Küresel kırılganlık algısı güçleniyor!
Son haftalarda gözlenen küresel piyasa eğilimleri kafa karıştırıyor. Riskten kaçınma eğiliminin yeniden güçlenmeye başlaması ve fiyat oynaklıklarının yeniden artış yönünde eğilimler bu sonuçta etkili oluyor; beklentilerin olumsuzlaşması önlenemiyor. Finansal piyasalar, bu tabloyu dolar faizlerine ilişkin yükseliş endişelerinin yeniden devreye girmesi ile açıklamaya çalışıyor! Küresel büyüme konusundaki ivme kaybı ve olası yan tesirleri tartışmak, etkili ve yetkili kesimlerin işine gelmiyor!
Ne olup bittiğini anlamak için, mevcut koşullar çerçevesinde dolar faizlerini yükselmesi ile küresel büyüme arasındaki ilişkiyi tanımlamakta yarar var. Dolar faizlerinin yükselmesi, riskten kaçınma eğilimini güçlendirerek yıkıcı piyasa dalgalanmalarının ve olumsuz makroekonomik eğilimlerin sebebi olabilir; sistemik kırılganlığı artırabilir. Büyümü konusunda önü alınamayan ivme kaybı da aşağı yukarı benzer sonuçlar üretir. Her ikisinin birlikte yaratabileceği bileşik etki ise, her birinin tek başına üretebileceği sıkıntıların toplamından çok daha büyük ve yıkıcı olur.
Durum böyle olunca sormak gerekiyor! Küresel ekonomideki olumsuz eğilimler sinsice güçleniyor iken ABD’nin kendi gereksinimleri nedeniyle dolar faizlerini yeniden yükseltmeye başlamasının sonuçları ne olur? Veya olumsuz eğilimlerden kaçınmak adına bir süre daha dolar faizlerinin değiştirilmemesinin, küresel ekonomi ile ABD Ekonomisi üzerindeki etkileri neler olabilir?
Geride bıraktığımız hafta içinde yapılan bazı değerlendirmeler ve açıklanan veriler, yukarıdaki sorulara yanıt aranmasını gerektiriyor. IMF Başkanı, küresel ekonominin ivme kaybetmeye devam ettiğini ve Ekim ayında 2016 yılı Küresel Büyüme tahminini aşağı yönde güncelleyebileceklerini açıkladı. Diğer taraftan Eylül ayı ABD işsizlik verileri dolar faizlerinin yükseltilmesi olasılığını destekledi; Tarım Dışı İstihdamdaki net artış 151 bin düzeyinde gerçekleşmiş ve genel işsizlik oranı yüzde 4,9 olmuş!
Bir önceki yılın ikinci yarısında da benzer bir durum vardı; hem küresel büyüme ivme kaybediyordu ve hem de ABD’nin iç dengeleri muhtelif nedenlerle faizlerin yükseltilmesini gerektiriyordu. 2015 yılı Aralık ayında ABD para otoritesinin, çok yönlü piyasa baskılarına kulak tıkayarak ilk adımı atması ile dananın kuyruğu kopmuş ve bu yılın ilk iki ayında felaket kapsamına girebilecek gelişmeler yaşanmıştı. Hemen devamında kırılganlığı artıran kısır döngüden çıkabilmek adına, örtülü veya açık çeşitli müdahaleler yapmak üzere seferber olunmuştu. O dönemden bu yana dolar faizlerindeki yükselişin askıya alınmış olması yıkıcı panik atakların devre dışı kalmasına yardım etti, fakat güçlü yapısal kökleri olan büyüme konusundaki olumsuz eğilim tüm çabalara rağmen değişmedi.
Koşullar böyle olunca iki farklı senaryo ön plana çıkıyor. Ya dolar faizleri, küresel durgunlaşma daha fazla güçlenerek yıkıcı hale gelmesin diye yükseltilmeyecek ve çelişkili söylemler ile gün kurtarılacak; ya da dolar faizinin yükselmesi bir kez daha askıya alınmayacak ve küresel büyümedeki olumsuzluk güçlenerek yıkıcı olmaya başlayacak. Bu iki senaryo, hızı farklı olsa da güven bunalımını derinleştiriyor ve riskten kaçınma eğilimini destekliyor!
Ayrıca benzer özellikler taşıyan günü kurtarma tercihlerinin etki süresinin de, bir öncekinden çok daha kısa olduğunu dikkate almak gerekiyor! Bu yılın Mart ayında dolar faizlerindeki yükselişin askıya alınması ve olumsuzluğu güçlendiren eğilimlerin yapay bir şekilde baskılanması sayesinde oluşan sakinliğin ömrü altı ay oldu; bir benzerinin tekrarı durumunda bu süre iki ayı bile bulamayabilir!
Küresel ekonomideki arz fazlası yalnız büyüme konusunda ivme kaybına yol açmıyor! Aynı zamanda para otoritelerini etkisizleştirerek piyasaların direncini kırmaya koşuyor, güven bunalımını derinleştiriyor. G-20 Zirvelerinin ise bu soruna siyasi çözüm üretmesi ve mucize yaratması beklenmiyor.