Krizi hayra dönüştürmek

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Vardığımız aşamada yeniden biçimlenmekte olan küresel düzene ilişkin ipuçları ve IMF'nin artan rolü ve işlevleri üzerinde dikkatle durmak, gerçekçi değerlendirmeler yapmak önem kazanıyor. Sadece uygulamalarda değil, düşüncede de parça başı analiz alışkanlığını bırakmamızda ve sadece belirli kesimler ve kısa vade için geçerli doğruları değil herkes ve her kesim için her vadede yani sürdürülebilir çözümleri araştırmamızda büyük yarar var. Üstelik sadece kamu yönetiminde değil, ortak çıkarlarımız için sivil toplum, şirketler ve bireyler olarak hepimizde kuşkusuz mevcut olacak farklılıklarımız yanında böyle bir kolektif sorumluluk kültürünü yaygınlaştırmamız gerekiyor.

Korumacılık çare değil

G-20 karar bildirgesinde ana hatları açıklanan politika tedbirlerinin hayata geçirilmesini beklerken öncelikle bir gerçeği vurgulayalım. Bütün dünya ve özellikle bizim de içinde bulunduğumuz gelişmekte olan ekonomiler, yaşanan bu küresel finans kriziyle, evvelce düşündüklerinden çok daha fazla küresel ekonomiye ve uluslararası ticarete bağımlı ya da muhtaç olduklarını öğrendi.

Son altı ayda dünya ticaretinde, son dünya savaşından beri görülmedik ölçülerde olağanüstü bir daralma oluştu. Buna, krizin kuruttuğu ticaret finansmanı kadar, gelişmiş ve gelişmekte olan büyük ekonomilerde hortlayan korumacılık eğilimi ve uygulamaya konan korumacı tedbirler de yol açtı. Sözgelişi ABD bankacılık sektöründeki geçici çalışma izinlerine ve yabancı mal tedarikine kısıtlamalar getirirken, Rusya otomotiv ve tarımsal ürünlerde tarifeleri yükseltti; Çin ihracatın sübvansiyonu için KDV iadelerini, Kore elektronik ihracat için kamu kaynaklı ihracat kredilerini kullandı. Diğer ülkelerde de anti damping tedbirlerinin yakında boy göstermesi kaçınılmaz.

Durumun dünya ticareti ve dolayısıyla refahı bakımından arz ettiği büyük tehlikeyi gören G-20 ülkeleri, Londra toplantısında tıkanan ticaret kanallarının açılması için acil finansman ihtiyacını karşılamak üzere 250 milyar dolarlık bir fon oluşturmaya karar verdi. Bunu muhtemelen, Kasım'daki G-20 Washington toplantısındaki gibi retorikten ibaret kalmayan bağlayıcı DTÖ anlaşmaları ve Doha görüşmelerinin hızla sonuçlandırılması izleyecek. Gelişmekte olan ülkelerin dış ticaret finansmanındaki açığın giderilmesine ve gelişmiş ülkelerdeki kamu finansmanındaki kuralların liberalleştirilmesine de ihtiyaç var.

Bu açıdan birkaç ay önce bizde de seslendirilen korumacılık taleplerinin fazla rağbet görmemesi ve geçtiğimiz hafta yapılan Dünya Türk İşadamları toplantısı vesilesiyle dışa açılmanın yararlarına odaklanma eğilimi çok olumlu gelişmeler…

G-20 küresel tedbirlerin koordinatörü

Ülkelerin krizi savuşturmak için alacakları tedbirlerin de küresel ticaret ve yatırım iklimini olumsuz etkilememesi, G-20'nin koordinasyon çabasında gözeteceği ilkelerden biri. Ayrıca krizde payı olan ekonomik dengesizlik ve eşitsizliklerin de derinleştirilmesi değil, giderilmesi amaçlanmalı.

Hem yerel hem de küresel büyümenin birlikte sağlanması için krize karşı uygulanacak teşvik tedbirlerinde savurganlığı, suiistimali önlemek, etkinliği artırmak ihtiyacı var. Bu bağlamda altyapı yatırımlarında kamu-özel işbirliği (PPP) modeli için teknik yardım ve yükselen ekonomilerin önde gelen Çin ve Rusya gibi büyüklerinde DTÖ kurallarının geçerli kılınması gündeme gelecek.

Güçlendirilen IMF'nin birinci önceliği de gelişmekte olan ülkelerin sıkıntıları olacak. Bu ülkelerin finansman açıkları, kısa vadede çözümlenmesi gereken bir sorun. Yoksul ülkelere yardım da büyük aciliyet taşıyor. IMF ve Dünya Bankası'nın yapısında gerçekleştirilecek reformlar ise çok daha uzun bir zaman gerektirecek.

Bizim önceliğimiz bütçe revizyonu ve teşvikler

Türkiye için de IMF anlaşmasının yerel seçimlerin ve G-20 toplantısının sonrasına kalmış olması bazı yönlerden yararlı olabilir. Bir yandan dış kaynak ve hammadde ihtiyacı nedeniyle bağımlı olduğumuz küresel ekonomideki bunalıma karşı küresel bir çözüm iradesinin ortaya çıkması, diğer yandan kamu yönetimi üzerindeki popülist baskıların ortadan kalkması, hem tatmin edici bir kaynağın elde edilmesine, hem de anlaşmada öngörülen programın ülkenin finansman açığı ve sürdürülebilir büyüme öncelikleri doğrultusunda daha etkin bir şekilde uygulanmasına elverişli bir ortam oluşturacaktır.

Bu süreçte reel kesimin finansman kanallarını açacak kredi garanti fonu dışında IMF anlaşmasına esas olacak bütçe ve mali program revizyonu ile yeni teşvik sistemi (resmi adıyla devlet yardımları) kritik konu başlıkları olacak. Bütçe ve program yönünden, geçmiş yedi yılın başlıca başarı faktörü olan mali disiplin ile büyüme ve üretimin desteklenmesi arasında hassas bir denge ihtiyacı var. Kritik nokta, oranları arttırmadan hatta başta istihdam vergileri olmak üzere indirerek gelir vergisi performansını arttırmak. Bu da kayıtdışının azaltılmasını ve otokontrol mekanizmalarını zorunlu kılıyor.

Uzunca bir süredir hazırlanan teşvik sisteminde ise bir yandan AB, diğer yandan DTÖ kuralları da gözetilerek bölgesel ve sektörel yatırımlar ile proje bazında teknoloji ve Ar-Ge içeriği ağırlıklı büyük yatırımların desteklenmesi, bu arada bölgesel potansiyel ve ölçek kriterlerinin de dikkate alınması öngörülüyor.

Umarız yeni küresel ve yerel kaynakları etkin ve isabetli kullanırız da, verdiği hasara karşın krizin hayırlı sonuçlar doğurabileceğini de kanıtlarız.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçim biter, kriz bitmez 02 Temmuz 2019
Yolun sonuna geliyoruz 11 Haziran 2019