Kulüplerde yönetim riski ve Ankaragücü örneği
"Enflasyon düşer, Hükümet düşer, Ankaragücü düşmez" tezahüratı Ankaralıların çok yakından bildikleri bir tezahürattır. Yüzyıllık kulübün bugün içinde bulunduğu dramatik durum Ankaragücü'nü bu kez küme düşürecekmiş gibi görünüyor.
Ankaragücü Süper Lig'de kalabilecek mi?
Belki de, futbol tarihimizin en ilginç sorunlarından, daha doğrusu, organize bir sorunla karşı karşıyayız. Makine Kimya Endüstrisi Ankaragücü ya da yaygın olarak bilinen kısa ismiyle MKE Ankaragücü 2009 yılında içine yuvarlandığı yönetsel ve hukuksal kaosla boğuşmaya devam ediyor, adeta yaşam savaşı veriyor. Eğer soruna çare bulamazsak, asırlık bir kulüp olan MKE Ankaragücü tıpkı Vefa, Hacettepe, Karagümrük, PTT ve daha nice kulüp gibi tarihteki yerini alacak.
22'nci hafta sonunda aldıkları 18 puanla ligin en dibinde bulunuyorlar ve hızla küme düşmeye doğru gidiyorlar. Kulüp içine düşürüldüğü yönetsel krizin etkisi ve hukuksal kaos sonucu tüm gelirlerine temlik konulduğu için ödemelerini zamanında yapamıyor. Oyuncularına maaşlarını ödeyemiyor, sahada mücadele edecek oyuncuların malzemeleri bile karşılanmakta zorlanıyor. Kulübün geleceğinin ne olacağı ise koskocaman bir soru işareti…
Peki, bir zamanların anlı şanlı Ankaragücü takımına ne oldu da bu noktaya geldi? Şu anda kümede kalabilmek için yaşam savaşı veren Ankaragücü bir alt lige düştüğünde durum düzelecek mi? Futbol otoritesi ne yapıyor? Kulüp taraftarı ne yapıyor? En önemlisi yönetim ne durumda?
Kısaca geçmişi bir anımsayalım isterseniz…
Gökçekler yönetime geliyor, Ankaraspor Lig'den ihraç ediliyor
102 yıllık tarihiyle ülke futbolunun önemli kulüplerinden olan Ankaragücü'nün başına 2009 yılında Melih Gökçek'in oğlu Ahmet Gökçek'in gelmesiyle kulüp peşi sıra yönetsel ve hukuksal sorunları da yaşamaya başladı.
İlk yaşanılan sorun Ankaraspor yönetim ve denetiminde bulunan Gökçek'lerin, TFF ve UEFA'nın aynı ligde yönetimi aynı olan kulüplerin mücadele edemeyecekleri açık hükmü bulunmasına karşın, genel kurulda sağladıkları oy çoğunluğuyla Ankaragücü yönetimine gelmeleriydi. Ankaraspor yönetiminde bulunan Gökçek'lerin aynı zamanda Ankaragücü yönetimine de gelmeleri otomatikman TFF'yi harekete geçirdi ve TFF Gökçek'lerin yönetiminde bulundukları iki kulüpten birini tercih etmelerini defacto istedi. Ancak kulüplerin yönetiminden ayrılmak istemeyen Gökçek'ler, sonuçta asırlık Ankaragücü'nü tercih ederek Ankaraspor'u kaderiyle baş başa bıraktılar ve sonuçta, Türkiye Futbol Federasyonu'nun "Hiçbir gerçek veya tüzel kişinin herhangi bir müsabaka ya da turnuvanın dürüstlüğünü herhangi bir biçimde zedeleyecek şekilde birden fazla kulübü yönetemeyecekleri veya kontrollerini elinde bulunduramayacakları" hükmü gereğince, Ankaraspor tüm liglerden ihraç edildi.
100. yılda temel hedef şampiyonluktu
Aslında Gökçek'ler Ankaragücü takımının başına kulübü çok daha ileri taşımak ve yüzüncü yılda kulübü şampiyonluğa ulaştırmak vaadiyle geldi. TFF'nin açık hükümleri gereği Ankaraspor ligden düşürünce otomatikman Ankaraspor tasfiye olundu ve Ankaraspor'un tüm oyuncuları Ankaragücü'ne devir edildi.
Ne var ki, kısa süre sonra Melih Gökçek'in oğlu Ahmet Gökçek'in kazandığı kongre, Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce "Usulüne uygun olmayan 400 kişinin genel kurula katılımının" sağlandığı gerekçesiyle iptal edildi ve Ankaragücü de böylece bir kaosun içine sokulmuş oldu.
