”Krizin fırsat alanlarını” tartışmalıyız
Bıçağın kemiğe dayandığı bir anda, dikkatlerin krizin yaratacağı tehlikeler üzerinde odaklanması doğal bir durum. Böyle bir ortamda, asıl yapılması gereken iş, "krizin fırsat alanlarını" da tartışma gündeminde canlı tutmak olmalı.
Önce geride bıraktığımız yüzyılın başlangıç yıllarına bakalım. Toplam çalışanların yüzde 60'ından fazlasının kırsal kesimlerde geçimlerini sağladıkları bir dönem. Patlamalı motorların, bireysel hareketliliği artıran otomobilde kullanılmaya başlandığı bir zaman kesiti. Herkesin gücü, hareketliliği, ulaşabilirliği ve erişebilirliği artırdığı "otomobil sevdası" peşinde koştuğu ilginç bir dönüşüm zamanı. İnsanların bir otomobil edinmek için parasını peşin yatırıp aylarca beklediği, piyasa koşullarının geçerli olduğu yeni bir çağın başladığını gösteren gelişmelerin ağırlık kazandığı bir an.
Harvard'ın parlak öğrencisi Alfred Sloan, genç yaşında ABD'nin önde gelen firmasının yöneticisi oluyor. Göreve gelir gelmez, "Öbana bu şirketin aykırı düşünen üç insanın adını veriniz" diyor. Listeyi alır almaz, o üç kişiyi makamına çağırıyor: "ÖABD ekonomisi krize girerse General Motors ne yapmalı? Bu konuyu araştırın; bana sistematik olarak raporlayın!" diyor.
ABD ekonomisinin çok hızlı büyüdüğü, piyasa deyimiyle "Öyok satılan" böyle bir ortamda, hazırlanan raporların sistemli biçimde şirketin önde gelenlerine tartıştırılması yadırganıyor: "ÖHarvard zuppesi, kendince bir şey yapıyor. Piyasanın yok sattığı bir dönemde kriz tartışılır mı?" söylentisi gelenekçiler tarafından piyasaya sunuluyor; ama ne yaptığını bilen Sloan, tartışmalardan asla ödün vermiyor.
Denir ki, "ÖSloan şirketini kriz konusunda öylesine eğitti ki, 1930'ların büyük krizi patladığında, en sakin, en doğru önlemleri O'nun şirketi aldı; krizin tehlikelerini en az maliyetle savuşturdu, fırsatlarından da en yüksek derecede yararlanarak yönetim tarihine adını perçinletti"
Bizim kültürümüzde, "Keçi can derdinde, kasap yağ derdinde" diyen; o an yaşanın dışında düşünmeyi küçümseyen bir arka plan vardır. Gelin biz, can derdini de yağ ihtiyacını da birlikte düşünelim. Yaşadığımız krizde, hangi "fırsat alanları" üzerinde düşünmemiz gerektiğini tartışma gündeminde canlı tutalım.
Tartışılacak konular
Ülkemiz krizin yaratacağı hangi "fırsat alanlarını" tartışmalıdır. Bu konuları bir dizi ayrıntısını başka yazılarda ele almak koşuluyla; başlıklar halinde irdelenmesi gereken başlıca konuların bir listesini paylaşalım:
1. Yaşanan derin bir kriz, Fordist birikim sisteminin kurumlarını da ciddi biçimde sarsacaktır. Bu kriz sonrasında, üretimin mekansal dağılımında yeni bir iş bölümü yapısı oluşacaktır. Bugüne kadar gelişmiş ülkelerin koruduğu iş alanları arasında karşılaştırmalı üstünlüğünü yitiren üretim alanları göç edecektir. Türkiye, hangi alanlarda karşılaştırmalı üstünlüğü olduğunu yoğun biçimde tartışmalı; bu alanlarda hangi önlemleri alırsa, hızlanan göç sürecinde ülkemizi "cazibe merkezi" yapabileceğini netleştirmelidir. Bu konuda üzerinde birleşeceğimiz "ortak değerler" bir "ortak iradeye" dönüştürülmelidir.
2. Esnek birikim sistemi kendi ağ örgütlenmesine göre "ürün hiyerarşisinde" de bir yeni oluşum yaratmaktadır. Bu iş bölümünde, özellikle verimlikte karşılaştırmalı üstünlük yaratabileceğimiz ürünlerin bir listesi yapılarak; hangi ürünlerde odaklanacağımız, hangilerini terk etmemiz gerektiğini tartışmanın tam zamanıdır. Mekanda göç sürecinde, "Mal bulmuş Mağribi" gibi davranarak ülkemiz koşullarına uymayan ürün alanlarında gereksiz sermaye bağlamanın önü kesilmelidir.
