Küresel piyasalar duruldu mu?
Sene başından şubat ayı ortasına kadar piyasaları etkisi altına alan küresel krizden beri görülen en büyük satış dalgası son bir kaç haftadır durulmuşa benziyor. Finans sektörü öncülüğünde hisse senedi piyasalarında oluşan kayıplar, son haftalardaki toparlanma ile birlikte büyük ölçüde geri alınmış durumda. Ancak, hâlâ gelişmiş piyasa endekslerinin (ör. S&P 500) yılbaşına göre yüzde 5 kadar düşük ve 1.5 sene önceki değerlerinin de altında olduğunu hatırlamakta fayda var. Ayrıca, gelişmiş ülke tahvillerinin yaklaşık üçte biri (6 trilyon dolar) negatif faizle işlem görmeye devam ediyor. Bu hafta AMB’nin (politika faizini 10 baz puan daha düşürme yönünde) olası kararı da dikkate alındığında, bu negatif faiz furyasının artarak devam edeceği de anlaşılıyor.
Halihazırda küresel endişeleri ayakta tutan ve son dönemde piyasa oynaklığının artmasına sebep olmuş bulunan 4 adet problemli konu var. Birincisi (sene başındaki satış dalgasının başlamasında da etkili olan) global finans kuruluşlarının zayıf bilanço ve kârlılıkları. Bunun için kısa vadede yapılacak fazla bir şey yok. Bankalar sermayelerini güçlendirmek zorundalar, ancak bugünkü şartlarda yatırımcı çekmekte zorlanıyorlar. Negatif faizler de kârlılıklarını vurmaya devam ediyor.
İkinci endişe konusu uluslararası ticaret hacminde gittikçe belirginleşen daralma. 25 yıldır küresel piyasalar global büyümenin ana motorunun uluslararası ticaretteki önlenemez artış olduğu inancıyla hareket etmekteydiler. Ancak son veriler bu ticaretin devamlı surette bir artış göstermeyeceğini ve hatta geri bile gidebileceğini göstermekte. Geçen seneye kadar sadece 2009 senesinde uluslararası ticarette bir gerileme görülmüştü. Ancak bunun sebebi de aşikardı: Dünya küresel bir resesyonun etkisi altındaydı. Halbuki geçen sene görülen azalış farklı. 2015’te dünya ekonomisinin toplamda yaklaşık olarak yüzde 3 büyüdüğü tahmin ediliyor. Yani, küresel bir resesyon söz konusu değil. Bugünlerde ise yük gemilerinin taşıma maliyetlerini ölçen “Baltık Kuru Yük Endeksi” tüm zamanların en düşük değerine gerilemiş durumda. Bu durum piyasaların dünya ticaretinde bir toparlanma beklemediğini, 2015’de başlayan ticaret hacmindeki azalmanın devam edeceğini ve küreselleşmede istim kaybının süreceğini göstermekte.
Dünya ticaretinde görülen yavaşlama ile birlikte daha da derinleşen bir başka endişe konusu da Çin ekonomisinin durumu olmakta. Çin tüm kalkınma misyonunu gelişmiş dünyanın imalat merkezi olma stratejisine bağlamıştı. Bunda da son derece başarılı oldu. Ancak son dönemde daralan dış ticaret hacmiyle birlikte büyüme hızında da bir yavaşlama görülüyor. Yavaşlama ile birlikte bankacılık sektörünün zayıf durumu, altyapı ve çevre kirliliği problemleri, hızla yavaşlamakta olan nüfusun getirdiği yükler daha çok hissedilmeye başlayacaktır. Çin’in ihracat yoluyla büyümeden iç tüketime dayalı büyüme politikasına geçmesi ise söylemesi kolay ancak gerçekleştirmesi son derece zor bir politika. (Bazılarının düşündüğünün aksine, ben Çin ekonomisinin henüz böyle bir transformasyon için yeteri kadar gelişmiş olduğu fikrinde de değilim.) Sonuçta Çin dünyanın 2. büyük ekonomisi ve özellikle kendi çevresindeki ülkeler için çok önemli bir ticaret partneri. Bu nedenle ekonomisinde meydana gelecek sarsıntıların etkisi global çapta hissedilecektir.
Dördüncü endişe noktası artık merkez bankalarının kullanabileceği tüm silahları kullanmış olmalarına rağmen herhangi kalıcı bir ekonomik canlanma sağlayamamış oldukları gerçeği. Artık ellerinde uygulayabilecekleri başka bir enstruman da kalmamış durumda. Öyle ki, giderek daha çok “helikopterden para saçma” (helicopter drop) adı verilen ve esasen hanehalklarına doğrudan gelir enjekte etmeye dayanan politikalar konuşulmaya başlandı. Ancak bugünkü kurulu düzende gelir dağılımını doğrudan etkileyecek bu tip müdaheleci politikaların uygulama şansının neredeyse imkansız olduğu da bir gerçek.
Artık neredeyse kronik hale gelmiş bu sorunların çözümü için giderek daha fazla küresel politika koordinasyonunun gerekliliğinden bahsediliyor. Ancak gerçek şu ki, daha bir ülke veya ekonomik blok (AB) bile uyguladığı iktisat politikalarında kendi içinde tam bir fikir birliği ve başarı sağlayamamış iken bu çapta bir küresel politika koordinasyonunun gerçekleşmesi imkansız. Veya şöyle diyelim: Böyle bir politika koordinasyonunun gerekliliğinin anlaşılması ve uygulanabilmesi için küresel ekonomik durumun çok daha kötüye gitmesini beklemek gerekiyor. O güne kadar da, piyasalardaki oynaklığın devam edeceğinden emin olabilirsiniz.