Krizler ve yayılma mekanizmaları

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ [email protected]

Krizleri stilize etmek faydalı mıdır? Sadelik iyidir. Örneğin bir adet “ana neden” olabilir. Bu bir causas causentes midir? Her zaman değil? “Nedenlerin nedenini” aramak her zaman faydalı olmaz. Ancak yine de temel veya ana nedene işaret etmekte fayda var. Örneğin 1997 Asya Krizi için ‘ana neden yapısal, tetikleyici neden krizin çıktığı ülkelerin makroekonomik temelleri, yayılma nedeni finansal’ dendiği zaman –fazlasıyla tasnifçi görünse de- olası nedenlerin tümüne birden işaret etmek mümkün olabilirdi. Böyle de yapılmıştır.

Mevcut durumda ana neden, olduğu kadarıyla, modelin (birikim modeli, büyüme modeli) borç yaratması, hatta giderek bir ve aynı büyüme hızını sürdürebilmek için daha fazla borca ihtiyaç gerektirmesidir. Yoksa kapitalizm bir anlamda kredidir (William Vickrey, Nobel 1996): Önemli olan krediyle ne yapıldığı. Tüketime harcanır, ihracata ve teknolojik gelişmeye katkısı düşük sektörlere yatırım yapılır, kredi gelecekte döviz geliri/nitelikli ürün ihracatı yaratacak şekilde kullanılmazsa, özellikle ithalat bağımlılığının arttığı bir teknolojik seviye/yatırım malları bileşiminde, borç yükü sürekli artar. ‘Düşük kaliteli büyüme’ diyoruz ve dış kaynağa bağımlıdır. Tıpkı düşük sermaye/hasıla katsayılarıyla büyümede olduğu gibi, ara ara yüksek gerçekleşen büyüme hızları aslında gelecekteki büyümeyi aşağıya çeker. Bu durumda yapılan şey sadece dış dünyadan sermaye giriş çıkışının kur ve faiz üzerindeki etkilerini kontrol etmeye çalışmak olursa –ki sıklıkla geç kalarak vb.- eninde sonunda biriken sorunun yapısal boyutu ortaya çıkar.

İkinci neden için “tetikleyici neden” diyebiliriz. Bu nedeni de ikiye ayıralım: (a) Gelişmekte olan piyasalara giden fonların azalması veya basitçe, Fed etkisi. Grafiklerde görülüyor. Bu yılın başında beklediğimden hızlı ve ‘faiz artışı dengi’ daha yüksek bir etki söz konusu. ‘Faiz artışı dengi’ derken Fed’in faiz artışlarının daraltıcı ve maliyeti artırıcı etkilerinin dışında bir de miktar (bilanço küçülmesi) etkisi var ve bu etki de ek faiz artışı cinsinden ölçülebilir bir etki. Yani Fed mesela 100 baz puan faiz artırıyorsa aslında 150 puan artırıyor çünkü bilanço küçülmesini de dikkate almak lazım gibi. (b) Bu radikal değişime, dünya finansal sisteminde 2000’lerin başından bu yana ilk defa bu boyutta gerçekleşen ve gelişmekte olan piyasaları zorlayan etkiye karşı içeride para/maliye politikası cevabının hızı ve niteliği. Elbette bir de uluslararası siyasal faktör konusu var.

Üçüncü konuya “yayılma mekanizması” diyebiliriz. Bunu da ikiye ayıralım: (a) ‘Domestik yayılma’ yani şirket döviz borcu kanalıyla + şirketler üzerinde artan faiz yükü çekişiyle bankalara sirayet etme durumu. Bu noktaya gelinmemesi elzem, olmazsa olmaz. Sistem banka merkezli; sermaye piyasası merkezli veya banka dışı finansman merkezli değil. (b) ‘Uluslararası yayılma’ yani politika cevabındaki –şu veya bu nedenden- gecikmenin de etkisiyle “ana nedenin” potansiyel olarak işaret ettiği tam boy ekonomik kriz çıkarsa başka gelişmekte olan piyasalara yayılma mekanizması. Henüz “yayılma mekanizması” aşamasında değiliz. Hayli düşük olasılık. Ancak çok dikkatli olmakta fayda var.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Risk ve yavaşlama 01 Ekim 2019
Fed, resesyon, Türkiye 24 Eylül 2019
Coğrafya ve imparatorluk 17 Eylül 2019
Fed ve dolarizasyon 25 Haziran 2019