Küresel ısınmada yaşanan kaosun yedi nedeni
Atmosferdeki sera gazı düzeylerini ölçümleyen Mauna Loa Gözlem İstasyonundan gelen haberlere göre 9 mayıs tarihinde atmosferdeki karbondioksit seviyesi, milyonda 400 parçacık ile, son 4.5 milyon yıldır gelmediği bir düzeye erişti. Karbondioksit düzeyinin bu noktaya varması, küresel sıcaklıkların 2-2.4 derece artması anlamına geliyor.
Bugüne kadar küresel ısınma ile mücadele adına yapılanlar, ya da söylenenler, boş mu çıktı? diye sorabiliriz. Martin Wolf'un Financial Times'da dile getirdiği gibi, "İnsanlık, hep birlikte, tehlikelerin yükselmesine izin verdi".
Oysa yaşadığımız dünya sadece bir tane ve en kötü senaryo gerçekleştiği zaman, gidecek başka bir yerimiz yok. Karbondioksit seviyesi yükselmeye devam ederse, insan türü dâhil olmak üzere birkaç milyon canlı türünün iklim değişikliğine uyum sağlama şansı azalacak.
Finans krizi, kamu borcu gibi konularda ortak hareket edebilmek için her türlü yolu deneyen ülkeler, politikacılar, yöneticiler, neden iklim değişikliği konusunda sonu gelmeyen bir kaos içindeler?
Martin Wolf'a göre bu kaosun yedi nedeni var. Tek tek bakalım.
1. Eski Roma medeniyeti, köleler üzerine kuruluydu, bizim medeniyetimiz fosil yakıtlar üzerine kurulu. 19. yüzyılın başında yaşanan sanayi devrimi değil, enerji devrimi idi. Bizim yaptığımız, atmosfere karbon bırakmak. Yüksek gelirli ülkelerin enerji yoğun yaşam şekli, bugün global bir boyut kazandı. Yükselen ekonomiler ile yüksek gelirli ülkeler arasındaki farkın azalması, enerji tüketimini çok hızlı bir şekilde artırdı.
2. Kaosun ikinci nedeni, serbest ekonomiye yönelik hiçbir müdahaleye izin verilmemesi oldu. Bu, genellikle dar görüşlü ekonomik çıkarlardan kaynaklanıyor. Liberaller pazara müdahale etmek yerine, bilime karşı gelmeyi tercih edebiliyorlar. Bir önceki yüzyıla kıyasla çok daha yüksek olsa da, küresel ısınmanın yeni olmadığını savunabiliyorlar.
3. 2007 yılından bu yana yüksek gelirli ülkelerdeki siyaset yapıcılar, tüm dikkatlerini yaşanan ekonomik krizin çözümüne odakladılar. Bu konuda üzerilerinde yoğun bir baskı vardı.
4. Küresel ısınmanın yol açtığı senaryo ne kadar kötü olursa olsun, insan aklının bu durumu yöneteceğine dair güçlü bir güven duygusu var.
5. Karbon emisyonlarını küresel düzeyde kontrol altına alacak etkili ve uygulanabilir anlaşmaların sağlanması çok zor.
6. Gelecek nesillere karşı sorumluluk duygusu yok.
7. Gelişmekte olan ülkelerle gelişmiş ülkeler arasında, karbon emisyonu konusuna yönelik bir denge sağlanabilmiş değil. Geçmişte kim daha fazla karbon emisyonuna neden oldu; gelecekte kim daha fazla karbon emisyonuna neden olabilir gibi soruların kesinliğe kavuşturulması gerekiyor.
Bu yedi maddeye baktığımızda, kaostan çıkmanın kolay olamayacağını görüyoruz. Kötü gidişatı geri döndürmenin yolları da çok fazla değil. Martin Wolf, bu süreçte yine bazı ilginç noktalara dikkat çekiyor:
İklim değişikliği ile mücadelede, gelecek nesilleri gündeme getirerek ahlaki taleplerde bulunmak anlam taşımıyor; çünkü herkes önce kendini düşünüyor.
Düşük karbon ekonomisi, çok tercih edilen bir durum değil; çünkü gelişmiş ekonomiler sahip oldukları yaşam şartlarından vazgeçmek istemezken, gelişmekte olan ülkeler de onlar gibi yaşamak istiyor. Dolayısıyla zengin, refah sunan bir düşük karbon ekonomisi yaratmak gerekiyor.
Türkiye'de durum vahim
İmza attığı uluslararası anlaşmalar gereği sera gazı salımlarını 1990'a göre yüzde 5 düşürmesi gereken Türkiye, 2011 yılında sera gazı artışında rekor kırdı. Türkiye'nin yıllık sera gazı salımları 1990'a göre yüzde 124 artış göstererek 422,4 milyon ton (Mt) CO2 (karbondioksit) eşdeğeri seviyesine ulaştı. Bu artışın temel nedeni, Türkiye'nin fosil yakıtlara dayanan enerji politikası.
İnsan kaynaklı iklim değişikliğinin geri dönülemez noktaya gelmeden önce durdurulması için ortak çalışmalar yürütmek üzere bir araya gelen İklim Ağı katılımcıları, Türkiye'nin iklim değişikliğiyle mücadele konusunda benimsediği 'bekle ve gör' politikasını bir kenara bırakması gerektiğini savunuyorlar. Bu kapsamda enerji verimliliği, yenilebilir enerji ve iklim değişikliğine uyum politikalarının bir an önce hayata geçirilmesi gerekiyor.
El sıkışmak, kağıt imzalamak yeterli olmuyor. Uzakta görünen korku filmi, artık hiç da uzakta değil. Daha iyi bir gelecek için bir an önce harekete geçmek şart.