Kurak yaz
Bu yılın Türkiye için iyi başladığını söylemek için Polyanna olmak bile yetmez. Özellikle terör konusunda yaşananların ardından tam anlamıyla bir gerginlik hakim oldu ülkeye. İlk çeyreği bu olayların etkisiyle oldukça statik geçti. Otomotiv Distribütörleri Derneği (ODD) verilerine göre Türkiye’de yılın ilk çeyreğindeki satışlar, daha doğrusu otomobil satışları binde 7 arttı. Yani bir başka deyimle, yerinde saydı.
Bu bile özellikle terörün yarattığı gerginlik nedeniyle sevindirici sayılabilir. Avrupa sıralamasındaki yedinciliği korusak da durum ölümü görüp sıtmaya razı olmakla eşdeğer.
Cemrelerin düşmesiyle tabiat uyanırken, Türkiye’de de işler tekrar rayına oturacak gibi görünse de aysbergin altında çok önemli sorunlar birikmiş gibi duruyor.
Öncelikle turizm…
Gazeteci olmasa, turizm sektöründe çalışacak bir kişi olarak (kaldı ki eğitim hayatımın büyük bir çoğunluğunu turizmden kazandığım paralarla geçirdim) bu alanda oldukça fazla tanıdığım var.
Hangisi ile konuşsam bu yılı “Kayıp Yıl” olarak görüyor.
Özellikle Antalya bölgesi kelimenin tam anlamıyla kan ağlıyor.
Kemer Bölgesi’ndeki irili ufaklı birçok otelin barka kanalıyla satışı gündeme gelirken, büyür zincirler bile masraf olmasın diye bazı tesisleri açmama kararı almışlar.
Yapılan yorumların hepsinin ortak noktası ise turistik tesislerde patlayan bombalar, uçak düşürme krizi gibi sorunların yarattığı güvensizliğin turizmi bitirdiği yönünde. Kendinizi gelmeyi planlayan insanların yerine koyun…
Canlı bombaların patladığı, sokaklarda terör operasyonlarının yapıldığı, sürekli şehit haberlerinin geldiği, içinde sayısı bile belli olmayan mültecilerin yaşadığı, IŞİD gibi bir terör örgütünün elinde bulundurduğu bölgeye komşu olan bir ülkeye gelmek kim ister ki…
Hatta bir adım öteye gidelim, Almanya, ABD gibi ülkeler buradaki vatandaşlarına “Geri dönün” çağrısı yapıyor.
Kaldı ki şu an turizmin umut bağladığı Arap turistler de başlı başına bir negatifl ik oluşturuyor. Konuştuğum arkadaşlarımın birçoğu klasik müşterilerinin neredeyse tamamının Arap’ların olduğu otel ve bölgelere gitmek istemediklerini belirtiyor. Durum böyle olunca da en önemli döviz girdilerinden bir tanesinden mahrum kalıyoruz.
Kaldı ki turizm sektörünün, Türkiye’nin sanayi üretim kalemleri içindeki en fazla katma değer yaratan sektör olduğunu da unutmayalım. Turizm bölgesindeki ekonomik habitat, sadece tur operatörleri ve otel sahiplerine değil oldukça geniş bir yelpazede 100’e yakın farklı sektöre iş ve istihdam sağlıyor.
Bu durumun otomotive yansıması ise oldukça endişe verecek düzeyde. Zira, başta bireysel araç kiralama ve turizm taşımacılığı gibi sektöre doğrudan hizmet veren firmaların bu yılki alımlarında temkinli davranacakları aşikar. Özellikle son yıllarda hızlı büyüyen günlük kiralama sektörünün önünde ciddi soru işaretleri birikmiş durumda.
Taşımacılık sektörü de yeni yatırımlarını askıya almayı planlıyor. Durum böyle olunca, özellikle yolcu taşımaya yönelik hafif ticari araç sınıfında bir daralma beklenebilir.
Buna bir de yukarıda saydığım turizm sektöründe çalışanların gelir kayıpları nedeniyle alım kararlarını ertelemeleri de buna eklenince büyümenin önünde önemli bir risk duruyor. Geçmişte yaşanan finans krizi sırasında işsiz kalan beyaz yakalı personel yüzünden satışların dibe vuruşunu unutmamak lazım.
Sonuç olarak, meteorolojik anlamda yaz nasıl geçecek bilmiyorum ama satışlarda bir kuraklığın bizi beklediği de gerçek.