Kuralsız güç oyunu!
Türk Lirası'nın aşırı değerliliğine ve buna bağlı olarak yaşanacak sıkıntılara ilişkin tartışmaların bir uzlaşı ve buna bağlı uygulamalar sayesinde sonlanması pek mümkün görünmüyor. Finansal sermaye ve onunla uzlaşanlar istediği ve günü kurtarmak ancak böyle mümkün olabildiği için paramız değerleniyor, bu durum yeterli bilince sahip olmayan ve belli bir amaç doğrultusunda organize olmayı beceremeyen üreticileri ve ihracatçıları vuruyor. Sonuçta dengesizlikler güçlü azınlık lehine ve güçsüz çoğunluk aleyhine değişiyor. Bu aşamada bir tespit yapmak gerekiyor: Türk Lirası'nın aşırı değerliliği, bu olumsuzluğu ortadan kaldırmak mümkün olmadığı için değil, güçlü azınlık öyle istediği için yaşanıyor. Başka bir deyişle güçlü azınlık ile güçsüz çoğunluk arasında giderek büyüyen bir çıkar çatışması var; eğer bir uzlaşı mümkün olmaz ise iki tarafta kaybedecek.
Durumu daha açık anlatabilmek için bir halatın iki ucunu tutan kesimleri düşünelim: bir tafta Türk Lirası'nın aşırı değerliliğinden şikayet eden ve bu durumun düzelmesini talep edenler olsun, diğer tarafta da tam aksini kendi çıkarının gereği olarak görenler bulunsun. Marifet ise bu çekişmeyi bir uzlaşı ile bitirmekte değilde kuralsızca sürdürmekte aranıyor olsun. Finansal sermaye ve onunla uzlaşmış eya bağımlı hale gelmiş kesimler Türk Lirası'nın değerli olması ve öyle kalması dışında bir seçeneği düşünmek bile istemiyorlar. Siyasi irade, kamu kesimi, mali sektör, medyanın büyük bir kısmı ile ciddi boyutta döviz borcu olanlar bu grupta yer alıyorlar. Mevcut durumlarını korumak ve geliştirmek adına başka şansları olmadığını biliyor, bilerek ve isteyerek diğer kesimlere haksızlık yapıyorlar. Madem güçlüler öyleyse haksızlık yapabilirler. Bu grubun bu çekişmede kazançlı çıkması için güçsüz çoğunluğun bilinçlenmesini engellemesi birbirine düşürmesi, zaaflerini geliştirmesi ve kendi çıkarları konusundaki farkındalığı sıfırlaması gerekiyor.
Güçlü azınlık neden IMF anlaşması veya mali kuralı istedi? İhracatçı ve üreticileri biraz olsun rahatlatacak ölçüde kurlar yükseldiğinde ne yaptılar? Bu sorulara yanıt aramaya çılışır iseniz güçlü azınlığın aşırı değerli Türk Lirası'na bağımlı olduğunu ve bu konuyu hiç bir koşulda tartışmak istemediklerini görürsünüz. Üreticiler ve ihracatçıların gerekli ve yeterli bilince sahip olamaması, güçlü azınlığı besleyen temel kaynak oluyor; Hepsi birden bu işin sonu yok deyip faaliyeti durdursa, başka bir deyişle halat çekme oyununu bıraksa oyun bitecek ve kazanma şansı mümkün olacak; zira oyunun bitmesi güçlü azınlığın gücünü buharlaştıracak. Fakat güçlü azınlık böyle bir olasalığın gündeme gelmesini engellemek onları oyunda tutmak için her yolu deneyecek. Bugünkü koşullarda ihracatçı ve üreticilerden oluşan büyük çoğunluk dışarıda yazılmış bir senaryonun konu mankeni olmaktan öteye götürecek bir bilince sahip görünmüyor. Eğer tam aksi söz konusu olsa idi herşey değişmiş olabilirdi!..
Güçsüz çoğunluk sahip olduğu şeylerin kıymetini kaybettikten sonra anlayacak, bilinçlenecek. Bir kısmı güçlü azınlığın zaaflarını suistimal edip riskleri onlara fatura etmenin yollarını arayacak ve muhtemelen bulacak; zira karşı tarafın sürdürülebilir olmayan bir durumu biraz daha sürdürmek için herşey yapabileceği gibi büyük bir zaafı var. Kaybedenlerin geri kalanı ise önce iyi niyetle birşeyleri düzeltmeye çalışacak fakat yapay olarak oluşturulan bilgi kirliliği onu da etkisiz hale getirecek. Fakat bir aşamadan sonra oyunda kalanların verebildiği enerji güçlü azınlığa yetmeyecek ve oyun bitecek. Bu son yeni bir oyunun başlangıcı olacak. Güçsüz çoğunluk, çözümün yeni oyunun devreye girmesini hızlandırmakta olduğunu anlamaya başladığında herşey hızlanacak. Yalnız Türk Lirası'nın değerliliği değil, herşeyin değişmesi gerekiyor, bunu göze alamayan güçlü azınlık onun için direniyor, kefen parası biriktiriyor!..
Kaybederken alınan dersler güçsüz çoğunluğu bilinçlendirir, güçlü azınlığı geri adım atmaya zorlar, zira başka şansları yoktur. Onlar güç oyununu iyi bilirler...