Kriz Yönetimi (1)
"Ölüm Allah'ın emri de..."
Bir halk deyişi vardır: "Ölüm, Allah'ın emri de; şu ayrılık olmasaydı" . Ben de buna nazire yaparak "Kriz Allah'ın emri, şu plansızlık olmasaydı" diyeceğim. En önemli şey, krizin olması değil, krize hazırlıksız, plansız yakalanmaktır, krizi yönetememektir. Krizden gelecek zararları önlemenin, en azından minimuma indirmenin yolu ciddi bir planlamadan ve bu planın eyleme konulmasından geçer. Kriz yönetiminde üç aşamadan söz edebiliriz. Birincisi, krizi önleme; ikincisi, hazırlık ve üçüncü aşama da krizi kontrol altına alınmasıdır.
Bu yazımızda birinci aşamadan söz edeceğiz.
Yaşamları boyunca organizasyonlar değişik krizlerle karşılaşabilir. Gerçekten de bu krizlerin bazıları ölüm gibidir, önlenemez. Örneğin, dünyada bir ekonomik kriz olur, teğet geçmez, "kiriş" biçiminde gelir ve sizi de vurur. Veya bir sel felaketi olur, deponuzu su basar. Gücünüz bu krizleri durdurmaya yetmez. Ancak stratejik bakarak, uzun dönemli düşünerek, planlamasını yaparak bu krizden minimum zararla çıkabilirsiniz. Ama tümüyle hazırlıksız yakalanırsanız size vereceği zararlar daha büyük olur.
Her kriz Allah'ın emri mi?
Gerçi sözün gelişi, "Kriz Allah'ın emri" demiştik. Acaba her kriz Allah'ın emri mi? Örneğin, sel felaketini alalım. Tamam, bu doğa olayının, selin, sorumluluğunu Tanrı'ya verebiliriz. Ama asıl felaket, asıl kriz, sel depoyu bastığında olur. Eğer kişi, deposunu, bile bile, sel yatağının içine yapmışsa tanrı buna ne yapsın? Bu durumda, yaşanan krize pek Allah'ın emri diyemeyiz sanırım.
Başka bir doğa olayına bakalım. Maalesef kışın kar yağar. Öyle "Kar birden bastırdı" türünden aptal gazete başlıklarında görüldüğü gibi de değildir olay. Kış ayları yüzyıllardır bellidir. Kış, kışlığını yapacaktır; kar da yağacaktır. Ama büyük şehirlerde bu ne zaman kriz olur? Kış kışlığını yaptığında, ama yönetici yöneticiliğini yapmadığında olur. Büyük şehrin yöneticileri, şehir kadar büyük değilse kriz olur. Lafla peynir gemisinin yürümediğini biliriz. Lafla kar temizleme arabasının da yürümediğini de kışın öğreniriz. Öte yandan bu karmaşadan
sadece şehrin yöneticileri mi sorumludur?
Tabi ki hayır. Kabak lastiği ile trafiğe çıkıp trafiğin canına okuyan "kabak türleri" de sorumludur. Ne demişler "Önce eşeğini sağlam kazığa bağla, sonra Allah'a emanet et". Kazığa bağlanıp Allah'a emanet edilmesi gerekeni de iyi ayırt etmek gerekir.
Kriz önlenebilir mi?
Yazımızın başında "Ölüm Allah'ın emri, şu plansızlık olmasa" demiştik. Aslında her kriz de ekonomik kriz, ya da doğal afet gibi, önlenemez cinsten de değildir. Eğer işletmeler akıllı davranır, gerekli planlamayı yaparlarsa krizin çıkmasını da önleyebilirler. Örneğin, kilit pozisyondaki bir elemanınızı şu veya bu nedenle kaybedebilirsiniz. Kilit pozisyondaki kişi, istifa edebilir veya
yaşamdan tümüyle istifa ederek, ölebilir. Eğer bu kişinin yerini dolduracak kişiyi hazırlamamışsanız, bu bir krizdir.
Tamam, ölüm Allah'ın emridir, buna engel olamazsanız. Ama akıllı davranmış, stratejik bir insan kaynağı planlaması yaparak kişilerin ölme olasılıklarını düşünmüş, yedekleme planlarınızı oluşturmuşsanız kriz olmasını önleyebilirsiniz. İstifa olayını önlemek de bir ölçüye kadar sizin elinizdedir. Eğer kişiye hak ettiği ücreti ve gereken değeri veriyorsanız istifa etme nedenlerinin çoğunluğunu ortadan kaldırmış olursunuz. Böylece bir kriz olasılığını da ortadan kaldırmış olursunuz.
Senaryolar, senaryolar
Kriz yönetiminin en etkin yolu, kriz çıkmasını önlemektir. Bu "eşeği sağlam kazığa bağlama" meselesidir. Ama önce çıkabilecek krizleri ortaya koymak gerekir. İşletmeler oturup tüm risklerini, kriz çıkabilecek durumları masa üstüne yatırmalıdır. Felaket senaryoları üretmeli, sonra da bu felaketleri önlemenin yollarını düşünüp, gereken tedbirleri almalıdır. Bu felaketlerden bazıları, görünür felaketlerdir. Örneğin, yangın olayının bir olası felaket olduğunu düşünmek için kâhin olmaya gerek yoktur. Bu durumda yangına neden olacak tüm koşullar ortadan kaldırmanın yolları aranır
ve gereken tedbirler alınır. Ama bazı felaketleri ise yaşayarak öğrenirsiniz.
Sonuç
Krizler, ülkelere, şehirlere, şirketlere pahalıya mal olur. Krizleri akıllıca yönetmek gerekir. Bunun için de akıllı, bilgili yöneticilere ihtiyaç vardır. Sadece laf ebeliği yetmez, lafla peynir gemisi yürümez. Bir bakmışsınız ortada ne gemi kalmış, ne peynir. Faturayı da siz ödersiniz.