Krize çözüm, elektriğe zam!
ANKARA'DAN / Taylan ERTEN Bu yıl elektrikte "geleneksel kriz" dönemine biraz erken girdik. "Karanlıkta kalacağız" tam tamları genellikle temmuz ayında çalmaya başlardı. Bu yıl haziran ayına çekildi! Şöyle biraz geriye doğru bakın: 1990'lı yılların kriz bahanesi "özelleştirme" idi. Enerji otoritesi parçalandı. "Özerk kurumlar" kuruldu. YİD'ler, Yİ'ler icat edildi. Yüzlerce lisans dağıtıldı. Sözleşmeler yapıldı. Bunlar için Anayasa değiştirildi. Yasalar, yönetmelikler, tebliğler çıkarıldı. Uluslararası tahkim kabul edildi. Fakat, "tahkim gelirse, milyarlarca dolarlık yabancı yatırım kapıda" aldatmacasının sonu hazin oldu. Türkiye, yerli-yabancı şirketlerle imzaladığı ama sonuçsuz kalan onlarca yatırım projesi için bugüne kadar 150 milyon dolar tutarında "tahkim tazminatları" ödedi. Devam eden davalarda tazminat talepleri 17, 18 milyar dolarlara ulaştı. 2000'li yıllarda başlıca kriz bahanesi "kuraklık". İkincisi uluslararası çapta baş döndüren petrol fiyatları. Petrolün elektrik üretimiyle ilgisi "fuel oil" nedeniyle. Ancak, bu yakıtla çalışan termik santralların toplam elektrik üretimi içindeki payı gittikçe düşüyor. Asıl sorun doğalgazda. 1990'lı yılların ikinci yarısında siyasi tercih, elektrik üretimini doğalgaza bağlamaktı: Bağlandı! İlk yıllarda toplam üretimin ortalama yüzde 14'ü doğalgaza dayalıydı. Bugün neredeyse yarıya yakını doğalgaz ile... Petrol çalıyor, gaz oynuyor! Şöyle bir tablo: Türkiye'nin elektrik üretiminde yerli kömürün payı 1998'de yüzde 40'a yakın. 2007'de yüzde 20'nin altında. İthal kömürün fazla "kıymet-i harbiyesi" yok: Yüzde 7 civarında. 1998'de doğalgazın payı yüzde 14.9. 2007'de 46. Hidro üretimin payı 1998'de yüzde 38. 2007'de yaklaşık yüzde 24. Peki doğalgazın petrolle ilgisi ne? Şu: Türkiye'nin başta Rusya ile imzaladığı anlaşmalarda doğalgazın fiyatı ham petrole endeksli. Petrol fiyatı artınca doğalgazın fiyatı da artıyor. Bugün ham petrolün varili 130 dolarlarda. Türkiye'nin ortalaması 90 dolarlarda. Doğalgazın fiyatı da buna göre... Türkiye'nin santral "türbinlerini" döndüren doğalgazda Rusya ile yapılan anlaşma "K formülü" üzerinden can yakıyor. Formül "gizli". Gizliliğin faturası, fiyat artışlarıyla birlikte tüketicinin sırtında. Gelinen nokta şu: Elektrik fiyatlarına zam! Artık yüzde 10 mu olacak, yüzde 12 mi olacak, yüzde 25 mi olacak? Orası "pusulası şaşmış" enerji yönetiminin sorunu! Kuraklık bahane... Diyelim ki, "kuraklık" var: hidro santrallar yeterli üretim yapamıyor. Ama, Türkiye'nin elektriğinde tek sorun kuraklık mı? Sorun "arz"da! Arz sorunu yatırıma bağlı. Ancak, elektrik sektörünün karmaşık ve "yönetilemez" hale gelen mevcut yapısında "arz sorununu" çözecek "ana sorun" olan yatırım yok. Yatırımlarda kamu zaten devre dışı bırakılmış. Özel sektör ise başta "fiyatlama" olmak üzere kendince çeşitli nedenlerle kenara çekilmiş. Duruma bakar mısınız: 2007 yılında "düşük senaryolu" talep artışına göre özel sektörün her yıl "en az" 2 bin-2 bin 500 megavatlık yeni yatırım yapması öngörülürken, yıl ortalaması 700 megavatta kalmış. Eh, denklem basit: Elektrikte kronik yatırım ve arz sorunu var. AKP'nin Enerji Bakanlığı 6 yıldır iş başında. Baktığımız zaman "az zamanda çok iş yapmış" gibi görünüyor. Gerçekte ise, müthiş bir "laf bolluğu" temel sorunları örtüyor. Ya, örtüyü kaldırınca?.. Altından, katmerli sorunlar yığını altında kalmış bir enerji sektörü; arz güvenliğinden yoksun bir elektrik üretim yapısı; yatırımsızlıktan gücü zayıflamış kamu santralları; köhnemiş iletim sistemi ve kendi tercihi olan özelleştirmeleri bile beceremeyen bir iktidar ve enerji yönetimi. Tek icraat, siyasi hesaplarla ertelene ertelene "bel bükecek" ağırlığa erişen zam çıkıyor. Ne başarı ama!..