Küresel krizden alınacak ekonomi politikası dersleri (3)

Fatih ÖZATAY
Fatih ÖZATAY EKONOMİDE UFUK TURU [email protected]

İki haftadır yükselen piyasa ekonomilerinin küresel kriz sırasında ve sonrasında yaptıkları üzerinde yazıyorum. Washington’da IMF’nin merkezindeki bir çalıştaya katıldım geçen hafta. Çalıştay, ekonomi politikasında uluslararası düzeyde işbirliği hakkındaydı. Küresel krizden sonra bu konu giderek daha yoğun bir biçimde tartışılmaya başlandı. Bu çerçevede ben de yükselen piyasa ekonomilerinin küresel kriz sırasında ve sonrasında uyguladıkları ekonomi politikası hakkında bir sunum yaptım. 

Bu işbirliği meselesinin elbette farklı boyutları var. Bunlardan bir tanesi özellikle yükselen piyasa ekonomileri açısından önemli. Gelişmiş ülkelerin krizin bir aşamasından sonra uyguladıkları politikalar yükselen piyasa ekonomilerini derinden etkiledi. Evet, gelişmiş ülkelerin geleneksel olmayan para politikalarından söz ediyorum. 

Önce politika faizlerini sıfıra kadar düşürdüler. Buraya kadar, tamam; küçülen ekonomileri biraz olsun toparlamak için alışılageldik para politikası tepkisi. Ama kriz nedeniyle ekonomiler o kadar derinden etkilendi ki, daha fazlası gerekli oldu. Faizleri daha fazla düşüremeyecekleri için daha sonra bol kepçe para bastılar. Mesela uzun vadeli hazine tahvilleri alıp, uzun vadeli faizleri düşürmeye çalıştılar. Ya da şirketlerin borçlanma tahvillerinden alıp karşılığında piyasalara para verdiler. Keza aynı işlemleri ipotekli konut kredileri için, hem de bol miktarda yaptılar. 
Oralarda basılan bol miktarda paranın önemli bir kısmı kendi ülkelerinde arzu edilen ölçüde krediye dönüşmedi. Bu önemli kısmın bir kısmı bizim gibi ülkelere yöneldi. Bu nedenle, kabaca 2010’un ikinci yarısından başlayarak, faizlerin daha yüksek olduğu ve ekonomileri büyüyen yükselen piyasa ekonomileri özellikle kısa vadeli sermaye girişleri taarruzuna uğradı. Bu ülkelerde varlık fiyatları arttı, yerli paralar değerlendi ve kredi arzı artış oranları hızla yükseldi. Kontrol edilmemeleri halinde bu ülkelerin finans sistemlerini tehdit eder boyuta çıkmak eğilimine girdiler. Dolayısıyla, gelişmiş ülkelerin kendi ekonomilerini ayağa kaldırmak için yaptıklarının, çoğu yükselen piyasa ekonomisi için arzu edilmeyen önemli sonuçları oldu. Oysa Lehman’ın 15 Eylül 2008’de batışından 2009 sonlarına kadar uluslararası düzeyde önemli bir işbirliği var. Özellikle G-20 ülkeleri o sıralarda önemli kararlar alıyorlar. Bunların sonucunda, ekonomik daralmayı sınırlamak üzere hep birlikte 2009’un bahar aylarında maliye politikalarını gevşetiyorlar. Geçen yazımda bu politika hakkında örnekler vermiştim. G-20 içindeki Arjantin, Brezilya, Türkiye ve Rusya gibi ülkeler için böyle bir politika uygulamasının bir ilk olduğunu söylemek yanlış olmaz. 
Ayrıca 2008’in son aylarından başlayarak G-20 içindeki yükselen piyasa ekonomileri para politikalarını gevşetiyorlar. Önce Çin ve Hindistan devreye giriyor. Arkasından Türkiye, Endonezya ve Güney Afrika geliyor. Sonra da Meksika, Brezilya ve Rusya. Para politikasının gevşetilmesi politika faizlerinin kademeli olarak ve belirgin biçimde indirilmesi yoluyla oluyor. Bazı ülkeler ayrıca zorunlu karşılık oranlarını da düşürüyorlar. Aynı dönemde gelişmiş ülkelerin de para politikasını gevşettikleri düşünülürse, Eylül 2008-2009 döneminde ekonomi politikasında uluslararası düzeyde işbirliği olduğu hemen saptanıyor. 

Dolayısıyla, krizin ilk dönemindeki işbirliği ortamı, sonraki aşamalarda, özellikle de 2010’un sonlarından itibaren her ülkenin (Euro Bölgesi’ni de ülke olarak düşünün) giderek daha fazla kendi politikasını uyguladığı bir ortama dönüşüyor. Ama ‘kendine uygun’ bu ekonomi politikaları, az önce değindiğim gibi yükselen piyasa ekonomilerinde bol miktarda sorun doğuruyor. Elbette gelişmiş ülkelerin kendi aralarında da bu sorunlar var. 

Sözünü ettiğim çalıştayda bu sorunları azaltmak üzere bir işbirliği nasıl olabilir sorusuna yanıt arayan çalışmalar tartışıldı. Fırsat buldukça bu konu hakkında birkaç yazı daha yazacağım. Ama baştan belirtmeliyim ki böyle bir işbirliği oldukça zor görünüyor. Eylül 2008- 2009’da işbirliği mümkündü. Zira, birincisi, çıkarlar ortaktı. İkincisi, uygulanan politikaların tümü de siyaseten yapılabilirliği olan politikalardı. Oysa 2010’un sonlarından itibaren ortaya çıkan sorunlara karşı uygulanabilecek politikalar öyle değil. Neyse, burada durayım; sonra devam ederim.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Havuz problemi 01 Ağustos 2018
Elbette zor ama mümkün 20 Haziran 2018
Bazı basit gerçekler 06 Haziran 2018