Kurda değerlenmeye izin yok!
Geçen haftaki yazımı şu satırlarla bitirmiştim: "Yabancı yatırım artışlarına paralel olarak iç tasarruf oranları artırılamaz ve kur aşırı değerlenirse, cari açıkta tekrar dengesiz bir artışla karşı karşıya kalma riski de söz konusu. Bu nedenle, önümüzdeki dönemde Merkez Bankası'nın bu süreci çok iyi idare etmesi gerekiyor. İlk aşamada MB gelen fazla dövizi satın alarak hem rezervlerini ve piyasadaki TL'yi artırabilir, hem de TL'nin aşırı değerlenmesini ve dış ticaret dengesinin bozulmasını önleyebilir. Gerekirse sıcak para girişlerini azaltmak için politika faizi ve "borç alma" faizinde indirimler de gündeme gelebilir. Öte yandan, gelen fonlarla piyasanın aşırı ısınması durumunda (ki, böyle bir durum şu anda mevzubahis bile değil) piyasa fonlamasını tedrici olarak azaltabilir ve gerekirse de yeniden bankaların kredi artışlarını sınırlayıcı tedbirler alabilir."
Bu hafta ise yukarıda özet olarak verdiğim ekonomi ile ilgili olası gelişmeleri biraz daha açarak irdelemek istiyorum. Madde madde gidersek:
1- Zaten bu sene oldukça yüksek miktarlara ulaşan yabancı yatırımlardan girişler, gerek not artırımı, gerekse de gelişmiş ekonomilerin süregelen sorunlarının gevşek para politikalarına daha uzun bir süre devam ettirmelerini gerekli kılması sebebiyle artmaya devam edecektir. Hele bir de, önümüzdeki dönemde ikinci bir derecelendirme kuruluşundan bir not artırımı gelirse, bu girişlerin daha da artması söz konusu olacaktır.
2- Bugünkü konjonktürde iç tasarruf oranlarını anlamlı bir şekilde artırmak imkansızdır. Yeni senede devreye girecek "BES" değişiklikleri mutlaka uzun vadede hanehalklarının tasarruf oranlarını artırıcı bir etki yapacaktır. Ancak burada en az 5-10 senelik bir perspektiften söz ediyoruz. Mevduat faizlerinin reel olarak çok düşük seviyelere gelmiş olması da, hanehalklarına tasarruf artışı imkanı vermemektedir. Öte yandan, bütün zamlara, vergi artışlarına ve özelleştirme gelirlerine rağmen, kamu kesiminin nette tasarruf fazlasına geçmesi pek mümkün gözükmemektedir. Aksine, gittikçe yaklaşmakta olan seçim takvimi Bütçe'nin harcama kalemleri üzerindeki baskıları artıracaktır.
3- MB Başkanı Başçı'nın pazartesi günü AA'ya yaptığı açıklamalarda da net olarak ortaya koyduğu şekilde bu şartlar altında kurun yeniden aşırı değerli duruma gelmesi ve cari açıkta tekrar dengesiz bir artış tehlikesi ciddi şekilde söz konusudur. Hatta, Başçı bir adım daha ileri giderek kurun bugün bile bir miktar değerli olduğunu, ve Ekim sonu itibarıyle 117.4 seviyesinde olan reel efektif kur endeksinin 125'i geçmesi durumunda kuvvetli bir politika tepkisi vereceğini açıklayarak aslında fiili olarak piyasalara "sözlü" bir müdahele de yapmış bulunuyor. (Reel efektif kur endeksi dış ticaret ortaklarımızla enflasyon farkını dikkate alarak hesaplanan ve Türkiye'nin kur açısından rekabetçi durumunu yansıtan bir endeks.) Bu aynı zamanda sıcak paraya da bir uyarı niteliğinde: Başçı "Türkiye'ye girerken değerlenen kurdan kâr edeceğinizi düşünmeyin çünkü ben buna izin vermeyeceğim" diyor.
4- Bu şartlar altında MB'nın ne gibi müdahelelerde bulunabileceği konusuna gelirsek, ben geçen hafta ilk olarak döviz alım ihalelerine başlanabileceğini belirtmiştim. Ancak Başçı'nın açıklamalarından öncelikli olarak "faiz indirimi"nin gündeme gelebileceği görülüyor. Normal şartlarda, faiz indirimi kuru zayıflatıcı bir tedbir olduğu kadar ekonomik aktiviteyi de canlandırıcı bir tedbirdir. Hatta, ekonomik aktivite fazla canlanırsa, kurun sağlayacağı ihracat avantajı, iç talebin artmasıyla oluşacak ithalat artışı karşısında cari açığın genişlemesini önleyemez. MB'nin böyle bir tedbire öncelik vermiş olması, her ne kadar bazı olumlu sinyaller gelse de (Eylül sanayi üretim artışı, Ekim bütçe gelirlerindeki toparlanma gibi), ekonomik aktivitenin istenilen ölçüde canlanamamış olduğunu düşündürtmekte.
5- Geçen hafta belirtmediğim döviz girişlerini yumuşatıcı bir başka tedbir ise, sene başından beri gittikçe artan oranlarda uygulanan "rezerv opsiyon mekanizması" (ROM). Ancak gerek TL faizlerin, gerekse de ROM'un katsayısı ve oranının geldiği nokta itibarıyle (hele ki bir de MB haftaya faizleri daha da düşürürse), bu imkanın sonuna gelinmekte olduğunu düşünüyorum.
Görünen o ki, MB önümüzdeki dönemde bir yandan gevşek para politikasına devam ederken, ekonomide cari açık riskini artırıcı boyutlarda ısınma olması durumunda zorunlu karşılıkları artırmak ve kredi verme imkanlarını sıkılaştırmak gibi makro-ihtiyati tedbirlere başvuracak. Ekonomiyi böyle bir dengede tutturmaya çalışırken, 2013 senesinde enflasyon oranının hedeflenen %5.3'e düşürülmesi ise büyük bir başarı olur doğrusu.