Kur artışıyla bize de bir şey oluyormuş!
Merkezi yönetimin dış borcu ile dövizli kağıtlarla oluşan borcunun toplamı neredeyse 15 yıldır yatay seyrediyor. Borç 2013 yılında 93.7 milyar dolardı, 2004'de 97.8 milyara çıkıldı; en düşük düzey 81.2 milyarla 2011'de görüldü ve geçen yıl 90.2 milyar dolarla kapatıldı.
Yani görünüm iyi; borçta bir artış yok, tersine gerileme söz konusu. Her ne kadar dış borçlanmada merkezi yönetimin yerini özel sektör almışsa ve bu durum dün yazdığımız gibi sonuçta Türkiye'nin borcu olduğu için gün gelip mutlaka sorun yaratacaksa da, en azından merkezi yönetim açısından sorun yok ya da yok gibi...
Yok gibi, çünkü döviz tutarı bazında artış yaşanmıyorsa da bu dövizin karşılığı kurla birlikte tırmanmış gidiyor. Bu durumu, "kur artışının dış borca etkisi" başlıklı grafikte kolaylıkla gözlemek mümkün. 2013'ten sonra kur tırmanışa geçiyor, buna bağlı olarak da dış borç çok fazla değişmediği halde bu borcun TL karşılığı fırlayıp gidiyor.
2012-2017 dönemi... Merkezi yönetim borcu 81.7 milyar dolardan 90.2 milyar dolara çıkmış; artış yüzde 10. Ama bu borcun TL karşılığı 146.4 milyardan 341 milyara tırmanmış; artış yüzde 133.
"Ne olacak ki, ödenecek dövize bak, o artmamış, hatta azalmış" diyenler çıkabilir. Doğru, döviz tutarında artış yok. İyi de Hazine döviz kazanmıyor ki! Elde ettiği TL ile döviz edinip bu borcu ödüyor.
Dolayısıyla kur artışı yüzünden Hazine'nin daha fazla TL bulması gerekiyor. Bu da daha çok borçlanma, daha yüksek faiz demek.
Hem şirketlerin döviz borçlanmasına aylardır konuşulan yasak da bu mantık çerçevesinde getirilmedi mi...
Döviz düşük seyrediyorken hep öyle gidecek diye düşünerek dövizle borçlanan gerçek kişiler de, tüzel kişiler de zaman içinde bu yüzden büyük sıkıntılar yaşamadılar mı...
Döviz cinsinden hesapsızca borçlanan şirketlere geçen yıl kamuya olan borçları için kur sabitlemesine de bu yüzden gidilmedi mi...
Geliriniz TL, ama siz tutup döviz cinsinden borçlanıyorsunuz. Geliriniz enflasyon kadar artarken, kurdaki artış enflasyona fark atınca başlıyorsunuz kara kara düşünmeye...
Bu tür durumlarda devlet vatandaşa da, şirkete de kolaylık sağlayabiliyor; bakıyor olmadı borçlanmayı yasaklıyor.
Ama iyi de Hazine'nin karşı karşıya kalacağı kur baskısını kim göğüsleyecek?
Kim olacak, vatandaş! Daha çok vergi, daha fazla ve daha yüksek faizle borçlanma söz konusu olacak. Yani sonuçta maliyet vatandaşa çıkacak.
Kur, enflasyon kadar artsaydı
2012 sonunda 1.79 olan kur, yüzde 111 artışla geçen yıl sonunda 3.78'e çıktı. Bu dönemdeki TÜFE artışı ise yüzde 54. Kur, yüzde 111 değil de, TÜFE'deki yüzde 54 kadar artmış olsaydı 2.75 düzeyinde gerçekleşecekti.
Bu durumda da geçen yıl sonundaki 90.2 milyar dolarlık dış borcun karşılığı 341 milyar TL değil, 248 milyar TL olacaktı.
İşte aradaki 93 milyar lira, "Ekonomimiz çok sağlam, kur artışından bize bir şey olmaz" görüşünün parasal yönden çürütülmüş yansımasıdır.
Türkiye, son beş yılda dış borcu fazla artmadığı halde kur artışı yüzünden yalnızca merkezi yönetim açısından neredeyse 100 milyar lira ek yük altına girmiştir.
Eğer "Kur artışından bize bir şey olmaz" derken bu 100 milyara yakın yükü önemsemiyorsak, söylenecek pek bir şey yok demektir.
Dış borcun toplamdaki payı yüzde 39'a ulaştı
Merkezi yönetimin dış borcu ile iç borç olmakla birlikte dövizli kağıtlardan oluştuğu için döviz stokunda sayılan borcunun toplamı 2003 yılında 131 milyar lira düzeyindeydi. Bu tutar o yıl için toplam 283 milyar lira olan borcun yüzde 46'sını oluşturuyordu. Dış borcun payı aşama aşama azaldı ve 2010 ile 2012 yıllarında yüzde 27 ile en düşük düzeye indi.
Bu azalmada hem TL cinsi borçlanmaya ağırlık verilmesinin etkisi vardı, hem de döviz kurunun artmıyor olmasının.
2013 yılıyla birlikte denge bozulmaya başladı. Bu bozulmada en büyük etkiyi kurdaki artış yaptı. Döviz borcu artmadığı halde bu borcun TL karşılığı kurdaki yükselme yüzünden hızla tırmandı ve geçen yıl itibariyle yüzde 39'a ulaştı.
Geçen yılki yüzde 39'luk pay, son 13 yılın en yüksek oranına işaret ediyor.