmış, kediler kovalamış. Artık yorulan farecik kendini önüne çıkan küçük bir delikten içeri atmış. Kediler delikten içeriye girememişler. Fareyi korkutup dışarı çıkarmak ümidiyle bir süre deliğin önünde miyavlayıp durmuşlar. Acayip sesler çıkarmışlar. Ama fareyi bir türlü dışarı çıkaramamışlar.
Kedilerden biri, yakalasalar bile ikisinin açlığını tek bir farenin gideremeyeceğini düşünerek, av arkadaşına şöyle bir öneride bulunmuş: "Kedi kardeş bu fareyi yakalasak bile ikimize birden yetmez. İstersen, sırayla birer saat deliğin başında fareyi dışarıya çıkarmaya çalışalım. Hangimiz dışarı çıkarmayı başarırsa fare onun olsun. Hiç olmazsa birimiz bari doysun!"
Diğer kedi arkadaşının bu önerisini kabul etmiş. İlk sırayı da kendisi almış. Deliğin başına gidip bir saat çeşitli sesler çıkararak miyavlamış. Ama fare delikten dışarı çıkmamış.
Sıra öneri sahibi kediye gelmiş. O da deliğin başına gitmiş. Ama miyavlamak yerine havlamaya başlamış. Havlama sesini duyan fare delikten dışarı çıkmış. Kedimiz de fareyi hemen yakalayıp karnını doyurmuş.
Olanları şaşkınlıkla seyreden öteki kedi arkadaşının yanına gidip sormuş: "Afiyet olsun! Ama bu havlamayı da nereden çıkardın?"
Açlığını gidermiş olmanın keyfi içindeki arkadaşı dilini yalayıp tatlı tatlı gerinerek cevaplamış bu soruyu: "Ben miyavlamak yerine havlamayı tercih ettim. Çünkü havlayınca içerdeki farenin bir köpeğin geldiğini düşüneceğini, köpek gelince kedilerin kaçacağını, köpeğin de fare yemeyeceğini bildiğinden rahatça dışarı çıkacağı senaryosunu kurdum. Sonuçta ben de karnımı doyurdum. Darısı senin başına!"
Bu işin nasıl olduğunu henüz anlayamayan arkadaşı yine şaşkınlıkla sormaya devam etmiş: "Ama sen köpek değil kedisin; dolayısıyla da miyavlamalısın. Bu hav hav'ı da nereden çıkardın?"
Yarışı kazanan arkadaşının cevabı kısa olmuş: "Evet sevgili kardeşim, işte lisan bilmenin avantajı!"
Evet, bilgimizi sadece gördüklerimizle sınırlı tutmayıp perdenin arkasındakileri de farketmemiz gerekiyor. Fareyi miyavlayarak delikten dışarı çıkaramıyorsak, başka yollar arayıp en uygun olanı bulmalı. Bunun için hem bilgi üretme ve bilgi arayışı, hem de bilgiyi değerlendirme aşamalarında aklımızı devreye sokmalıyız. Ortaya çıkan her yeniliği, her farklılığı değerlendirmek gerekiyor. Eski yargılarımızın, eski alışkanlıklarımızın esiri olmamamız gerekiyor. Bilgi toplumunda sadece ortaçağın hiç değiştirilmeyen skolastik yargıları değil, sanayi toplumunun ideolojileri de geride kaldı.
Evet, bilgiye ulaşmak kolaylaştı. Ama bir şartla! Ne aradığını bileceksin. Ne aradığını bilen, aradığı bilgiyi de buluyor. Zira hem bilgiye ulaşma hem de bilgiyi değerlendirme konularında her gün yeni teknolojiler, yeni sistemler ortaya konuyor. Bu konu artık günümüzde çok bereketli inovasyon alanlarından biri.
Bilgiyi depolamak artık aklın değil bilgisayarların işi. Bilgisayarlarda bu bilgilere ulaşmak için bir tıklama yetiyor. Bu işte aklı kullanmanın alternatif maliyeti çok yüksek. Ama bilgiye erişince onu değerlendirmek gerekiyor. İşte burada aklın devreye girmesi kaçınılmaz. Bilgiyi değerlendirirken niyet belli olacak. Yani vizyon, strateji, hedef gibi planlamanın olmazsa olmazları açıklığa kavuşacak. Niyetin gerçekleştirilmesi belirli niteliklere sahip olmayı gerektiriyor. Eyleme geçmek için ise enerji gerekiyor. Ayağa kalkıp yürümek ve en önemlisi de erdem sahibi olmak gerekiyor. İşte bu bilgi, niyet, nitelik, enerji ve erdem beşlisi, bilgi değerlendirilmesinde başarının olmazsa olmaz şartları olarak ortaya çıkıyor.
Günümüzde bilginin bir başka önemli özelliği sürekli ve hızlı bir değişim süreci içinde olması. Bu süreç çok hızlandı. Dolayısıyla bilginin güncelleştirilmesi önem taşıyor. Üniversitede ders verdiği dönemde Einstein'dan zayıf alan bir öğrenci kendisine, "Hocam, sınav sorularınız geçen yılki sorularla aynıydı. Ben de geçen yıl o sorulara sizin verdiğiniz cevapların aynısını yazdım ama zayıf aldım" diye şaşkınlıkla sorar. Einstein'ın cevabı ilginçtir: "Sorular aynıydı ama cevaplar değişti!"
Evet, günümüzde sorular da cevaplar da sürekli değişiyor. Başarılı olmak için bu değişimi yakalayıp uygulamak gerekiyor.
Girişimci olarak bilgiyi değerlendirirken iyimser olmak da gerek. Zira girişimciliğin başta gelen şartı olan cesaret için iyimserlik şart. Ama bu iyimserlik başıboş, hayal aleminde bir iyimserlik olmamalı. İçinde bulunulan şartların gerektirdiği dizginlenmiş bir iyimserlik olmalı. Sadece elde edilecek ekonomik değerler değil, kaybedilecekler de dikkate alınmalı. Hele hele kaybedilecekler var olanların varlığını tehlikeye düşürebilecek kadar önemli ise.
Bu konuda, 1986 yılında Uluslararası Ticaret Odası tarafından yılın girişimcisi seçilen başarılı iş adamımız rahmetli Vehbi Koç'un Ege Cansen kalemiyle çizilen portresi, alınması gereken derslerle dolu: "Müthiş bir aktif dinleyicidir. Kendisine sunulan bilgileri dinleyerek özümler. Bilhassa raporları yazanın sesinden daha iyi anlar. Dinlerken beyninde sürekli bir süzme eleme sistemi çalışır... Bu iş adamımız zannedildiği gibi iş idare etmez, adam idare eder. Adam idare ederken en sık kullandığı teknik, öğretmen değil, öğrenci rolü oynamaktır. Herkese birşey öğretme, birşey anlatma fırsatı tanır... Bu iş adamımız bir işe girerken, ne kazanırım diye bakmaz. Ne kaybederim diye düşünür. Muhtemel kayıp, dayanabileceği mertebede ise teşebbüsü onaylaması mümkündür. Aksi takdirde projeyi küçültür. Bu iş adamımız yeni teşebbüsleri, insanları bıktırıncaya kadar tetkik ettirir." (Bkz.: Müftüoğlu, M.T.:Türkiye'de KOBİ'ler, 7. Bası, Ankara 2013, sh.173-174).