Kongrenin iptali ve kaosun başlangıcı
Kongrenin iptal edilmesi sonrası başkanlığa veda edeceği belli olan Ahmet Gökçek'in yönetim ve denetimindeki Sarı-lacivertli ekibin yönetimi ve 14 yönetici, kulüpten olan alacakları nedeniyle bir ay içinde kulüp aleyhine 33.7 milyon TL'lik haciz kararı aldırdı ve tüm gelirlerine temlik koydurdu.
Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin, Ahmet Gökçek'in Ankaragücü Başkanı seçildiği 30 Ağustos 2009 tarihli olağanüstü genel kurul ile 3 Ocak 2010'da yapılan genel kurul kararlarını iptal etmesinin ardından Başkent kulübü tarihi kaosun içine sürüklendi.
Ahmet Gökçek sonrası Cengiz Topel yönetime geldi. Ancak, sular durulmadı bu kez de Cengiz Topel ile Cemal Aydın arasında problemler ve davalaşmalar başladı.
Topel de çekilince kulüp başkansız kaldı. Bu süreç içerisinde futbolcuların parası ödenemedi. Bu nedenle futbolcuların bir kısmı sözleşmelerini tek taraflı feshetti. Bir iki futbolcu derken tüm profesyonel futbolcular gitti. Şu anda A2 takımı maçlara çıkan Ankaragücü'nün üç profesyonel futbolcusu kaldı.
15 milyon TL borç 95 milyon oldu
Kulüp yönetiminin değiştiği 30 Ağustos 2009 tarihinde yaklaşık 15 milyon TL borcu bulunan Ankaragücü'nün, mahkeme kararıyla Gökçeklerin yönetimden ayrıldığı tarihteki borcu 95 milyon TL'ye çıktı. Bu borcun yarattığı mali sıkıntı sonrası 102 yıllık tarihi olan Ankaragücü şimdi öyle bir hale geldi ki, ne deplasman maçlarına gidecek yol parasını bulabiliyor ne de maçlara götürecek yedek bir forma.
Ankaragücü'nün yeni başkanı Sami Altınyuva ise "Kulübün 95 milyon TL borcu olduğunu, bu haliyle kulübü yönetmenin mümkün olmadığını" belirterek geçmiş dönem başkalarına çağrı yaparak yardım istedi.
"Son kalan oyuncular gidiyor, yedek formamız yok"
Geçen haftalarda oynanan Sivas maçında takımın içinde bulunduğu zor durumu Teknik Direktör Hakan Kutlu, şu sözlerle ortaya koyuyor: "Ben maç skorlarından daha çok Ankaragücü'nün içinde bulunduğu durumu hep değerlendirdim. Aslında sürekli de yakınmak istemiyorum ama bu çocuklar, bugün sahaya anlaşmalı olduğumuz firmanın da parasının ödenmemesinden dolayı tek formayla gelip ilk yarı giydikleri ıslak formayla ikinci yarıya çıkmak zorunda olan bir takım. Yani bu çocuklar bu şartlarda mücadele ediyorlar. İlk yarı giydikleri ıslak formayla ikinci yarı sahaya çıkıyorlar, çünkü ikinci formamız yok şu an. Ayrıca, işin ikinci bir boyutu daha var. Kongremiz ertelendi. Bana da niye ertelendiği konusunda bilgi verilmedi. Bu çocuklardan üçü Salı günü yine fesih haklarını ellerine alacaklar. Bunlar Aydın, Bora ve zannediyorum Ergin Keleş. Eğer bu çocuklar da bu takımdan ayrılırsa nasıl mücadelesini sürdürecek bu takım"
Kurumsal yönetim anlayışı eksikliği
Ankaragücü ve Ankaraspor olayları birbirinden farklı birer sorunmuş gibi görünse de aslında, iç içe geçmiş ve birbirini bütünleyen bir organize sorun olarak karşımıza çıkıyor. İlk olayda, yani Ankaraspor sorununda açıkça ortada bir kurumsal yönetim ve yönetişim faciası yaşanarak, yönetim kurulunun bir kulübü nasıl olup da, kurallar çok açık ve net iken, başta futbolcuları olmak üzere tüm paydaşlarına karşı bir sorumluluğu varken, kulübü kurumsal bir felakete sürükleyebileceğini ve kulübün varlığını sona erdirebileceğini gördük. İkinci olayda, yani Ankaragücü sorununda ise ülkemizde kulüplerin genel kurullarının ne kadar sağlıklı ve doğru yapılabildiğine tanık olduk. Dernek statüsündeki organizasyonlarda aslında bir Vaka-ı adiye olan bu sorunun taraflarından birisinin Gökçekler olması olayı bu boyuta taşıdı. Aksi halde, bu sorun bu kadar gündeme gelmeyecekti. Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin "Usulüne uygun olmayan 400 kişinin genel kurula katılımının sağlandığı" gerekçeli kararıyla iptal olunan kongre, aslında bize dernek statüsündeki kulüplerde genel kurul yapılarının ne kadar sağlıklı çalıştığını gözlemlememize ve sorgulamamıza olanak sağlıyor.
