Küresel para politikasında U dönüşü olasılığı artıyor mu?
Her ay olduğu gibi, bu ay da hem içeride hem de dışarıda merkez bankalarının faiz kararlarını ve bu kararları destekleyen açıklamalarını takip ettik. Öncesinde ve sonrasında ortaya çıkan yorumların ortak noktası ise küresel merkez bankalarının faiz arttırma konusunda ellerinin eskisi kadar rahat olmadığı yönündeydi.
Geçtiğimiz günlerde ilk karar Avrupa Merkez Bankası’ndan (ECB) geldi. ECB beklentinin de üstünde bir oranda 50 bp’lik faiz artışı yaptığını duyurdu. Ancak banka başkanı Lagarde’ın konuşmasındaki “hem finansal riskleri hem de enflasyonu eşit derecede önemsedikleri” yönündeki ton, dikkat çekiciydi.
Bilindiği üzere Lagarde bu kararı verdiği sıralarda İsviçre Merkez Bankası da küresel piyasalara hatırı sayılır bir destek olacak önemli bir karar almış ve likidite sorunu yaşayan İsviçreli Credit Suisse’e gerekli desteği sağlayacağını açıklamıştı.
Nihayetinde, Credit Suisse ile UBS bir çeşit töre evliliği gerçekleştirdi. Bu evlilik sonrasında endişeler hafiflemiş olsa da alınan kararlar, İsviçreli yetkililerin 16 milyar İsviçre Frangı değerindeki tahvili ortadan kaldırarak hissedarları 3 milyar frank ile tazmin etmeleri büyük tartışma yarattı.
Banka temerrütlerinde “tahvil sahiplerinden önce hissedarlar ilk darbeyi alır” ilkesi bu uygulama ile hiçe sayılmış oldu… Bu tartışmalar sürüp giderken geçtiğimiz hafta kopan Deutsche Bank fırtınası bankacılık krizi korkusunu daha da körükledi.
Bankacılık krizinin dillendirildiği son günlerde Fed kararı her zamankinden daha da ilgi odağı haline geldi. Fed karar açıklaması ortaya çıkan manzara itibariyle bir evrim hikayesi olarak resmedilebilir ki adı da “muhteşem iletişimden, kopuşa” olabilir bu hikayenin…
Bankanın faiz kararına bakıldığında, tam da beklentiye uygun 25 bp artış gerçekleştiğini gördük. Başkan Powell’ın açıklaması da bu kararı destekler nitelikte. Peki buradaki kopuş nereden geliyor diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Powel konuşmasının alt başlıklarını gelin birlikte yorumlayalım: “İzole edilmiş bankacılık problemleri eğer düzeltilmez ise bankacılık sistemi tehdit altına girebilir.”
-İzole edilmekten kastedilen, sanırım beş küresel banka ile beraber açılmış olan swap kanalı. Bir de Fed’in sadece iki haftada 400 milyar dolar tutarında genişleyen bilançosu. Peki düzeltilemezse başka ne yapılabilir?
“Tüm mudilerin tasarrufları güvende.”
-Halihazırda 250kusd tutar için bir güvence var. Bunun üstünde bir tutarı güvence altına almak için NBA oyuncusunun yaptığı gibi 250kusd’lık mevduatlar farklı bankalara mı yatırılmalı? Yumurtaları aynı sepete koymamak suretiyle her vatandaş kendi önlemini mi almalı? Yoksa Hazine Bakanı Janet Yellen’in önce olmaz sonra olabilir dediği o meşhur battaniye (blanket) mi servis edilecek? “Bankacılık sektöründeki şartları yakından izlemeye devam ediyoruz.”
- Özetle 250 milyar doların üstü sizin için önemli. Diğer orta ve küçük montanlı bankalar için gerektiğinde, “JP Morgan ve diğer 10 bankanın First Republic Bank’a yaptığı gibi mevduatlarla desteklettirmek” mi amacınız? Peki bu da yetmezse banka birleşmeleri mi olacak?
“İhtiyaç olduğunda elimizdeki tüm araçları kullanacağız.”
-Tüm araçlar derken faizleri düşürmek buna dahil olacak mı?
“Enflasyonu yüzde 2 hedefine geri getirmeye güçlü şekilde bağlı olmaya devam ediyoruz.”
-Şimdiye kadar alınan önlemlerle başaramadınız ve aynı yöntemi uygulayarak enflasyonu (bankacılık krizini körüklemeden) yüzde 2 hedefine nasıl geri getireceksiniz?
Alt alta yazdığım Fed açıklamalarının hemen altlarına yazdığım yorumlarım ve de sorularım sanırım “muhteşem iletişimdeki kopuşu” yeterince ortaya koyuyor. Nitekim piyasaların da kafası karışmış olacak ki; her ne kadar Powell, faiz artışlarına devam edeceğiz dese de, faiz tahminlerin de temmuz ayında bir indirimin ufukta göründüğü ifade ediliyor…
Ayrıca Fed’e gönülden bağlı merkez bankalarında (İngiltere Merkez Bankası, Avrupa Merkez Bankası, İsviçre Merkez Bankası) faiz artışları devam ederken Kanada’nın faiz artışına dur diyen ilk ülke olduğunu da söylemem gerek.
Kanada ve ABD’nin makro ekonomik göstergelerine ve de bahse konu diğer ülkelerin enflasyon oranlarına bakılacak olursa:
Kanada’da enflasyon oranı yüzde 5.2, 2022’de yıllık yüzde 2.07 büyümüş, işsizlik oranı yüzde 5 ve enflasyon hedefi yüzde 2
ABD’de enflasyon oranı yüzde 6, 2022’de yıllık 0.9 büyümüş, işsizlik oranı yüzde 3.6 ve enflasyon hedefi yüzde 2,
İngiltere’de çift haneli enflasyon yüzde 10.4 ile bir önceki aya göre yükseliş kaydetmiş,
Euro Bölgesi’nde ise 0.1 düzeyinde bir azalış ile manşet enflasyon yüzde 8.5 düzeyinde
İsviçre de enflasyon ise, (diğerlerinin arasında en düşük seviyede) yüzde 3.4. İsviçre’de politika faiz seviyesi de yüzde 1.5 düzey ile yine en düşüklerden…
Bu temel göstergeler İngiltere, Euro Bölgesi ve ABD cephesinde yapılan hızlı ve yüksek oranlı faiz artışlarının enflasyonu kısmen de olsa düşürdüğünü, ancak yüzde 2’lik enflasyon hedefinden halen çok uzak olunduğunu, diğer taraftan on beş yıldır düşük faiz ortamıyla yaşamaya alışmış piyasaları da erezyona uğratarak bedel ödettiğini, gözler önüne sermektedir.
Özetle, “Küresel merkez bankalarının önümüzdeki dönemlerde sıkı para politikasından U dönüşü yapma olasılığı” her geçen gün artmaktadır. Bu olasılık gerçekleştiğinde, küresel ekonomideki dengeleri nasıl etkileyeceği ise, hala belirsizliğini korumaktadır.