Küçük ihracatçıyı kim geliştirecek merak ediyoruz?
Birkaç gün önce gazetemizde 2010 yılı dış ticaret rakamlarının derinlemesine incelemelerini yapan yazar arkadaşlarımızın yazılarında okuduklarım, birçok seminer, panel, tartışma ortamında dile getirip, zihinlerimizde canlanmasını istediğim resmin satırlara ve tabloya dökülmüş hali idi.
Özellikle Eko Analiz köşesi yazarı Sayın Alaattin Aktaş'ın sütununda yer verdiği tablolarda, 2010 yılının 113 milyar ABD doları olan ihracat miktarının dörtte biri kadarını (% 23.6) ilk on şirket ve yaklaşık yarısının da (% 47) ilk 100 şirket tarafından yapıldığını görüyoruz. İhracat tutarının yüzde 78.2'si ilk bin şirket tarafından yapılmış. İhracat yapan şirket sayısının 48 bin olarak belirlendiğini göz önüne alırsak, geriye kalan 47 bin şirketin yaptığı ihracat, toplam ihracat tutarının sadece ve sadece yüzde 21.8 kadarı.
Başka ilgi çekici bir nokta da, ihracat yapan şirketlere çalışan sayısı açısından baktığımızda ortaya çıkıyor. 10 kişiden az işçi çalıştıranların ihracattaki payı yüzde16.4 ve 50 kişiden az işçi çalıştıranların payı ise yüzde 24.6 olarak görünüyor. Bana sorarsanız Türk KOBİ tabanını bu şirketler oluşturuyor. Asıl ayağa kaldırılıp ihracat rakamlarını arttırmaları sağlanması gerekenler ve ihracat yapamayanlarına, ihracat yapabilme yeterlilikleri kazandırılması gerekenler de bunlar.
Bu küçük şirketlerin yaptığı ihracatı küçümsüyor muyuz?
Kesinlikle hayır ve tam aksine onların bu yaptıklarını çok amma çok değerli buluyoruz.
Yalnız vurgulamak istediğimiz nokta, ne kadar çok sayıda şirket ihracat yaparsa ve bunların yaptığı ihracat miktarları ne kadar çok olursa, ülkenin 2023 yılı 500 milyar ABD doları ihracat hedefine yaklaşması o kadar umutlu olur.
Sayıları diğerlerine göre bu kadar çok olan şirketler, neden listenin başında yer alan bin şirket kadar ihracat yapamıyorlar?
Bunların nedenlerini saymak çok kolay; kalite, üretim kapasitesi, finansman, nitelikli eleman bulamama, dış ticareti bilgisinin eksik olması gibi sorunları sayarak listeyi uzatıp gidebiliriz.
Listenin başındaki şirketlere bakınca, bu sıkıntıların pek çoğunun, belki de hiç birisinin sıkıntı olarak görülmediği şirketler olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
İyi de, çalışan sayılarının 50'ye kadar olduğu şirketler bu sıkıntıları nasıl aşacak? Elbette bu işin yapılması görevi devlete düşüyor.
Eskiden dış ticaret konusunda İGEME vardı şimdi yok. Adı önemli mi acaba? Önemli olmasa gerek, önemli olan işlevi. Onların işlerini nasıl yaptıkları konusu, üst bürokraside nasıl yorumlanıyordu bilmemiz mümkün değil. Ancak yapılanların ihracatçıya az veya çok fayda sağlamış olduğu aşikâr. Yeterli miydi değil miydi tartışılır.
Eğer KOBİ'lerin ihracatta payının ve yaptıkları ihracat tutarlarının arttırılması kaçınılmaz bir gereklilik ise, bunların elinden tutup yol gösterecek bir tepe organizatör kuruluşun olması gerekir. Devlet sadece ihracat desteklerini yayınlayıp, uygulamaları başka kuruluşlar üzerinden yapmak istiyorsa bu kurumların niteliklerinin belirlenmesi, çalışmalarının denetlenmesi, sonuçların irdelenmesi gibi birçok işi de üstlenmek zorundadır. Devletin elinde bu işleri pek de iyi bilen bir insan kaynağı var, bunlar eski DTM ve İGEME üst yönetimi ve uzman personeli. Bu konuları biliyorlar, bir kısmı sahaya inmiş ve işletmelerle doğrudan çalışmış kişiler.
KOBİ'leri hızlandırmak için neler yapılması gerektiğini bilen bu insan kaynağından, Ekonomi Bakanlığı elbette faydalanıyordur. Ancak dışarıdaki bizler, kapanan bir dönemin arkasından, işlerin nasıl yürüdüğü, yürütülmesi ve denetlenmesi gerektiği konularında, ülkemiz iş insanına ve iş hayatına özgün politika üretme konusunda neler yapıldığının seslerinin gelmesini bekliyoruz.