Küresel kriz biter, bizim krizimiz başlar!

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

"Krizde en kötü geride kaldı" diye davul çalanlar bile şimdi, "Acaba erken mi sevindik" ikilemine düştü. Krizde yeniden bir dip görülmesi, üstelik bu kez ilk dipten daha derine inilmesi hiç de küçük bir olasılık değil. IMF Başkanı bile çift dipli bir çıkıştan söz etmiyor mu? Üstelik önümüzdeki dönemde bir ayrışma olur, Türkiye küresel krize kendi klasik sorunlarını da eklerse hiç şaşmamak gerek. Yani, küresel krizin hafifleme evreleri, Türkiye'nin yeni sorunlarla karşı karşıya kalması anlamına gelebilir.

Önümüzdeki yıl ya da yıllarda küresel kriz aynı şiddette sürerse, Türkiye de bugünkü olumsuzlukları yaşamaya devam edecek demektir. Ya küresel kriz biraz hafifleme eğilimi içine girer, başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkeler de artık enflasyonla mücadele zamanının geldiğini düşünerek piyasalara enjekte ettikleri o müthiş miktardaki likiditeyi çekmeye niyetlenirlerse ne olacak? Avustralya'nın şimdiden atmaya başladığı adımlar gündeme gelecek ve faiz oranları yükseltilecek. ABD'de, bırakınız faiz artırımını, bir dönem faiz indirimine son verileceğinin söylenmesi bile dünya piyasalarını sarsıyordu. Şimdi, "faiz artırılabilir" söylentileri dalgalanmaya yol açıyor. Düşünün artık, ABD faiz artırırsa neler olur…

ABD'nin faiz artırmaya başlaması tabii ki küresel krizin aşılması yönünde bir aşama kaydedildiğinin işareti sayılacak. İşte o aşamada biz kendi sorunlarımızla başbaşa kalacağız. Bir başka ifadeyle kendi krizimiz su yüzüne çıkacak.

Neler mi olacak ya da olabilir, sıralamaya çalışalım:

Gelişmiş ülkeler faiz artırımına yönelince, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışı baş gösterecek. Bu durum, hisse senedi piyasası ve devlet iç borçlanma senedi piyasasını etkileyecek. Hisse senedi ve DİBS fiyatları düşecek, yani faizler yükselecek. Merkez Bankası, hem dünyaya ayak uydurabilmek için faizleri artırmak durumunda kalacak, hem de hızlı kaynak çıkışının önüne geçebilmek için faizleri yukarı çekecek. Böylece, son bir yılda dünyada faizleri en çok düşüren ülke olan Türkiye, belki de önümüzdeki dönem faizi bu kez en çok artıran ülke durumuna gelecek.

Yurtdışına TL ile çıkılamayacağına göre, yabancıların dövize yönelmesiyle kurlarda artış yaşanacak. Kur artışının dengelenmesi, Merkez Bankası'nın faizi ne kadar artırdığına bağlı olarak yeniden sermaye girişiyle mümkün olabilecek.

Faizlerin yükselmesi, bankaların bu yılki karlarının geride kalmasına, hatta bazı bankaların zarar etmesine yol açabilecek.

Tablo böyle; dünya küresel krizle baş etmeye çalışıyor; biz de "Dünyada kriz bitse de biz de rahata ersek" diye umut içinde yaşıyoruz. Bugünlerde hiç görmediğimiz ya da görmek istemediğimiz gerçek ise başka. Neler olacağını sıralamaya çalıştık; dünyada kriz bittiği an, bizim klasik kendi krizimiz, haydi daha hafif ifade edelim, sorunumuz başlayacak.

Peki, bu sorunu hafifletme şansımız yok mu? Elbette var. Hani hep "Krizin en zor döneminde IMF'ye ihtiyaç duymadık, bundan sonrası daha rahat" deniliyordu, biz de "Dış kaynağa çok ihtiyaç duymadığımız günlerde IMF'siz olmak sorun yaratmadı, önemli olan bundan sonrası" görüşünü dile getiriyorduk ya, aynı görüşümüzü yineleyelim. IMF desteğine, asıl küresel krizin hafiflediği dönemde ihtiyaç duyacağız. Eğer, "Krizi IMF'siz atlattık, bundan sonra hiç ihtiyaç duymayız" diye anlaşmaya ayak dirersek, anlaşma imzalamamız gereken dönemde çok şey kaybetmiş olabiliriz.

Ancak, Türkiye'nin IMF ile bir anlaşma imzalayıp imzalamayacağını yalnızca ekonomik koşulların belirlemeyeceğini de bilelim. Bundan sonra uluslararası alanda atılacak tüm adımları, ne zaman yapılacağı tartışılmaya başlanan seçimin belirleyeceğini gözden uzak tutmayalım.   

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar