Kur savaşları geri mi dönüyor?
Yakın gelecek açısından siyasi ve askeri nitelikli hamlelerin giderek daha belirleyici olduğu, ağırlaşmış ekonomik sorunlar sebebi ile günü kurtarmanın zorlaştığı bir süreçten geçiyoruz. Bu durum bilgi kirliliğini de beraberinde getiriyor ve gelişmelerin olması gerektiği gibi anlaşılmasını da kısmen olanaksızlaştırıyor.
Geride bıraktığımız hafta genelinde ilginç gelişmelere tanık olduk. İstanbul’da yapılan Enerji Zirvesi, hem umulan sonuçları vermedi ve hem de Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkiler gündeminin gölgesinde kalmaktan kurtulamadı. Çin’den gelen ekonomik veriler ise, riskten kaçınma eğiliminin belirleyici olmasını engelleyerek zaman kazanmaya çalışanların hesaplarını bozdu. Hafta sonunda ise Lozan’da yapılan Suriye Ateşkes görüşmelerinin başarısızlıkla sonlanması ve Musul’u kurtarma operasyonunun fiilen başlaması, öncelikleri daha farklı olan yeni bir döneme geçişin işaret fişeği oldu. Geride bıraktığımız hafta genelinde piyasalarda yaşanan eğilimleri öncesini de dikkate alarak anlamak ve bundan sonrasını öngörebilmek için, hemen yukarıda kısmen özetlemeye çalıştığımız gelişmeleri doğru okumak gerekiyor. Çin verileri ile Orta Doğu’ya ilişkin son gelişmelerin, güvensizliği besleyerek riskten kaçınma eğilimini tetikleyebileceğini ve bunu önlemenin giderek zorlaştığını hesaba katmak gerekiyor.
Bu yılın son ayında dolar faizinin bir kez daha yükseltilebileceğini kabullenmek piyasalar açısından kolay olmamıştı. Petrol arzının kısılabileceği izlenimi yaratan ve Cezayir’de yapılan gayrı resmi OPEC Zirvesi sonrasında, dolar faizlerinin yükselişine yönelik endişelerin kısmen azaltılmasına yönelik çabalar olumlu karşılanmıştı. Amerikan doları diğer paralara karşı güçleniyordu, fakat eşanlı olarak petrol fiyatlarının da yükseliyor olması riskten kaçınma eğilimini sınırlıyor ve panik eğilimlerin sahne almasını engelliyordu.
Hafta ortasında gelen Çin Ekonomisine ilişkin Eylül ayı dış ticaret verileri, piyasaları yönlendirerek gelişmeleri kontrol altında tutmaya çalışanların hesaplarını bozdu; İhracatın yüzde 10,0 ve ithalatın yüzde 1,9 oranlarında daralmış olması, hem beklentileri olumsuzlaştırdı ve hem de riskten kaçınma eğilimlerini tetikledi. Hesabı bozulanlar, çaresiz bir şekilde söz konusu ekonomiye ait Eylül ayı enflasyon rakamlarını cankurtaran simidi misali kullanmaya çalışmak ve sakinliği geri getirmek üzere daha fazla risk almak zorunda kaldı!
Bu aşamada sormak gerekiyor, Çin Üretici fiyatlarının son dört yıl içinde ilk kez yükselmesi talebin artmaya ve durgunluktan çıkmaya başlandığının işareti olabilir mi? Piyasalar böyle olduğu varsayımının arkasına saklanarak gelişmelerin kontrolleri dışına çıkmasını önlemeye çalışıyor ve kendini ele güne rezil etme gafletinden kaçınamıyor!
Arz fazlası nedeni ile kapasite kullanımı düşen, parası sınırlı da olsa değer kaybeden bir ülkenin üretici fiyatları, emtia fiyatlarının kısmen yükseldiği küresel koşullarda artabilir. Eşanlı olarak dış ticaret hacminin seri bir şekilde daralıyor olması da, maliyet kökenli enflasyon baskılarının ciddileştiği ve belirsizliğin arttığı anlamına gelebilir; küresel beklentilerin de bu nedenle daha da olumsuzlaşacağı endişelerini güçlendirir. Bu tablodan durgunluktan çıkış yorumunun türetilmesi, çok büyük açmazlara düşüldüğünün itirafından başka bir anlam taşımaz!
Musul’u kurtarma operasyonunun başlaması ve Suriye ateşkes görüşmelerinin başarısızlıkla sonlanması ise, küresel güçler arasındaki çekişmenin ivmeleneceği ve Rusya ile ABD arasındaki ilişkilerin gerginleşmeye devam edeceği yönündeki endişeleri besler. Geleceğe yönelik beklentileri ve kırılganlık algılarını olumsuzlaştırarak, riskten kaçınma eğilimini güçlendirebilir.
Gelişmeler öncelikle döviz piyasalarına ilişkin fiyat oynaklıklarının artmaya devam edebileceğine, bu olumsuzluğu bloke etmek yönündeki çabaların pek bir işe yaramayabileceğine işaret ediyor. Kur savaşlarının geri dönmesi ve diğer olumsuzlukları da tetiklemesi olasılığı hatırı sayılır ölçüde yükseldi!