Küresel gıda sisteminin dönüştürülmesi için 5 strateji
Dünya nüfusunun 2050 yılında 10 milyar kişiye ulaşması bekleniyor. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre yaklaşık 3 milyar insan kötü besleniyor. İklim değişikliği gibi küresel sorunların giderek derinleştiği bir dönemde, bu sayının daha da artması kaçınılmaz. Dolayısıyla bir an önce mevcut yeme alışkanlıklarının değiştirilmesi, gıda üretiminin iyileştirilmesi ve gıda atıklarının azaltılması gerekiyor.
Gıda üretimi çevresel bozulmanın en büyük nedeni konumunda. Bu nedenle gıda üretiminin gezegenin ekolojik sınırları göz önünde bulundurularak planlanması ve uygulanması gerekiyor.
Ancak, üretimin, küresel nüfusun artan gıda ihtiyacını karşılamak üzere sürdürülebilir şekilde arttırılması da şart. Bu; CO2 emisyonlarının sıfırlanarak tarımsal üretimin karbonsuzlaştırılması anlamına geliyor. Aynı zamanda, biyoçeşitlilik kaybının sıfırlanması, tarım alanlarının doğal ekosistemlere yayılmasının durdurulması ve gübre ile etkin su kullanımında radikal iyileştirmeler yapılması önem taşıyor.
Dünyaca ünlü tibbi bilimler dergisi Lancet tarafından kurulan EAT Platformu, gıda ve beslenme alanında önemli çalışmalara imza atıyor. Platformun bir araya getirdiği 40 bilim insanı geçtiğimiz günlerde bir rapor yayınladı.
16 ülkeden sağlık, beslenme, çevresel sürdürülebilirlik, gıda sistemleri, ekonomi ve politika yönetişimi konularında 37 uzman tarafından hazırlanan rapor, gezegenin ihtiyaç duyduğu sürdürülebilir beslenme modeline geçiş için küresel işbirliği ve kararlılığın çok önemli olduğunu ortaya koyuyor. Rapor, küresel gıda sisteminin dönüştürülmesi için 5 strateji öneriyor. Bu beş strateji şöyle:
1- Tüketicinin sağlıklı diyetler tercih etmesini teşvik eden politikalara ihtiyaç var. Bu politikaların başında; lojistik ve depolamada yapılacak iyileştirmelerle sağlıklı gıdalara erişebilirliğin arttırılması, gıda güvenliğinin sağlanması ve sürdürülebilir kaynaklardan alışveriş yapılması geliyor. Reklamlara getirilecek kısıtlamalar ve eğitim kampanyalarının yanı sıra, gıdanın alım gücüyle orantılı olarak ulaşılabilir olması da çok büyük önem taşıyor.
2- Tarımda, büyük ölçekli üretimden vazgeçip, besin değeri yüksek ve çok çeşitli mahsul üretimine odaklanılması gerekiyor. Halihazırda, küresel gıda sistemindeki temel besin öğelerinin yüzde 50’sinden fazlası küçük ve orta ölçekli çiftlikler tarafından sağlanıyor. Küresel tarım politikalarının, üreticileri besin değeri yüksek, bitkisel ürünler üretmeye teşvik etmesi gerekiyor. Beslenme ve sürdürülebilirliğin iyileştirilmesine yönelik araştırmalara sağlanan fonların arttırması da önem taşıyor.
3- Tarımın sürdürülebilir biçimde yoğunlaştırılması kilit bir unsur niteliğinde. Doğru tarımsal uygulamaların yapılması, sürdürülebilir ve yüksek kaliteli mahsullerin üretilmesine yardımcı olmak için yerel koşulların göz önünde bulundurulması gerekiyor.
4- Etkin toprak ve denizler yönetişimi, doğal ekosistemlerin korunmasında ve gıda tedariğinin güvence altına alınmasında önemli rol oynayacak. Bozulmamış doğal karasal alanların korunması, tarım alanı açma faaliyetlerinin yasaklanması, bozulmuş arazilerin onarımı, zararlı balıkçılık teşviklerinin kesilmesi ve deniz alanlarının en az yüzde 10’unun balık avına kapatılması alınması gereken tedbirler arasında yer alıyor.
5- Gıda atıklarının en az yüzde 50 oranında azaltılması gerekiyor. Düşük ve orta gelirli ülkelerde gıda atıklarının büyük kısmı gıda üretimi sırasında ortaya çıkıyor. Bunun başlıca nedenleri arasında; kötü hasat planlaması, piyasalara erişim eksikliğinden dolayı tarımsal ürünlerin satılamaması ve gıdaların depolanması ve işlenmesi için gerekli olan altyapı eksikliği sıralanıyor. Bu süreçte teknoloji yatırımlarının iyileştirilmesi ve çiftçilerin eğitilmesi gerekiyor.
Yeni bir beslenme modeli
Raporun yazarlarına göre, bilimsel sağlıklı diyet hedefl erinin belirlenmemiş olması gıda sistemi dönüşümünün önündeki en önemli engellerden biri. Rapor, mevcut en iyi bulgular doğrultusunda, besin gereksinimlerini karşılayan, sağlığı destekleyen ve gezegenin ekolojik sınırlarını aşmayan bir beslenme modeli öneriyor. Bu model 2 temele dayanıyor:
• Bitkiler başlıca protein kaynağı olacak: Sürdürülebilir bir beslenme için ihtiyacımız olan günlük beslenme modelinde, kalorilerin yaklaşık yüzde 35’i tam tahıl, patates ve havuç gibi yumrukök ürünlerden elde ediliyor. Proteinin başlıca kaynağını bitkiler oluşturuyor. Ayrıca beslenme modeli günde 500 gram sebze ve meyve, ve yaklaşık 14 gram kırmızı et içeriyor.
• Kırmızı et ve şeker tüketimi yüzde 50 azalacak: Raporda, çok çeşitli bitkisel gıda içeren, hayvansal gıda, rafine tahıl, işlenmiş gıda ve ek şekerin düşük miktarlarda tüketildiği, doymuş yağ yerine doymamış yağın tercih edildiği beslenme biçimleri öne çıkarılıyor. Bu yeni beslenme modeline geçilmesi, kırmızı et ve şeker gibi gıdaların küresel tüketiminin yaklaşık olarak yüzde 50 oranında azaltılmasını; kabuklu yemiş, meyve, sebze ve bakliyat tüketiminin ise iki kat arttırılmasını gerektiriyor.
“Yeni bir küresel tarım devriminden farksız”
Raporun yazarlarından Prof. Johan Rockström’e göre, artan ve zenginleşen bir dünya nüfusuna sağlıklı diyetler temin edebilecek sürdürülebilir gıda sistemlerinin tasarlanması ve faaliyete geçirilmesi olağanüstü zor bir mesele. Hatta “yeni bir küresel tarım devriminden farksız.” Fakat, imkansız değil. Herkesin birlikte çalışması gerektiğini kaydeden Rockström, sürdürülebilir gıda üretimi tanımını şöyle yapıyor: “Sürdürülebilir gıda üretimi; daha az toprak kullanmamızı, mevcut biyoçeşitliliği korumamızı, su tüketimini azaltmamızı ve sorumlu su yönetimi yapmamızı, azot ve fosfor kirliliğini önemli ölçüde azaltmamızı, karbon dioksit emisyonlarını sıfırlamamızı, metan ve azot oksit emisyonlarını mevcut seviyelerin altında tutmamızı gerektiriyor.”