Küresel eğilimler ve sınai üretim…
Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan rakama göre takvim etkisinden arındırılmış mayıs ayı sanayi üretimi bir yıl öncesinin aynı ayına göre yüzde 3.3 oranında artmış; bir ay öncesine göre takvim ve mevsim etkisinden arındırılmış veri ise yüzde 1’lik daralma sergilemiş. Eğilimlerin sürdürülebilir olmadığı, olağandışı koşulların sürpriz belirsizlikler yaratmaya hazırlandığı bir dönem arifesinde bu rakamlar gelecek açısından fazla bir şey söylemiyor. Evet piyasaların beklediğinden düşük çıkan veriler durgunluğa işaret ediyor, normal koşullarda olan para politikasının gevşemesi veya en azından sıkılaşmaması yönünde yeni bir beklenti söz konusu olabilirdi; ancak hızla farklılaşan küresel koşullar böyle bir söylemi temelsiz bırakıyor.
İç talep bir yıl öncesine göre daralıyor ve muhtemelen böyle olmaya devam edecek. AB pazarındaki durgunluk, Ortadoğu ve Karadeniz coğrafyasındaki jeopolitik gerginlikler ise ihracatın artırılabilmesini zora sokuyor. Bu koşullarda sınai üretimin istikrarsız salınımlar sergilemesini, eski artış eğilimlerinin zorunlu olarak unutulması gerekeceğini söylemek kehanet sayılamaz. Tüm bu süreçte verimliliğin azalması, rekabet koşullarının olumsuzlaşması, bilanço dengeleri yıpranırken kredi itibarının gerilemesi gibi gelişmelerde sürpriz olamaz. Yeni yatırımlar yolu ile bu durumu terse çevirmek te pek olası görünmüyor. Bu tablo Türkiye ekonomisine ilişkin beklentileri de etkileyecek.
Ayrıca küresel finans piyasalarındaki beklentileri dikkate almak da gerekiyor. Bizim gibi gelişmekte olan ekonomilere yönelik risk alma isteğinin kademeli olarak azalması ve böyle olmaya devam edeceği kanaatinin güçlenmesi bugünkü üretim düzeyini korumanın bile kolay olmayabileceğini düşündürüyor. Düşük kur düşük faiz ve aşırı bol likidite koşulları iç talebi hatırı sayılır ölçüde uyarmıştı, sınai üretimde bu durumdan kısmen yararlanmış idi. Fakat yüksek kur, yüksek faiz ve sınırlı likidite ortamında iç talebin ciddi bir gerileme sergileyebileceğini hesaba katmak gerekiyor. Özellikle inşaat sektöründe yaşanacak daralma sınai üretimde çok ciddi sıkıntılar yaratabilir. Zaten bugün yaşanan faiz tartışmalarının arkasında benzeri durumlar ve endişelerin etkili olduğunu görmek gerekiyor.
Para politikası olabildiğinde gevşetilir ve faizler düşürülür ise nispi bir rahatlama olabileceği yanılgısına düşülüyor. Böyle bir yaklaşımla ne iç talepte ne de dış satım imkanlarında umulan sonuçların alınabilmesi pek mümkün olamayabilir. Zira Türkiye’ye yönelik risk alma isteği iyice azalır Türk Lirası kontrolsüz bir şekilde değer kaybeder ve yükselsen enfl asyon iç talebi iyice hırpalayabilir; ihracat ise kağıt üzerinde artan rekabet gücüne rağmen, dış pazarlardaki daralma nedeniyle hacim artışı göremeyebilir. Bu gerçeklerden kaçıp çok kısa vadeye odaklanarak hayal kurmak ise çözüm değildir!..
Düşünün stoklama maliyetinin artması, talebin zayıfl aması ve istikrarsızlaşması, bilanço dengelerinin bozulması ve kredi itibarının azalması gibi eğilimler kapıyı çalar iken en etkin strateji ne olabilir? Ne dersiniz mayıs ayı rakamlar gelecek açısından pek bir anlam taşıyor mu?.. Siyasi iradenin verebileceği destekler genel durumu ne ölçüde etkileyebilir?..