Oyuncular ciddi mağdur oldu. Kulüp çok önemli gelirlerini kaybetti. Daha da kötüsü varlığını yitirdi. Bu işin sorumluları hakkında futbol otoritesi ve kamu ne yasal yönden ne yaptı?
Bugün aynı olumsuz gelişmeler Ankaragücü için de geçerli. Ankaragücü ikinci bir Ankaraspor olayıyla karşı karşıya. Asırlık bir kulübün göz göre göre geleceği karartılıyor.
Artan borcun kaynağı nedir?
Ankaragücü'nün son mali kongresinde belirtilen rakamlara göre kulübün borcu 95 milyon TL'ne ulaşmış durumda. Öncelikle sormak gerekiyor. 30 Ağustos 2009 tarihine kadar 15 milyon TL civarında olan bir borç ne oldu da 95 milyon TL'ye yükseldi? Bu borcun kaynakları nelerdir? Bu borcun ne kadarlık kısmı Sosyal Güvenlik Kurumu'na prim borcu ve vergi borçlarından oluşuyor? Bugünkü yasal mevzuat gereği kulüpler ister dernek statüsünde olsun, isterse şirket şeklinde örgütlensinler, SGK prim ve vergi borçlarından kulüp yöneticileri VUK. 10'uncu maddesi gereğince sorumludurlar. Bu sorumluluk kamu otoritesince arandı mı? TFF Kulüp Lisanslama birimi kulübün mali yapısını ne ölçüde denetledi?
Ankaraspor ve Ankaragücü olayından çıkan dersler
Ankaragücü'nü bugünkü noktaya getiren gelişmelerin temelinde aslında Ankaraspor sorunu yatıyor. Eğer bu sorun doğru analiz edilip ve buna uygun çözümler bulunabilseydi, büyük olasılıkla bugün Ankaragücü sorunu yaşanmayacaktı diye düşünüyorum.
Profesyonel meslek örgütlerinin bulunmayışı büyük sorun
Son Ankaragücü olayı bize bir kez daha göstermiştir ki, Ankaraspor olayında olduğu gibi, bir kulübün geleceğine yönelik yaşamsal kararlar alınırken, futbolcuların ciddi anlamda bir profesyonel meslek örgütlerinin bulunmaması böyle bir felakete yol açabiliyor. Mesleğini icra demeyen futbolcular çok büyük sosyo-ekonomik maddi kayıplara uğrayabiliyor, rekabet güçlerini yitirip mesleki kariyerleri açısından zarar görüyorlar.
İşe uygun yönetici seçilmeli
Bundan sonra bu tür olayların önüne geçebilmek için mutlaka kulüp yönetim ve denetimini sadece genel kurula bırakmamak gerekiyor. Bu örnekten de görülebileceği üzere, futbol otoritesi mutlaka kulüp yönetimleri üzerinde bir tahakküm kurmadan ancak denetim ve gözetim fonksiyonunu da çalıştırarak, daha baştan olaylara müdahil olup sorunu kanser haline gelmeden çözmeye yönelik yeni bir hukuksal ve operasyonel yapılanmaya gitmelidir. Mutlaka, kulüp yönetimine gelecek ya da kulüp sahibi olacak kişilere "Fit and proper person" (İşe uygun adam-yönetici) testi uygulanmalı ve buna göre TFF son onayları vermelidir.
Sonuç
Bugünkü gelinen aşamada Ankaraspor ve Ankaragücü olayında yaşanan gelişmeler, zincirin halkalarını tamamlıyor gibi görünüyor. Burada belki şu soruları sormak bazı yanıtlar bulmamıza ve çözümler aramamıza yardımcı olabilir: Ne pahasına olursa olsun "Şampiyon Olma Kültürü", ne kadar doğru bir anlayışı ifade ediyor? 100. yılda şampiyonluk şiarı ile yola çıkıp önce Ankaraspor'u, arkasından Ankaragücü'nün yok olma noktasına getirmede sorumluluk kimlere ait? Bu işte sadece Gökçek'lere mi, sorumluluk yükleyeceğiz? Böyle bir oluşuma çanak tutan taraftar, yönetici, futbol otoritesi ne kadar sorumluluğunun farkında? Heba edebilecek kaç tane yüzyıllık kulübümüz var? Neden tarihimize sahip çıkamıyoruz? Neden bir arada yaşama ve rekabet etme kültürünü egemen kültür anlayışı haline getiremiyoruz?