Krizden çıkmak için geçerli bir sebep var mı?
Ünlü ekonomist Nouriel Roubini, birkaç gün önce, 2013'te büyük bir kriz yaşanacağını duyurdu. Roubini'ye göre, önümüzdeki yıl ABD'de ikinci dip, Türkiye'nin de aralarında bulunduğu gelişen ülkelerde ise sert iniş yaşanacak. 2008 krizini tahmin etmesiyle uluslararası piyasalarda "kahin" unvanını kazanan Roubini'nin ağzından çıkan bu öngörüler, dünyada soğuk bir rüzgarın esmesine neden oldu.
2013'te yaşanacakların 2008 krizinden çok daha kötü olacağını söyleyen Roubini'ye göre, önümüzdeki iki hafta içinde kriz belirgin bir şekilde kötüleşecek. (Hatta bunun bir haftası geçti bile!) Gelecek 3 ila 5 yılda Euro Bölgesi'nin dağılma ihtimalini en az yüzde 50 olarak gören Roubini'ye göre, yıl sonuna kalmadan Yunanistan, Finlandiya ve İtalya'nın Euro'yu bırakma olasılığı yüksek.
Ekonomistlerin ileriye yönelik tahminleri her zaman eğlenceli hikayelere konu olmuştur. Örneğin 2001 krizinin patlamasından bir kaç gün önce, televizyonlarda Merkez Bankası'nın kur politikasını öve öve bitiremeyen çok ünlü ekonomistleri hepimiz hatırlıyoruz. Diğer yandan on yıl boyunca kriz çıkacak dedikten sonra, nihayet 2008'de finans piyasalarında baş gösteren çöküşü "işte ben dememiş miydim" diye karşılayanlar da oldu tabii. Neyse, amacımız kimseyi eleştirmek, doğrusunu yanlışını bulmak değil. Roubini'nin öngörülerinin doğrulanıp doğrulanmayacağını da zaman gösterecek.
Roubini gibi pek çok iktisatçının bu tür öngörüleri, aslında 2008 krizinin başlangıcından bu yana ekonominin işleyişinde, durgunluğu ortadan kaldırabilecek, ekonomide tekrar büyüme ivmesi yaratabilecek radikal bir değişimin, radikal değişim bir yana, bu yönde belli belirsiz bir trendin dahi gözlenememesinden kaynaklanıyor. Basit olarak söylemek gerekirse, ABD başta olmak üzere dünyadaki bütün merkez bankalarının, batan mali kurumları kamulaştırma veya fon aktarma yoluyla kurtarmasının, dünyayı bu ekonomik krizden nasıl çıkartacağını pek çok kişi gibi ben de hâlâ anlamış değilim.
Bir ay kadar önce Bilgi Üniversitesi'nde iki konferans veren İngiliz Marksist düşünür, coğrafyacı ve iktisatçı David Harvey'in bu yöndeki tespitlerine katılmamak elde değil. ABD sermayesinin 1930'lardan beri konut inşa etmek ve bu konutların içini eşyayla doldurmak gibi bir "istikrar" stratejisi izlediğini söyleyen Harvey, 2008 krizine kadar bu yöntemin çalıştığını, ancak artık çalışmasının pek mümkün olmadığını anlatıyor. Halen ABD'de haciz nedeniyle boşaltılmış 2 milyon konutun bulunduğunu ve iki milyon ailenin de evsiz olduğunu belirten Harvey, bu krizden çıkmak için "konut-eşya" sisteminin pek işlemeyeceği görüşünde.
Son krizde de devletlerin finans sistemlerini kurtardığını, halka ise yine kemer sıkmanın düşeceğini ifade eden Harvey, sermayenin yine üretken alanlara yönelmek yerine ABD, Latin Amerika, Afrika gibi pek çok ülkede emlak spekülasyonuna giriştiğini, kent merkezlerinde binalar, kırsal alanda büyük topraklar kapattığını, bunun yanında büyük ölçekte telif hakları satın alarak bunların rantından faydalanmayı düşündüğünü söylüyor. Bir başka deyişle sermaye hâlâ, üretime girmeden, toplumu fakirleştirerek para kazanma tutkusundan vazgeçmiş değil.
Harvey'in verdiği rakamlara göre, New York nüfusunun yüzde 1'i yılda 3.7 milyon dolar ortalama gelire sahip. Nüfusun yüzde 50'sinin yıllık ortalama geliri ise 30 bin doların altında. Yani dünyanın gelişmiş ve gelişmekte olan pek çok büyük kenti gibi New York'ta da büyük bir gelir eşitsizliği hüküm sürüyor. Diğer yandan sistemin geleneksel can simidi olan konut sektöründe işsizlik 1930'lar düzeyinde. 2 milyon boş ve hacizli ev var ve 2 milyon ailenin de oturduğu konut ellerinden alınmış durumda. Yani şu anda yaşanan krizi konut yaparak çözmek çok olası değil. Dünyanın değişik bölgelerindeki durum da pek farklı gibi görünmüyor. Belki bankalar ve bankalara ödünç para verenler kurtarılıyor, ama İnsanlar hala işsiz ve yakın gelecekte iş bulma umudu da pek yok.
Oysa kapitalizmin temeli sermaye ise, sermaye de en nihayetinde "artı değer"den oluşur. Artı değerin oluşabilmesi için ise üretim ve tüketim gerekir. "Sermaye" bazılarının sandığı gibi merkez bankalarının bastığı paradan ibaret bir kavram değildir. Yine bazılarının sandığı -veya arzuladığı gibi- "insan" olmadan ne kapitalizm, ne kapital ne de başka bir şey var olamaz.
Sanırım Roubini ve onun gibi düşünenler bu nedenle biraz kaygılı...