3. Kriz sonrasında "iş süreçleri" rekabet gücü yaratmadaki önemini daha da artıracaktır. Kriz döneminde, kültürel önyargılara, yerleşik doğrulara, kalıp düşüncelere dayalı "iş süreci yönetme" algılamasını gözden geçirmenin tam zamanıdır. Kriz sonrasında iş süreçlerinin hangi yapıya dönüşeceğinin erken uyarı mantığı ile öngörülebilmesi, geleceği yaratmada çok önemli bir girdi oluşturacaktır.
4. Kriz sonrasında rekabet gücü yaratmanın bir başka sorunu, "işgücü profillerinin yeni koşullara uygun hale getirilmesidir." Bugün ülkemizde, "Öişsizlik yoktur; mesleksizlik vardır" saptaması yaygın kabul görmektedir. Kriz sonrasının işgücü ihtiyacının nitelik ve niceliği konusunda yapılmış anlamlı tartışmaların yaratacağı "zihni model netliği" krizin çok temel bir fırsat alanı olarak değerlendirmelidir.
5. Kriz dönemleri, bıçağın kemiğe dayanması nedeniyle, düşünce kalıplarının sorgulandığı dönemlerdir. Bu dönemde ülkemizde önemli işgücü ve sermaye kayıplarına yol açan "...alışkanlıkla yönetim" aşamasını aşmanın, "analizle yönetim" yapmanın gerekleri üzerinde özenle durulmalıdır. Krizi yaratan ve derinleştiren yönetim tarzının ne olduğu; bu tarzın değiştirilmesinin gerekçelerini oluşturulan "yeni varsayımların" ne olması gerektiğinin tartışılması, yaşadığımız krizin yarattığı önemli bir fırsat alanı olarak algılanırsa, çok "farklı sonuçlara" ulaşabiliriz.
6. Kriz sonrasında "piyasa yapıcısı kuruluşlar" etrafında örgütlenerek "rekabet gücü yaratma" süreci daha da hızlanacaktır. Bu temel eğilim dikkate alınarak, "mevcudu koruma planları kadar, gelişme ve çekilme planları" da önem taşımaktadır. Tartışmalarda günlük sorunlar, rekabet gücü yaratmanın temel yapılanmalarından uzak konularda odaklanmaya yol açarsa, "ağacı görürken, ormanı gözden kaçırma" yanılgısının tuzağına yakalanabiliriz.
7. Başta petrol olmak üzere temel hammadde ve gıda maddelerinde olası düşüşlerin yaratacağı "girdi maliyeti avantajlarının" ülkemiz koşullarında neler olabileceğini; bu avantajlardan nasıl yararlanmak gerektiğini tartışma gündeminde canlı ve diri tutmalıyız.
8. Her krizin önemli fırsat alanı "arayışları yoğunlaştırması"dır. Biz de bu krizde, "ihracat pazarlarının çeşitlendirilmesi", "girdi kompozisyonlarının değiştirilmesi", "Alacak ve borçların yeniden yapılandırılması", " servet/sermaye dengesinin gözden geçirilmesi", "maliyet düşürme projelerinin nicelik ve niteliklerinin" ele alınması vb. bir dizi gelişme fırsatını gerektiği gibi değerlendirebiliriz.
9. Kriz sonrasında "makro ve mikro ölçekte kurallar yeniden tanımlanacaktır." Bu tanımlamaları "izleyici" konumunda olmak yerine; "aktif katılımcı" olabilmek de önemli bir kriz fırsat alanıdır. Bu konu üzerinde ciddi biçimde tartışılmalı, neler yapabileceğimiz netleştirilmelidir.
10. Kriz, "yatırım yönetiminde" proje-odaklı yönetimin erdemlerini öne çıkarmaktadır. Gelişme dönemlerinde ciddiye alınmayan "iş yapma yöntemlerinin" kriz dönemlerindeki "öğreticiliği" fırsatı da değerlendirilmelidir.
11. Piyasa sisteminin ciddi bir hukuk sistemine dayanmadıkça verimli sonuçlar alamadığı bilinciyle hareket ederek, "hukuk altyapısında eksiklikler" konusu ele alınmalı, özellikle "eşdeğerlilik ilkesi" açısından "Türk Ticaret Kanunu" değişiklikleri ivedilikle gündeme taşınmalıdır..
Krizin "fırsat alanlarının" tartışılması, "tehlikeleri" kadar önemli. Sıraladığımız alanlar dışında daha bir dizi alan ele alınarak, krizin tehlikelerini fırsata dönüştürmede hep birlikte bir şeyler yapabiliriz.