Küresel likidite azalmadığı sürece sıcak para girişi devam edecek

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

Geçtiğimiz hafta açıklanan İMF'nin Dünya Ekonomik Görünümü raporunun tonu oldukça yumuşaktı. Raporda, her ne kadar Dünya ekonomisi ile ilgili gelişen bazı risklere dikkat çekilse de, ana fikir toparlanma sürecinin güçlendiği ve ikinci bir dip oluşma olasılığının ortadan kalktığı şeklindeydi. İMF Dünya ekonomisinin 2011 ve 2012 yıllarında %4.5 civarında büyüyeceğini ve bu büyümenin yaklaşık %2.5'inin gelişmiş ülkeler ve %6.5'inin ise gelişmekte olan ülkelerden geleceğini öngörüyor.

Raporda yer verilen riskler ise her zaman olduğu gibi ülke ve coğrafi gruplara bölünerek sıralanmış. Ancak, bu yaklaşım her geçen gün daha çok entegre olan Dünya ekonomisinde olası riskleri algılamak için çok da doğru bir yaklaşım değil. Unutmayalım ki, küresel kriz ABD'de konut kredilerinin geri ödeme sorunlarıyla başladı, ama sonuçta Dünya'da neredeyse etkilemediği ekonomi kalmadı. (Pardon, 2009 yılında %4.9 oranında küçülen Türkiye hariç tabii. Bizden teyet geçti!) Bu bağlamda, örneğin ABD'nin miktarsal gevşeme (QE) olarak adlandırdığı tahvil alım programının etkilerini Kuzey Afrika'da halk ayaklanmalarına sebep olan küresel gıda fiyatlarındaki artıştan soyutlamak mümkün mü? Bence pek değil doğrusu.

İMF ABD ekonomisi ile ilgili önerilerinde maliye politikasının orta vadede "sürdürülebilir" bir patikaya çekilmesine özellikle vurgu yapmış. Bu nedenle, haftasonunda S&P'den gelen ABD'nin maliye politikasındaki belirsizliklerden dolayı ülke tahvillerinin kredi notunun "negatif" olarak izlenmeye alındığı şeklindeki açıklama çok şaşırtıcı olmadı. Öte yandan, bu açıklamaya gelen doların güçlenmesi yönündeki tepki serbest piyasanın neden her daim rasyonel hareket etmediğini bir kez daha göstermesi açısından önemliydi. S&P raporuyla birlikte ABD Hükümetinin maliye politikasının ciddi oranda sıkılaştırılmasını isteyen Cumhuriyetçilerle mecburi bir uzlaşmaya gitmesi yönünde baskılar iyice artacak. Ancak, bu şartlar altında, FED'in ekonomik aktiviteyi canlı tutabilmek adına, beklenenden daha uzun bir süre gevşek para politikasına devam etmek zorunda. Bu da, doların değerlenmesi değil, değer kaybetmesi anlamına gelir. (Neyse, piyasalar bu durumu birkaç gün gecikmeyle de olsa anlamış bulunuyor.)

FED'in orta vadede bile sıkılaştırmaya gidemeyeceği ortada. Diğer 2 gelişmiş ülke bloğuna bakarsak, oralarda da durum pek iç açıcı değil. Şahin görünümlü serçe Avrupa Merkez Bankası'nın Güney Avrupa ülkelerindeki vahim durum dikkate alındığında fazlasıyla erken başladığı görülen faiz artırımına aynı hızda devam etmesi imkansız. Japonya ise meydana gelen felaketin yaralarını sararken piyasalarını likit tutmaya mecbur. Bu arada, Japon yeninin son dönemlerde gereğinden fazla değerlenmiş olması ve Japonya'nın fazla değerlenmiş parasına müdahele konusunda herhangi bir çekincesi de olmaması,  kriz öncesinde bu para ile TL gibi gelişmekte olan ülke paralarıyla yapılan yüksek miktarlarda yapılan "carry-trade" işlemlerini yeniden cazip bir konuma getirmekte kanımca.

Bu gelişmeler ışığında, dün açıklanan PPK kararları hakkında kısa bir değerlendirme yapmak gerekirse, kararlar Durmuş Yılmaz sonrasında zorunlu karşılık artışlarını temel alan makro-ihtiyati politikanın devam edeceğini göstermesi açısından önem taşıyor. Yoksa 1'er puanlık artışların para piyasasında yaratacağı etki oldukça sınırlı boyutta. MB'nin açıklamasında belirttiği gibi etki TL likiditesinde 1.5 milyar TL, döviz likiditesinde ise 1.4 milyar dolar bir azalma yaratacak. Daha belirgin bir etki yaratılması için özellikle döviz munzamlarının 3-4 puan artırılması gerekiyordu. Öte yandan yukarıda da vurguladığım gibi, Dünya'da likiditenin değil kısa, orta vadede bile daraltılabileceğini düşünmüyorum. Bu şartlar altında, zorunlu karşılıkların artırılması TL piyasa faizlerini yüksek tutmaya ve yabancı sıcak paranın akışının devam etmesine yol açacaktır. Nitekim, önemli bir sıcak para girişi göstergesi olan bankaların bilanço-dışı açık pozisyonları son 5 haftada 9.3 milyar dolar artış göstermiş bulunmaktadır. Sıcak para giriş hızının bu tempoda devam etmesi durumunda alınan bu son önlemlerin yarattığı likidite daralması yaklaşık olarak 2 haftalık bir sıcak para girişiyle ortadan kalkacaktır.  Artık İMF'nin de ekonomi politikası araç setine resmen girmiş bulunan sıcak paranın vergilendirilmesi ve/veya bir kısmının bloke hesaplarda alıkonması şeklindeki uygulamanın vakti geldi de, geçiyor bile!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019