'Küresel istikrar için güçlü ABD şart'

DİDEM ERYAR ÜNLÜ
DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN didem.eryar@dunya.com

Son dönemde gerek televizyonların gerekse sosyal medyanın gündemini “Clinton-Trump diyalogları” oluşturuyor. ABD seçimlerinin, sadece ABD sınırları içinde kalamayacak kadar küresel bir önem taşıdığı; tüm dünya ülkelerini yakından ilgilendirdiği yadsınamaz. 2007 yılından bu yana Brookings Enstitüsü ile ortaklaşa Türkiye programı yürüten TÜSİAD’ın, bu program çerçevesinde gerçekleştirdiği “ABD Başkanlık Seçimleri: İç Dinamik ve Küresel Etkiler” isimli konferans da, ABD ve Türkiye’deki siyasal ve ekonomik gelişmelerin ikili ve küresel ilişkiler üzerine etkilerini ele aldı.

“Uzlaşıya dayalı kapsayıcı siyasetin yerini, çatışmacı ve dışlayıcı siyasetin” aldığına dikkat çeken TÜSİAD Başkanı Cansen Başaran-Symes’in ABD seçimleri öncesinde dünyanın içinde bulunduğu duruma dair yorumları şöyle: “2008 finans krizinin ardından, seküler durgunluk konjonktürel değil yapısal bir boyut aldı. Uluslararası hukuk yapısındaki eksiklikler, yumuşak güçte gerileme, refah devletlerinin gerilemesi, göç sorunun atması, rekabetçi ekonominin sosyal refahla birleşememesi, popülizm güdümündeki kimlik siyasetinin yükselişi gibi içinde bulunduğumuz durumu düzensizlik çağı, yeni bir soğuk savaş, hatta vekâleten savaşlar aracılığıyla yürütülen yeni bir sıcak dünya savaşı olarak gören yaklaşımlar gün geçtikçe çoğalıyor. Obama döneminin başlangıcındaki iyimser dönemlerden bölgemizdeki gelişmelerin etkisiyle bir ölçüde uzaklaştık. Ortak çıkar ve dengelerimizden ziyade karşıtlık noktalarımız ön plana çıkmaya başladı, bu son derece üzücü bir gelişme. İki müttefik ülkenin farklı çıkarlara sahip olması doğal. Ancak bunları karşılıklı güven esasına dayalı şekilde çözmemiz gerekir.”

Peki ABD seçimleri öncesinde Türkiye-ABD ilişkileri ne durumda? Clinton veya Trump’un zaferi Türkiye için ne anlama gelecek? Yeni ABD Başkanı'nı nasıl bir dünya bekliyor? Seçimler sonrasında dünya nasıl bir ABD ile karşılaşacak? İşte bazı cevaplar:

Küresel istikrar için ABD liderliği şart

Brookings Enstitüsü Başkan Yardımcısı ve Dış Politika Programı Direktörü Bruce Jones, dünyanın çok zor bir zamandan geçtiğini söylüyor. Jones’a göre, Donald Trump ve Hillary Clinton tamamen iki farklı dış politikanın temsilcileri. Trump, küreselleşme karşıtı, küresel ticaret karşıtı, göçmen karşıtı, hatta Müslüman karşıtı bir dış politika savunuyor. Clinton ise, transatlantik ilişkilere öncelik veriyor ve ABD’nin yeniden eski güçlü konumuna ulaşmasını hedefl iyor. Dünyada istikrar sağlanması için, ABD’nin yeniden ‘güçlü lider’ konumuna geri dönmesi gerektiğini söyleyen Jones; “Yıllardır 2008 finans krizinin sonuçlarını yaşıyoruz. Çok kutuplu, istikrarlı bir dünyaya kavuşacağımıza inanıyoruz. Ama bu dünyaya ulaşmanın tek yolu, ABD’nin güçlü liderliği ile mümkün. ABD geri planda kaldığı sürece, küresel istikrar olmayacak. Hillary Clinton’un hedefi de ABD’nin yeniden uluslararası anlamda güçlü bir role sahip olması” diyor.

ABD “büyük Türkiye” olma yolunda

Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu Ersin Kalaycıoğlu’nun ABD yorumu ise oldukça ilginç. “Türkiye’ye ‘küçük Amerika’ olarak anılırdı. Şimdi ise ABD, ‘büyük Türkiye’ olma yolunda” diyen Kalaycıoğlu’na göre, seçilecek ABD başkanının önündeki başlıca sorunlar, çatışma içindeki nükleer sahibi ülkelerle ilişkiler; önümüzdeki yıllarda dünyanın en büyük gücü olmaya hazırlanan Çin; Körfez ülkeleri; küresel ısınma; enerji; siber güvenlik ve terör. ABD seçimlerinin tüm dünya için önemini vurgulayan İstanbul Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi Soli Özel ise, aslında sadece ABD halkı değil, tüm dünyanın bu seçimlerde oy kullanması gerektiğini söylüyor. Evet, yeni ABD Başkanı, Türk-ABD ilişkilerinde belirleyici olacak; fakat TÜSİAD Başkanı Cansen Başaran-Symes’ın da dediği gibi, “Hangi yönetim gelirse gelsin, bu kadar iç ve dış sorunla boğuşurken, ‘dostlarımızı artırıp düşmanlarımızı azaltma’ hedefine odaklanmışken aksi bir gelişmenin hiç kimsenin yararına olmayacağı ve hepimize kaybettireceği düşüncesindeyiz. Bize göre ortak değerlerimizin ön plana çıkması ortak çıkarlarımızı da daha iyi gösterecektir.”

Clinton ve Trump ABD’yi geriye götürecek

Brookings Enstitüsü ABD ve Avrupa Çalışmaları Merkezi Direktörü Fiona Hill’in dikkat çektiği konu ise, ABD’de gerek yaşam şartlarının gerekse yaşam beklentilerinin OECD ülkelerinin gerisinde kalmaya başladığı. Bu nedenle sağlık ve bakım hizmetleri gibi konular, Hillary Clinton’un puan kazanmasını sağlayan temel başlıklar. ABD halkında mevcut politikalara ve statükoya karşı net bir memnuniyetsizliğin yükseldiğine de değinen Hill, hem Trump hem de Clinton’un 20. yüzyılın eski yüzleri olduğunu söylüyor. Eleştirileri şöyle: “Obama, ABD’yi yeni bir döneme geçirmeyi başardı. Clinton ve Trump ise, ülkeyi yeniden geri taşıyacaklar. Obama’ya göre dünyanın öncelikli sorunu küresel ısınma. Oysa Clinton ve Trump, kampanyaları sırasında küresel ısınmayı bir kez bile gündeme getirmediler.”

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar