Küresel elektrik piyasasına doğru
Bugün güneş ve rüzgar kaynakları, dünyanın enerji talebini karşılayacak potansiyele sahip. Fakat sorun, bu kaynakların en yoğun olduğu bölgelerin, talep merkezlerinden uzak olması. Elektriği uzun mesafelere taşıma ve depolamanın teknolojik açıdan kolay olmaması, bugüne kadar bölgesel elektrik piyasalarının gelişmesine neden oldu. Kaynakların etkin kullanımı ve talebin karşılanması için, bundan sonrasında küresel elektrik piyasalarına ihtiyacımız olacak.
ABD Ulusal Mühendislik Akademisi'ne göre, "20. yüzyılın en büyük mühendislik başarısı ne otomobiller ne de bilgisayar; fakat ulusal şebekeler yoluyla elektrik dağıtımı" oldu. Bugün ise her şeyin yeniden tasarlandığı, şekillendiği yeni bir yüzyılda yaşıyoruz.
Mevcut elektrik şebeke sistemi sanayileşme dönemine dayanıyor. Dolayısıyla yaklaşık 100 yaşında. Bu sistem doğrultusunda elektrik, tek taraflı bir yol izleyerek enerji kaynağından tüketiciye ulaşıyor. Oysa sektör uzmanlarına göre, geleceğin zorlukları ile yüzleşebilmek için, bu tek taraflı yolun sona ermesi gerekiyor.
Elektrik otoyolu
Geleceğin elektrik otoyolunun arz ve talep arasındaki dengeyi koruması ve bunun sonucunda geleneksel engelleri ortadan kaldırması gerekiyor. Akıllı şebekenin öncelikle, yenilenebilir enerji kaynaklarının ekonomik değerini optimize etmesi önem taşıyor.
Avrupa'da enerji dağıtımının modernizasyonu kapsamında HVDC (Yüksek Gerilim DC) iletim sistemi oldukça etkili bir teknoloji olarak ön plana çıkıyor.
Investitionsbank Schleswig-Holstein Yönetim Kurulu Üyesi Klaus Rave, Küresel Ekonomi Sempozyumu (GES) tarafından hazırlanan "Küresel Elektrik Piyasasına Doğru" isimli çalışmada, bu teknoloji sayesinde hiçbir kayıp yaşanmadan, uzun mesafede enerji transferinin mümkün olduğuna dikkat çekiyor. HVDC iletim sistemi bir süredir Çin ve Hindistan'da kullanılıyor. Büyük şirketler de son dönemlerde yeni şebeke altyapısı inşaatını ve enerji üretimini yükselen bir yatırım alanı olarak değerlendiriyorlar.
Aralarında Siemens, Deutsche Bank ve enerji devleri E.On ile RWE gibi Avrupa'nın en büyük firmalarının bulunduğu 12 şirket tarafından oluşturulan Desertec Konsorsiyumu, Kuzey Afrika'da devasa bir güneş enerjisi santrali kurmayı hedefliyor. Projenin destekçilerine göre çöller, insanlığın bir yılda tükettiği enerjiyi güneş ışınlarından yaklaşık 6 saatte toplayabiliyor. Projenin 2050 yılına kadar Avrupa'nın enerji ihtiyacının yüzde 15'ini karşılayabileceği ifade ediliyor. 560 milyar dolara mal olması beklenen projeyle, güneş enerjisinden üretilen elektrik Akdeniz'in altından geçecek kablolarla Avrupa'da 3 bin kilometrelik bir şebekeye dağıtılacak. Desertec projesi, güneş enerjisinden elektrik elde etme teknolojisinin çehresini değiştirecek ölçekte bir girişim olacak.
Kaynakların entegrasyonu
Enerjinin taşınmasının yanısıra, gündeme gelen bir diğer çözüm de bölgesel şebekelerin ve kaynakların entegrasyonu. Ocak 2010 tarihinde Kuzey Denizi'nden kıyısı bulunan çok sayıda Avrupa hükümeti, rüzgar enerjisi üretimlerini birleştireceklerini açıkladılar. Uzmanlara göre, orta vadede fosil yakıtlar ve nükleer enerji elektrik üretiminde yer almaya devam edecek. Önümüzdeki dönemde fosil yakıtların enerji karışımındaki payını düşük karbon teknolojilerinin kullanımı belirleyecek.
WWF Genel Direktörü James P. Leape'in GES raporunda yer alan, elektrik piyasasının geleceğine yönelik beklentileri ve önerileri şöyle:
- 2050 yılına kadar, enerji ihtiyacımızın çok daha büyük bir bölümü elektrik tarafından karşılanmalı; ve bu elektrik tamamen yenilenebilir enerji kaynakları tarafından üretilmeli. Dolayısıyla sürdürülebilir bir enerji geleceği için, ulaşımdan konut sektörüne kadar çok fazla alanda elektrik kullanımına geçilmesi gerekiyor. Bu kapsamda yenilenebilir enerjilerin sisteme dahil olması için ciddi bir çaba gerekiyor.
- Başarı, temel bölgelerde çok akıllı şebekeler geliştirmeye bağlı. Latin Amerikayı Avrupa'ya bağlayacak kadar entegre olmuş bir küresel elektrik piyasasına gerek yok. Fakat yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş, Kuzey Amerika, Avrupa, Çin gibi temel bölgelerde tamamen entegre şebekelerin olmasını gerektiriyor. Bu şebekelerin, piyasaları en uzak yenilenebilir enerji kaynaklarına bağlayabilmesi gerekli. Örneğin Avrupa'nın, Kuzey Afrika'daki güneş enerjisine ve Karadeniz'in rüzgar enerjisine bağlanabilmesini sağlayacak şebekelere ihtiyacı var. Şebekelerin aynı zamanda akıllı olmaları, farklı yenilenebilir kaynaklardan sağlanan üretimi yönetebilmeleri gerekli.
- Yenilenebilir enerjilere geçiş, depolama konusunda yeni araştırmalara yatırım yapmayı gerektirir. Rüzgar ve güneş enerjisinin değişken doğası, diğer enerji kaynaklarından çok farklıdır. Rüzgar ve güneş enerjisi arasında ters bir ilişki olduğunu bilmemize rağmen, enerji depolanması ve planlanması için uzun vadeli yatırımlara ihtiyaç var.
- Bölgesel şebekeleri kurmak için mevcut siyasi engelleri aşmamız gerekli. Akıllı bölgesel şebekeler kurmak için, düzenlemelere ihtiyacımız var. Oysa ulusal elektrik düzenleyicileri, hatta bölgesel düzenleyiciler bile, bu alana yapılacak yatırımları belirlerken ulusal veya bölgesel amaçları dikkate alıyorlar. Bu kapsamda, bölgeler arası, hatta sınırlar boyutta etkili bir yönetime ihtiyaç var.
- Elektriğe ulaşamayan veya çok yetersiz şekilde ulaşan 1.5 milyar kişinin ihtiyaçlarının karşılanması gerekiyor. Bugün, gelişmiş ülkelerin en ücra köşelerinde yaşayan 1.5 milyar insan elektriğe hiç ya da yeterli boyutta ulaşamıyor.
Peki Türkiye bu değişim sürecinde nasıl hareket etmeli? Hamburg Uluslararası Ekonomi Enstitüsü (HWWI) Direktörü Thomas Straubhaar GES raporunda Türkiye'ye şu önerilerde bulunuyor: "Yeşil enerji alanında kaydedilen ilerlemeler, siyasi kararlardan çok teknolojideki yenilikçi özel girişimlere bağlı. Dolayısıyla mümkün olduğu kadar çok yeşil yatırım çekebilmek için, istikrarlı bir siyaset ortamı ve makroekonomik çerçeve sağlamak gerekiyor. Kamu bütçelerinin yeşil teknolojilere yöneltilmesi yerine, Ar-Ge yatırımlarına odaklanması öncelik taşıyor."