Krizde dip noktası aşıldı mı?
Oldukça sık karşılaştığımız bir soru var: Küresel krizde en kötü aşıldı, dip seviyesi görüldü mü? Bu ve benzeri sorulara verilecek yanıt öncelikle odaklanılan değişkene göre farklılaşıyor ve ortaya çıkan cevaplar genelde kimseyi tatmin edemiyor. Hal böyle olunca belirsizliği azaltmak, güven bunalımını aşarak yeniden beklentileri yönlendirmek kolay olmuyor. Konuya kredi krizi ve varlık değerleri açısından yaklaşıyorsanız en kötünün aşılmış olabileceği yanıtını daha fazla duyabilirsiniz; fakat bu durum küresel düzeyde işsizliğin daha fazla artmayacağı, talebin daralmayacağı sorunlar ağırlaşır iken dengesizliklerin farklılaşarak büyümeyeceği anlamına gelmiyor. Eğer krizin dibini işsizliğin ulaşacağı en yüksek düzey olarak görüyor iseniz henüz en kötü yaşanmadı!..
Menkul ve gayrimenkul şeklindeki varlık değerlerindeki çöküş kredi krizinin görünen yüzü idi; bilançolar yıpranmış, kullanılan kaynakların geri dönüşü zora girmiş ve paranın devir hızı aniden daralmıştı. Özellikle ABD ve AB gibi gelişmiş bölgelerde yaşanan tahribat çok büyüktü. Para ve maliye politikalarının aşırıya kaçan ölçüde gevşetilmesi ile birlikte varlık değerlerindeki kayıplar kısmen geri alındı; bilançolardaki tahribat bir miktar azaldı ve olumsuz eğilimler frenlenmiş oldu. Fakat bu durum gelişmiş ekonomik yapıya sahip bölgelerin eski günlere geri dönebileceği anlamına gelmiyor. Sadece Merkez Bankası ve hazinelerin taşımak zorunda kalacağı yükün artması ve belli bir itibar kaybı pahasına ekonomik daralma yavaşlatıldı. Enerji gibi zorunlu ihtiyaç fiyatlarının da bu süreçte yeniden yükselişe geçmesi Rusya ve Brezilya gibi gelişmekte olan ekonomileri bir ölçüde rahatlattı. Fakat kriz öncesine göre hem gelir dağılımı çok daha bozuk hem de sinai ürün cephesindeki rekabet koşulları çok daha bozuk olduğu için küresel talep dalgalı bir şekilde daralmaya devam edecek. Sonuçta işsizlik ve enflasyonun birlikte arttığı farklı bir durgunluğun etkili olma olasılığı ön plana çıktı.
Orta vadede gelişmekte olan ekonomilerdeki talep artışının gelişmiş bölgelerdeki daralmayı telafi ederek küresel talep artışını mümkün kılması pek olası görünmüyor. Gerek uluslararası ticaret hacmi gerekse sermaye hareketleri kriz öncesi düzeylerin gerisinde kalacak; küresel gelirdeki erimenin durması başarı sayılacak ve bir süre çorbadan ağzı yananlar temkinli davranışı elden bırakmayarak yoğurdu üfleyerek yiyecek. Yaşanan parasal genişleme kısa vadede paranın devir hızını artırmış olsa da bu durum orta vadede enflasyonist baskıların ateşini yükseltecek ekonomik daralma ivme kaybetse bile işsizlikle birlikte sorunlu krediler de artmaya devam edecek...
Küresel düzeydeki sorun ve dengesizlikler ve yarattığı gelir azalmasının etkileri bölgeden bölgeye farklılaşacak. Türkiye gibi yabancı kaynağa aşırı bağımlı, zorunlu ihtiyaç mallarını ithal ederken değerlerini ihraç etmeye çalışan, iç ve dış açık sorunlarını dengeleyemeyen ekonomiler daha çok zorlanacak, daha fazla yıpranacak. Beklentiler yolu ile piyasaları manipüle etmeye çalışmak ve bu yolla günü kurtarmak daha maliyetli hale gelecek... Enflasyon ve durgunluk diğer bölgelere göre daha yoğun bir şekilde hissedilecek. IMF ile anlaşılsa da, anlaşılmasa da belirsizlik yüksek düzeylerde gezinecek ve çok yönlü istikrarsızlık potansiyeli azalmayacak. Zorunlu ihtiyaç maddesi dışındaki sınai ürünlere yönelik iç ve dış talep daralması bu süreçte etkili olacak.