Küresel ekonomik krizde olduğu gibi, küresel ısınmada da ulusal baskılar
BM İklim Zirvesi, yasal bağlayıcılığı bulunmayan ''Kopenhag Mutabakatı'' ile sona erdi. BM, yeterince güçlü olmadığını bir kez daha gösterirken, ülkeler egemenliklerinden taviz vermek istemediler. Küresel finans krizinde ön plana çıkan ulusal çıkarlar, küresel ısınma ile mücadelede de yine ortak çıkarların önüne geçti. Bir kez daha ulusal baskılar, uluslararası baskılara galip geldi. Sorun küresel boyutta olsa da, herkes 'ben kendi havamdan sorumluyum' dedi.
Küresel finans krizi farklı boyutlarda olsa da dünyanın her ülkesini etkiledi. Ülkeler bu süreçte küresel bir cevap bulmak yerine, öncelikle kendi ekonomilerini kurtarmayı tercih ettiler. Her biri kendine özel önlemler aldı. Küresel ısınma da, küresel finans krizi gibi dünyanın her ülkesini etkiliyor. Farklı boyutlarda olsa da, kimsenin bu olumsuz etkilerden kaçma şansı yok. Fakat dünya yine küresel bir cevap bulmaktan uzak ve herkes önce kendi gemisini kurtarmaya çalışıyor.
Kopenhag'daki BM İklim Zirvesi, küresel ısınmayı 2 derecenin altında tutmayı ve gelişmekte olan ülkelere mali yardım yapılmasını öngören ancak yasal bağlayıcılığı bulunmayan ''Kopenhag Mutabakatı'' ile sona erdi. Toplamda üç sayfa ya da bin 342 kelimeden oluşan Kopenhag Mutabakatı büyük ülke liderleri tarafından "ileri atılmış bir adım" olarak değerlendirilirken, sivil toplum kuruluşları için bir tür "cinayet sahnesi" niteliğinde. Bunun başlıca nedeni zirve sonunda, yaşanan küresel soruna karşı küresel bir cevap getiren ve yasal bağlayıcılığı olan bir anlaşmaya varılamaması; sonuç metninin siyasi bir bildirgeden öteye gitmemesi.
Aslına herkes liderlerin karar ve tutumlarını değiştirmelerinin çok zor olduğunu; ulusal çıkarlarından taviz vermekte zorlanacaklarını biliyordu, fakat yine de Kopenhag zirvesine çok fazla umut başlanmıştı. "En azından bugüne kadar söylemiş olduklarını tekrarlamazlar diye düşünüyorduk" diyen Hükümetlerarası İklim Uzmanları Grubu (GIEC) üyelerinden İklim Bilimci Herve Le Treut da Kopenhag'da hayal kırıklığı yaşayanlardan biri.
"Küresel ortak servet" diye bir kavram yok
Le Treut, Kopenhag'da liderlerin ulusal baskılara karşı dayanıksız, fakat uluslararası baskılara karşı son derece dayanıklı olduklarını ortaya koyduklarını söylüyor.
Le Treut'ye göre Kopenhag'daki başarısızlığın temel nedeni küresel ısınmanın yol açtığı ve açmaya devam edeceği tehlikelerin yeterince anlaşılamamış olması.
Kopenhag başarısızlığının küresel ısınma konusunda hızla bilinçlenen toplumda da büyük bir hayal kırıklığı yaratacağını kaydeden Le Treut, "Bush hükümeti ile zaten on yıl kaybettik. Artık kaybedecek on yılımız kalmadı" uyarısında bulunuyor ve şunları ekliyor: "BM'nin çok güçlü bir organizasyon olmadığını uzun süredir biliyoruz. Savaşlar, doğal kaynakların paylaşımı gibi konularda çok fazla müdahale gücü olmadığını gördük. Sonuçta ülkeler egemenliklerinden vazgeçmiyorlar. Ülkelerin ekonomilerini veya sosyal hayatlarını etkileyen küresel sorunlar yaşadığında da bunu görüyoruz. Dolayısıyla 'küresel ortak servet' diye bir kavram ne yazık ki yok."
"Bu düzeyde bir başarısızlık, yerel hareket gerektirir"
İngiltere'de bulunan Delft Üniversitesi profesörlerinden Julian Hunt'un yorumları da Le Treut'un endişesini doğrular nitelikte. "Kyoto rejimine devam edecek bir anlaşmanın siyasi olarak mümkün olmadığı bir geleceğe doğru ilerliyoruz" diyen Hunt, küresel ısınma ile ne şekilde mücadele edeceğimizi ulusal politikaların belirleyeceğini söylüyor. Son on yılda küresel ısınmanın farklı ülkelerde farklı sonuçlar doğurduğuna dikkat çeken Hunt, bu olumsuz gelişmelerin dünya genelinde sürdürülebilir büyümeyi engellediğini, ekonomik büyümeyi yavaşlattığını kaydediyor.
Küresel boyutta bağlayıcı bir çözüm yoluna ulaşılamadığını kaydeden Hunt, şu önerilerde bulunuyor: "Kopenhag sonrası dönemde eğer küresel ısınma ile mücadele etmek istiyorsak, yerel seviyede çalışmak zorundayız. Bu kapsamda iklim değişikliği ve çevre merkezlerine ihtiyacımız var. Yerel olarak halkın bilgilendirilmesi, atılan adımlarda şeffaflığın sağlanması bundan sonraki süreçte çok önem taşıyor."
Ne yapıldı?
