Küçük ve orta ölçek kentlerimiz….
Ülkemizde gündem, yönlendirici eğilimleri erken yakalamanın çok dışındaki yerlere odaklanıyor. Son on yılda, küçük ve orta ölçek kentlerimizdeki gerileme ve çöküş yaşandığı halde, yazılı ve görsel medyada, sosyal medya denen yeni iletişim kanalında, daha da önemlisi politika arenasında gerektirdiği karşılık bulmuyor.
Küçük ve orta ölçek kentlerimizde, kent sorunlarıyla ilgili insanlara yalın bir test uyguluyorum: Önce, yirmi yıl önce kentin ileri gelen zenginlerini, sözü geçen aileleri soruyorum; bir liste yapıyorum… Bir adım sonrasında on yıl önceki durumu saptayarak karşılaştırmalar yapıyorum. İçinde bulunduğumuz durumu sorguladıktan sonra, değişim ve dönüşümleri yorumlayarak bir sonuca ulaşmaya çalışıyorum.
Diğer ekonomik göstergeleri bir yana bırakın, sadece varlıklı aileler ve kanaat önderindeki hızlı değişme bile şaşırtıcı.
Elazığ, Bafra, Karadeniz Ereğlisi gibi kentlerimizle ilgili gözlemlerimi daha önce yazdım.
Geçenlerde Karabük'te aynı soruşturmayı yaptım… Bu kentimizin varlık nedeni, Cumhuriyet Yönetimi'nin anonsu kendinden büyük projelerinden biri olan KARDEMİR'in kurulmuş olması… Eğer kent demir üretimindeki öncülüğü, demir işleme ve metal girdi kullanan yan sanayilerle, örneğin otomobil sektörüne yedek parça üretimi ile zenginleştirilmiş olsaydı bugünkü sorunların ölçeği daha farklı olabilirdi. Daha da önemlisi, yan sanayi olmadan tam sanayi olamayacağını bilerek yola çıkmalıydık. Sanayileri yüksek maliyetli hale getiren yapıların farkında olsaydık, bugün yüzleşmek zorunda kaldığımız sorunlarla ilgili gerekli öngörme ve önlem alma disiplinini hayata taşıyabilir; daha ileride bir konumlanmadan söz edebilirdik.
Ülke geliştikçe kentleşme hızlanacak, kırsal kesim göç verecek, küçük ve orta ölçek kentlerimiz kan kaybedecek, ta ki nüfusun yüzde beşine yakını kırsal kesimde, geri kalanları kademeli biçimde kentlerde toplanıncaya kadar…
Gelecek günlerde, her alanda, daha önce hayata taşınan anonsu kendinden büyük projeler rekabet edebilmek için rasyonelleşme önlemleri almak zorunda kalacak. Örneğin KARDEMİR'de olduğu gibi iş süreçleri ve işgücü profillerini yenileyerek rekabeti sürdürme zorunluluğu gerektiği ölçüde istihdam yaratamayacak, hatta var olan durumdan gerilere gidiş olacaktır… KARDEMİR üç milyon ton üretimini üç bin kişi ile gerçekleştirerek, kişi başına yılda bin ton verimlilik düzeyine çıkacaktır. Kuruluşu yönetenler, böylesine bir verimlilik hedefi yakalayamadığı zaman sürdürülebilir rekabet yaratamayacağının farkındadır; gereğini yerine getirmek için de planlarını yapmış, uygulamasını hızlandırmıştır.
Karabük bugünkü konumunu korumak için sayısı otuz bini aşan üniversite öğrencisine umut bağlamıştır.
Ülkemizdeki küçük ve orta ölçek kentler bir önceki konumlarından gerilere kaydıkça endişeleniyor; denize düşenin yılana sarılması gibi, realize edilmesi zaman isteyen ve hiç de kolay olmayan projelere dayalı beklentilere umut bağlamak zorunda kalıyor.
Küçük ve orta ölçek kentleri de kapsayan dört sorunun geleceğimizi ipotek altına alabileceğini düşünüyorum:
Birincisi, gayrimenkul fiyatlarındaki aşrı değerlenme. Özellikle hızla büyüyen kentlerde, kendini otuz yılda ödemeyen fiyatlarla satın alınan konut ve arsaların aşırı değerlenmiş ve balon yaratacak kritik eşiğe doğru yaklaşmakta olduğunu gözlüyorum.
İkincisi, yerel seçimler yaklaştıkça, yerel yönetimlerin "proje ve harcama disiplininden" uzaklaşmasının ülke genelinde istikrarı sarsabileceği kanısını taşıyorum. Özellikle tasarrufların doğru yere, doğru zamanda ve doğru miktarda harcanmasında bir disiplinsizlik olduğu kanısı zihnimde giderek pekişiyor.
Üçüncüsü, bir önceki konumlarından daha gerilere kayan küçük ve orta ölçek kentlere yönelik gerçekçi stratejiler geliştirilemez ve hayata taşınamazsa, disiplinsiz göçlerin hızlanacağı, bunun da var olan sorunlar yumağını daha da büyüteceği öngörüsüne katılıyorum.
Dördüncüsü, siyasi iradelerin aşırı pragmatizmi ve popülist anlayışının, hesaba-kitaba dayalı fizibiliteler, kısa ve uzun dönemli getirisi ve götürüsü hesaplanmış projeler yerine, seçmene-selam veren yaklaşımını sakıncalı buluyorum. Bu tutum özel kesim işyerlerine de yansıyabiliyor: Çoğu işyeri "sürekli inovasyon" geliştiren, "kısa dönemli gelişmeyi uzun dönemli gelişme mantığı üzerine kuran", "işyerlerini kendi çalışanları ve kamuoyu nezdinde meşrulaştıran uzun soluklu gelişmelere" dayandıran, "iş süreçlerinin hız ve esnekliğini artıran", "işgücü profillerini sürekli geliştiren" bakış açısından uzaklaşabiliyor. Ülkedeki genel söylem ve yaratılan algı, kaynak kullanımında disiplinsizlik yaratabiliyor.
Sonuç olarak, ülkemizde küçük ve orta ölçek kentlerimizdeki oluşumlar araştırılarak, en az maliyetle sonuca ulaşmanın stratejisinin kamuoyunda geniş ölçüde yankılanması gerekiyor.
Gelişmelere olumlu bakmaya kendimi zorluyorum ama kaygı ve korkularım da hızla artıyor…