Küresel krizden alınacak ekonomi politikası dersleri (2)

Fatih ÖZATAY
Fatih ÖZATAY EKONOMİDE UFUK TURU [email protected]


Geçen haftaki yazımda, yükselen piyasa ekonomilerinin küresel kriz sırasında ve sonrasında yaptıkları üzerinde çalıştığımı belirtmiştim. Bu ülkelerin küresel krizin ekonomilerinde yarattığı tahribata nasıl ekonomi politikası tepkisi verdikleri ile ilgiliyim. 

G-20 grubu dünya milli gelirinin yüzde 80’ninden fazlasını temsil ediyor. Bu grupta 10 tane yükselen piyasa ekonomisi var. Bu ülkelerin 2008-2009 dönemindeki ortalama büyüme oranları 2004-2007 dönemindeki ortalama büyüme oranları ile karşılaştırıldığında, büyümesi en fazla düşen ülke Türkiye. Bu grubun ortalama büyüme kaybı 4.2 puan. Türkiye’ninki ise bu ortalamanın iki katından fazla. 
Dolayısıyla, bu basit karşılaştırmadan ileriye doğru çıkan önemli bir sonuç var: Küresel şoklara karşı ekonomimiz çok hassas. Önümüzdeki dönemin temel yapısal reform arayışı bu hassasiyeti nasıl azaltacağımız olmalı. 

Bugün dikkatinizi çekmek istediğim nokta, 2001 krizinden sonra makroekonomik istikrarı sağlamak konusunda attığımız önemli adımlara karşın Türkiye’nin bu hassasiyetinin varlığı. Makroekonomik istikrar konusunda başka ülkeler de başarı gösteriyorlar. Türkiye bu açıdan tek ülke değil. 10 ülkeden Çin ve Suudi Arabistan dışarıda bırakıldığında, geriye kalanların 1990’lı yıllar ile 2000’lerin başında çeşitli krizler yaşadıkları görünüyor. Tipik örnekler şunlar: Arjantin, Brezilya, Meksika, Rusya ve Türkiye. Geçmişteki krizlerde de önemli ölçüde daralıyor bu ekonomiler. 

Bu açıdan 2008-2009 krizindeki daralma bir istisna değil. Ama krize verilen ekonomi tepkisi küresel krizde çok farklı. Bu ülkelerin tümü, büyüme oranlarındaki azalmayı sınırlamak için maliye politikalarını gevşetiyorlar. Oysa geçmiş krizlerde ana kural maliye politikasını sıkılaştırmak idi. 

Bu 180 derece farklı politika tepkisinin nedeni açık: Küresel krizden hemen önce bu ülkelerin kamu borçlarının milli gelirlerine oranları, eski krizlerdeki düzeylerinden çok daha düşük. Farklı bir ifadeyle, maliye politikalarını eskiye kıyasla önemli ölçüde disiplin altına aldıkları için, ekonomilerinin tam da yardıma gereksinim duyduğu anda yardıma koşabiliyor maliye politikası. 

Küresel krizden bu ülkeler için çıkarılacak ikinci ders de bu. Maliye politikasını ‘normal’ günlerde disiplin altına almak gerekiyor. Faydası ‘anormal’ zamanlarda ortaya çıkıyor. Dara düştüğünüzde, yani büyüme oranınız iç talepteki daralma nedeniyle düştüğünde, maliye politikasını imdada çağırabiliyorsunuz. 

Oysa anormal günlere bozuk bir maliye politikası ile giriyor olsanız bunu yapamayacaksınız. Zira maliye politikasını gevşetmek, zaten gevşek olan maliye politikasını laçka hale getirmekle eş anlamlı olacak. Risk priminiz yükselecek, reel faizler artacak. İç talebi artırayım derken daha da bozacaksınız. 

Yükselen piyasa ekonomilerinin ekonomileri bir süre sonra toparlanıyorlar. Ekonomisi daralan 8 ülkeden, krizden önceki reel milli gelir düzeyine en erken döneni Hindistan. Onu Arjantin ve Brezilya izliyor. En geç toparlananı Rusya; milli geliri ancak 2011 sonunda krizden önceki düzeyine dönüyor. Geç toparlanma listesinin ikinci sırasında Türkiye var. Onun biraz gerisinden Meksika ve Güney Afrika geliyorlar. 

Bu ülkelerin hemen hepsi gelişmiş ülkelerin uyguladıkları düşük faiz ve bol kepçe para saçma politikasından etkileniyorlar. Yurtiçi kredi oranları önemli ölçüde artıyor. Rusya bir tarafa bırakıldığında, kredi genişlemesi önemli ölçüde artan ülkeler, 2010 yılından başlayarak bu duruma çare bulmaya çalışıyorlar. Bunların ayrıntısına daha sonra girerim. Burada asıl olarak 2010-2011 döneminde bu ülkelerdeki maliye politikasına değinmek istiyorum. 
Krizdeki daralmaya maliye politikalarını gevşeterek tepki veren ülkelerin özellikle cari işlemler açıkları yüksek düzeylerde olanlarının, kredi genişlemesine tepki olarak maliye politikalarını da sıkılaştırmaları beklenir. Kredi genişlemesine karşı en iyi ekonomi politikası tepkisi olduğu için değil. 

Makro sakıngan önlemler dururken tek başına maliye politikasını sıkılaştırmak elbette kredi genişlemesine çare olmaz. Ama hem zaten maliye politikanızı son bir yılda (2009 ortası-2010 ortası arası) belirgin biçimde gevşetmişseniz hem ekonominiz artık toparlanmışsa hem kredi artışının çok yüksek olması sizi finansal istikrar açısından tedirgin ediyorsa hem de cari işlemler açığınız çok yüksekse, diğer önlemlerin yanı sıra maliye politikanızı bir miktar sıkılaştırmanız gerekir. 

2011-2009 dönemi bir bütün olarak ele alındığında bu ülkelerden Hindistan dışında kalanların, 2009-2010 döneminde gevşettikleri bütçelerini eski düzeylerine getirmedikleri görülüyor. 2011’de bir miktar toparlama çabası var ama sonuç itibariyle maliye politikaları hala gevşek. Toparlama açısından Türkiye’nin diğerlerine kıyasla daha çok çaba sarf ettiğini olumlu bir not olarak belirtmek isterim. 
Dolayısıyla, bir ders daha çıkıyor: Maliye politikasında yeteri kadar manevra alanınız varsa, onu daralan ekonomiye karşı kullanmak siyasi açıdan bakıldığında çok kolay. Tersi bir maliye politikası adımını atmak ise politik açıdan daha zorlu.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Havuz problemi 01 Ağustos 2018
Elbette zor ama mümkün 20 Haziran 2018
Bazı basit gerçekler 06 Haziran 2018