Kopenhag Mutabakatı metninde 'küresel sıcaklık artışının 2 dereceden daha az olmasını sağlamak amacıyla gaz salımında kısıtlama yapılması gerektiği'' ifadelerinin yanı sıra, gelecek yılın sonuna kadar üzerinde uzlaşılan konulara yasal bağlayıcılık getirilmesi önerisi yer alıyor. 2020 yılına kadar gelişmekte olan ülkelere küresel ısınma ve temiz teknolojiye uyum sağlamaları için 100 milyar dolarlık yardım yapılması amaçlanıyor. Bu yardım kamusal ve özel, ikili ve çok taraflı kaynaklardan sağlanabilecek. Mutabakat metninde söz konusu yardım programı için 2010-2012 yıllarını kapsayan kısa vadeli dönemde Avrupa Birliği'nin 10,6 milyar dolar, Japonya'nın 11 milyar dolar ve ABD'nin 3,6 milyar dolar vaadettiği belirtiliyor. Ormanların tahrip edilmesi gibi gelişmelerin sera gazı emisyonunun artmasında etkili olduğuna işaret edilen mutabakat metninde, bunun önlenmesi yönündeki çalışmalara gelişmiş ülkelerin mali destek vermesi öngörülüyor.
Ne yapılamadı?
Zirve boyunca sera gazı emisyonlarının azaltımına yönelik hiçbir hedef belirlenmedi. 2007 yılında Bali'de olduğu gibi, yasal olarak kabul edilen bir anlaşmaya ulaşılamadı. Sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yönelik yasal bir anlaşma oluşturulması için hiçbir tarih belirlenmedi. İklim fonlarının nereden geleceğine yönelik hiçbir garanti veya bilgi verilmedi.
Bundan sonra ne olacak?
Müzakereciler ormanların tahrip edilmesi gibi konularda detayları tamamlayacaklar. Ülkeler, ocak ayı sonuna kadar kendi planladıkları sera gazı emisyonu azaltma hedeflerini açıklayacaklar. Mayıs ayında Bonn'da toplanacak olan BM İklim bölümü, bu konuyu masaya yatıracak. 7 Aralık 2010 tarihinde Meksika'da gerçekleşecek olan yıllık toplantıda ise yasal bir anlaşmanın imzalanması hedeflenecek.
Birkaç cümle ile Kopenhag'ı anlattılar
- John Sauven, Greenpeace İngiltere Direktörü: "Kopenhag, suçlu adam ve kadınların havaalanına kaçtıkları bir cinayet sahnesi gibi. Galiba bu dünyada kendi dar görüşlü çıkarlarının ötesine bakabilen çok sınırlı sayıda siyasetçi var."
- Lumumba Stanislaus Di-Aping, G77 grubu müzakerecisi ve BM Sudan Büyükelçisi: "Bu Afrika'dan bir cinayet anlaşmasını imzalamasını istemek anlamına geliyor."
- Jose Manuel Borroso, Avrupa Komisyonu Başkanı: "Hayal kırıklığımı saklamayacağım. Yine de bu anlaşma, hiçbir anlaşma olmamasından daha iyidir. Olumlu bir adım atıldı, fakat yine de beklentilerimizin çok altında."
- Nelson Muffuh, Christian Aid: "Bugün gelişmekte olan ülkelerde küresel ısınmanın etkilerinden dolayı her sene 300 bin insan hayatını kaybediyor. Zengin ülkelerin Kopenhag'da gösterdikleri isteksizlik, bu sayının artacağına işaret ediyor."
- Hugo Chavez, Venezüella Başkanı: "Bu ne demokratik, ne de herkesi kapsayan bir yaklaşım. Bayanlar ve beyler, dünyanın gerçeği de bu değil mi?"
- Lula da Silva, Brezilya Başkanı: "Konu sadece para konusu değil. Bazıları sadece paranın sorunu çözebileceğini düşünüyorlar. Para, geçmişte sorunları çözemedi, gelecekte de çözemez."
- Nicolas Stern, Ekonomist: "Kopenhag'da bütün ülkelerin imzaladığı siyasi bir anlaşmaya varılamaması üzücü. 193 temsilcinin katıldığı bir toplantıda ortak bir anlaşmanın imzalanması ve küresel ısınmaya karşı radikal bir hareketin oy birliği ile kabul edilmesi oldukça zordu."
- Tim Jones, Dünya Kalkınma Hareketi: "Zirve, baştan sona utanç verici bir başarısızlık ortaya koydu ve milyonlarca insanı bugüne kadar yaşanmamış bir acıya mahkum etti. Varılan anlaşmanın tarihi veya anlamlı bir anlaşma olduğunu söylemek, içinin tam anlamıyla boş olduğu gerçeğini çarpıtmak olacaktır."
- Xie Zhenhua, Çin Delegasyonu Başkanı: "Bu toplantının olumlu bir sonucu oldu. Müzakereler sonunda, herkes kendi çizgisini korumayı başardı. Çin için önemli olan ise kendi egemenliği ve ulusal çıkarlarıdır."
- Gordon Brown, İngiltere Başbakanı: "Buraya mümkün olan en iyi anlaşmayı hedefleyerek geldim. Bir başlangıç yaptık. Vakit kaybetmeden yasal bir zemin oluşturmamız gerekiyor."
- Angela Merkel, Alman Şansölyesi: "Bu benim için zor bir karardı. Bir adım attık, başka adımlar atılacağını umuyoruz."
- Barack Obama, ABD Başkanı: "Yasal olarak bağlayıcı yeni bir anlaşmaya imza atmadan önce, daha fazla çalışmak ve gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasında daha fazla güven oluşturmak gerekiyor."